34,8869$% 0.03
36,8010€% 0.46
44,5909£% 0.23
3.045,17%-0,01
2.718,72%0,07
10.124,06%0,65
Bu aralar özellikle vakit bize yetememeye başladı; biz zaten kendimize ve birbirimize epeydir yetemiyorduk. Yetişmeye çalışırken yetişemediğimiz yerlerde ise öğrenciler, çocuklar, stajyerler, işçiler çalıştırmaya çalışıyorduk. Yetişemediğimiz yerlere hep birilerini yolladık. Kendimiz belki koşamadık ancak bizim yerimize bizim için koşan koşucular, öğrenciler hep oldu. İşi öğretmeye mi, kendimizin yetişemediği tüm o ayak işlerine birilerini atamaya mı çalıştık orası meçhul. Peki, neye yetişiyoruz? Bu sorudan önce bi’ yetmek fiili ve yeterlilik durumu üzerinde duralım istiyorum.
Yeterlilik, yetişmek, yetmek, yetiştirmek hep bir duruma işaret ediyor sanki: Yeti… Yani insanlarda var olan kabiliyet; hem bireysel olarak iyi olduğumuz hem de inşa potansiyeli olarak taşıdığımız o durum. Bu durumda tüm insanlık olarak mı bitik haldeyiz yoksa bireysel olarak mı? Öğretmenlerin bize anlattıklarında, devletin yapmamızı istediklerinde, ailemizin koyduğu kurallarda, genetik kodlarımızda… Tam olarak nerede yetersizleşmeye başladık? Tam olarak ne zaman ve neden yetişememeye başladık? Katlanamadığımız ancak izlemek zorunda olduğumuz bir videoyu hızlandırır gibi hayatı hızlandırmaya çalıştığımız için mi? Akışa müdahale edip de bir hızlandırıp bir geri sararak içinde bulunduğumuz zamanı unutmuş olabilir miyiz? Sahi en son ne zaman aynı anda sadece tek bir işle ilgilendin? Yemek yerken sadece yemek yedin, çocuğunla ilgilenirken sadece çocuğunla ilgilendin, ders anlatırken sadece anlattığın dersi düşünebildin?
Hiçbirimiz suçlu değiliz; her birimiz suçluyuz. O ev-iş arası yollarda aslında gitmeyip savrulduğumuzun farkına varmadığımız için suçsuzuz. Bu gidişte bir aksaklık olduğunu görmesek de içten içe bilip yine de bir adım atmadığımız için de suçluyuz. Her şeyin iki yanını içinde bulunduran insan doğasını olduğu gibi bırakamamak bize yetersizlik hissi verebiliyor olabilir; bir noktada bu kadar bilinmezde olmak biraz ürkütücü… Bu kadar bilinmez alanda bu kadar yere yetişmek de namümkün diye içten bi’ hüsnükuruntu yapıyor olabiliriz. Peki, buraya kadar anladık diyelim. Ama bu bilinmezden korkarken, bilmek zorunda olduklarımızın arasında kalmak seni boğmuyor mu? Daha kendi yeterliliklerini göremeden çevreye dağıttığın onca ültimatom sana gerçekten hizmet ediyor mu?
Kolunun yettiği en son noktayı bilemeden, kolunu dahi kıpırdatmadan bir yerlere birilerini yetiştiriyor olduğuna kendini inandıracak kadar sonsuz bir umudu içinde barındırıyorsun. Farkında değil misin? Bunca umut dolu halde umutsuzca adım atarken… Eylemlerindeki ikircikler zaten genel anlamda insan potansiyellerimizin ortak yetisi… Özeldeki yetin ise hiçbir şey ile yetinemeden herkese ulaşmaya çalışan bir öğretmen, her yere yetişmeye çalışan bir patron, her alanda kusursuz olmak için kendini strese sokan bir ebeveyn ve herkesin dediklerini yapmaya çalışırken kendi iç sesini duyamaz hale gelen öğrenci…
Hem bir yakarış hem de bir doygunluk sözü olacak ve üstüne daha nice yazılar yazılabilecek bir konu olsa da şu anlık: “Yeter!”.
Şeker Mahallesi’nin küçük depremzedesi Yumoş
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.