Labirent; “Biraz mütevazı olmak lazım!”
O sırada çok ilginç bir şey oldu, ‘Kader ağlarını örüyor’ derler ya, aynı onun gibi, Orhan Abi Hıbır’a transfer oldu.
O sırada çok ilginç bir şey oldu, ‘Kader ağlarını örüyor’ derler ya, aynı onun gibi, Orhan Abi Hıbır’a transfer oldu.
Gün oldu götürdüğüm karikatürleri alıp yayınladılar, gün oldu bir masaya oturttular, çalışanları oldum o yayınların.
Herkes sırayla baş parmağını sokarak dilek diliyordu. Ben de düşünmeksizin onlara katıldım ve peşlerine takılarak aynı hareketi tekrarladım.
Bu işle uğraşanlar bilir, o dönem karikatür ustaları ‘Horozlu tarama ucu’ denilen uçları kullanırlardı. Bunları edinmek de o kadar kolay değildi.
Böyle günlerden birinde Galip, kalkmak üzere olan bir Avrupa trenine bakarak "Şimdi şu trene atlayacaksın, nereye gidiyorsa oraya kadar gideceksin" dedi.
İyi bir reytingle iyi bir kanalda iyi bir saatte yayına başlayan bu dizinin neden bu şekilde bırakıldığına hiç bir anlam verememiştik. Çok şaşırtıcı bir durumdu.
Bu otelde kalan turistler çok rahat tavırlar sergiler, pencerelerin perdelerini falan hiç kapatmazlardı. O akşam da böyle bir şov vardı yani yan binada.
Arkadaşım telefonda Cumhuriyet Gazetesi’nden çocuk dergisi istediklerini söyleyince hem şaşırmış hem de sevinmiştim. Neler yapabileceğimiz hakkında biraz konuştuktan sonra hemen ertesi gün buluşup gazeteye gitmek...
Merdivenden inenler şaşırarak sağda solda gelişi güzel bekleşenlere bakarlardı. “Hayrola?” diyerek kapıdaki görevlinin yüzüne baktıklarında ise; “Oğuz Bey’e gelmişler” derdi görevli başını öne eğip hafifçe...
İlk önce kim parmağını şıklattı tam hatırlamıyorum ama harika bir fikir gelmişti aklımıza. Dört arkadaş; aylık bir 'Çizgi Roman Dergisi’ yapacaktık.