DOLAR

38,4446$% 0.07

EURO

43,7100% -0.13

STERLİN

51,3441£% 0.18

GRAM ALTIN

4.078,18%-0,52

ONS

3.298,55%-0,62

BİST100

9.376,31%-0,60

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul AZ BULUTLU 13°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Nee! Akbaba’da mı çizmiş?!

ad826x90
ad826x90
ad826x90

Bir arkadaşımın sevdiği bir takılma biçimidir bana. Arkadaşlar arasındaki toplantılarda sohbetin en koyu olduğu bir anında birden; “Biliyor musunuz bende bir bilgi var, çok acayip!” diye ortaya atılır, bir süre meraklı ve soran bakışların tadını çıkardıktan sonra beni işaret ederek “Adam Akbaba’da çizmiş birader!” diye bombayı kucağıma bırakırdı. Ondan sonra üzerime yönelen meraklı bakışların ve “Yuh!”, “Hayda!”, “Yok artık!” nidaları eşliğindeki “Kaç yaşındasın sen ya!?” sorularının cevaplandırılmasıyla beni baş başa bırakırdı.

ad826x90

Aslında durum o kadar da dramatik değil tabiatıyla. Akbaba’da çizmiş deyince sanki o dergide uzun yıllar çalışmış, kadrosundaymış, diğer yazar ve çizerlerle mesai yapmış gibi de anlaşılıyor haliyle. Ama öyle değil elbette. Son dönemlerine yetiştim ben Akbaba’nın. 14-15 yaşlarında hevesli bir gençken yolum bu asırlık çınar ile kesişti,  böylece ben de biraz durup gölgesinde oyalanmak istedim.

Bir yandan sürekli Gırgır’ın kapısını aşındırırken bir yandan da bulabildiğim bütün diğer yayın organlarında karikatürlerimi yayınlatmak için Cağaloğlu’nun sokaklarını arşınlıyor, diğer yayınlarda çalışan usta karikatürcülerle de tanışıp çizdiklerimi göstermeye çabalıyordum. Nehar Tüblek’i görmeye Hürriyet Gazetesi’ne gittim mesela bir gün. Öyle telefon, randevu falan yok direk gidip kapıya dayanırdınız. Danışmadaki görevliye “Ben Nehar Tüblek’i görmeye geldim” dediğimde ciddiyetle “Genç bir arkadaş geldi, karikatür çiziyormuş” diyerek bu isteğimi yukarıya iletir, ve kime gittiysem “Gelsin!” denilerek kabul edilirdim. 

O zamanki çizer abilerimiz bizim gibi hevesli gençleri hiç geri çevirmez, her zaman yol gösterip ellerinden gelen yardımı yapmaya çabalarlardı. Nehar Tüblek’de öyle yapmıştı karikatürlerimi dikkatle inceledikten sonra, “Çok Gırgır gibi, Oğuz gibi çiziyorsun” demişti. “Ayrıca bir hareketi çizerken kurşun kalemle çokça araştırma yapmalısın” diyerek ardından çekmecesini açmış ve henüz çinilemediği bir işin kurşun kalemini göstermişti. Karikatüründe karalanmamış bir alan yok gibiydi, gazetede gördüğüm o sade çizgilerin nasıl bu karmaşık çizgilerin içinden çıktığına hayretle bakakalmıştım.

ad826x90

Akbaba Dergisi’ne de böyle gittim. Amacım hem karikatürlerimi yayınlatmak hem de varsa usta çizerlerden bir veya bir kaçı ile tanışıp çizgilerimi göstermekti. Akbaba Dergisi Klod Farer caddesindeydi. Yokuşun devamında Kız Lisesinin önünden geçtikten sonra yolu kesen ve Gülhane’ye doğru giden, şimdilerde tramvayın geçtiği ana caddeyi geçip karşıya doğru devam edince sağda eski ve tarihi bir hanın içerisinde, girişin üstündeki katlardan birindeydi. 

ad826x90

Yukarı çıkarak zilini çaldığım kapı bir süre açılmadı. Sonra ağır ağır yaklaşan bir ayak sesi duyuldu. Kapıyı kim olduğunu bilmediğim yaşlıca birisi açtı. Karikatür vermek istediğimi söyleyince beni içeriye buyur etti. Aynı sakin adımlarla o önde ben arkada loş koridordan geçip odalardan birine girdik. Bütün karikatürlerimi  gözünün bir köşesine doğru yaklaştırarak tek tek inceledikten sonra içlerinden bazılarını kenara ayırdı.

O zamanlar Akbaba Dergisi’nde seçilen karikatürler eğer makalelerin arasında yayınlanırsa 30 lira telif ücreti ödenirdi. Bir de “Sizden Gelenler” gibi adı olan bir sayfa daha vardı. Eğer karikatürünüz burada yayınlanırsa telif ödenmezdi. Karikatürlerim bu şekilde dört beş hafta boyunca yayınlandı. Bazıları makalelerin arasında, bazıları da okuyucu sayfasında yayınlanıyordu. Okuyucu sayfasında yayınlanmasını çok da dert etmiyordum. O yaşlarda bu işin genç heveslileri olarak mümkün olduğu kadar çok işimizin bir çok yerde yayınlandığını görmek istiyorduk.

Bu arada Gırgır dergisini de ihmal etmiyordum doğal olarak. Henüz dört ya da beş karikatürüm yayınlanmıştı ki Oğuz Abi Akbaba’da yayınlanan karikatürlerime para alıp almadığımı sordu. Ben de bazen verip bazen vermediklerini söyleyerek yaptıkları uygulamayı anlattım. Birden öfkelenerek; “Biz eşşek miyiz size para veriyoruz da siz gidip oraya bedava veriyorsunuz!” diye haykırdı. Afallamıştım, kem küm ederek sadece kendisinin beğenmediği espirileri Akbaba’ya ve başka yerlere verdiğimi mırıldandım. Sanırım Akbaba’cılarla eskiden kalma bir hesabı da vardı.

Emeğimizin karşılığını almamız gerektiğini öğretiyordu bize aslında. Bugün bunun ne kadar önemli olduğunu yaşadıkça daha iyi anlıyorum. Karikatürün iki çizgiyle çiziktiriliveren bir şey olmadığını, karikatürcülüğün gerçek bir meslek olduğu bilincini bize yerleştirmeye çalışıyordu elbette.

ad826x90

Cumhuriyet Gazetesi’nde çalıştığım yıllarda sektör dergileri çıkaran birisi maille bana ulaşarak yeni çıkaracağı bir dergi için karikatür istemişti. Derginin içeriğini, nasıl karikatürler istediğini anlattı uzun uzun. Neredeyse espirileri bile bulacaktı. Sabırla sadede gelmesini bekledim ve en sonunda bu iş için ne kadar ödemeyi düşündüğünü sordum. Bu soruyu sanki hiç beklemiyor gibiydi. “E imzanız çıkacak işte!” dedi şaşkınlıkla.

“Peki benim mail adresimi nereden bulmuştunuz siz?” diye sordum. Maksadım benim bu şartlarla çalışabileceğim kanaatine nereden vardığını anlamak. “Gazetedeki köşenizden” dedi. Bu cevap üzerine olabildiğince kibar olmaya çalışarak; “Gördüğünüz gibi benim imzam Cumhuriyet gibi bir gazetede çıkıyor, benim sizin kıytırık derginizde imzamın çıkmasına ihtiyacım var mı sizce!? Nasıl olur da sırf imzam çıksın diye benim sizin derginize karşılıksız iş yapabileceğimi düşünürsünüz!” mealinde bir şeyler yazdım. Okurken yüzü kızardı mı bilmiyorum ama adam hâlâ; “Ha demek siz ilgilenmiyorsunuz, peki yine de aklınızda olsun, olur a, arkadaşlarınızdan bu şekilde çalışmak isteyen olursa bi zahmet..” diye gevelemeye devam etti.

Oğuz Abi’nin öfke saçan bakışları gözümün önüne geldi. Bu sefer de ben haykırmak istedim; “Biz eşşek miyiz!..”

“Akbaba Yıl: 53,sayı:28/09.07.1975”

“Akbaba Yıl:53, sayı: 31/30.07.1975”

Akbaba Yıl; 53, sayı:33/13.08.1975

Akbaba Yıl; 53, sayı:37/10.09.75

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Değişmeyen göz muayeneleri

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.