DOLAR

34,2830$% 0.11

EURO

37,7198% 0.3

STERLİN

44,9424£% 0.23

GRAM ALTIN

2.907,99%-0,04

ONS

2.638,90%-0,13

BİST100

9.075,41%0,48

Öğle Vakti a 12:57
İstanbul AÇIK 21°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

“Bir televizyon dizisi eksikti”

ad826x90
ad826x90
ad826x90

Daha önceleri hiç çalışmadığım ve bilmediğim bir alandı. Fakat uzun zamandır ilgimi çekiyor ve ortaya konan ürünleri ilgiyle takip ediyordum. Hbr Maymun Mizah Dergisi’nde çalıştığım dönemlerdi. Derginin yayın kurulu üyelerinden Ergün Gündüz, kendisine böyle bir teklif geldiğini ve dergi çalışanlarından Zafer Temoçin ile birlikte üç kişilik bir ekip halinde bu dizinin senaryosunu yazmamızı önerince bu fırsatı kaçırmak istemedim. Ne zamandır ilgimi çeken bu alanda da bir şeyler yapmak için fırsat kendiliğinden ayağıma gelmişti.

ad826x90

Bir kaç gün içerisinde yapımcı kuruluşun detayları görüşmek için çağırdığı toplantıya gittik. Bizi prodüksiyon temsilcisi Nalân Hanım karşıladı. Esprilerin ve şakaların havada uçuştuğu kısa tanışma faslı sırasında “Çocuğuma bakmam lazım” diye yan odadaki telefona yönelmesi üzerine Ergün ile Zafer’in aynı anda “Çocuk içeride mi!” diye sorması kadıncağızın çok komiğine gitmiş, güzel bir başlangıç olmuştu. Böylece hep birlikte toplantı odasına yöneldik. İçeri girdiğimizde yalnız olmadığımızı, toplantı masasının etrafında bizi bekleyen başkalarının da olduğunu gördük. Yapımcı şirket sadece bizi değil, başka yazarları da toplantıya çağırmış ve hepimizden karma bir ekip oluşturmak istiyordu.

Hep birlikte masanın etrafında toplanarak konuşmaya başladık. Fakat toplantı salonuna girerken bir şey dikkatimizi çekmişti, bu arkadaşlardan bazıları bizi görmekten pek hoşlanmadıklarını saklama gereği bile duymamışlardı. Nitekim bu arkadaşlar, toplantının ilerlemesiyle birlikte Ergün’ün aynı zamanda ekip başı olacağını da öğrenir öğrenmez “Biz bunu da, başka bir ekiple çalışmayı da kabul edemeyiz” diyerek masayı ve toplantıyı terketmişlerdi.

Bizim için çok şaşırtıcı bir durumdu. Daha henüz adım attığımız, hakkında hemen hemen hiç bir şey bilmediğimiz bir sektörde birden bire karşılaştığımız bu tavıra hiç bir anlam verememiştik. Dizi sektörüyle ilgili duyduklarımız yarım yamalak kulaktan dolma şeylerden ibaretti. Yok efendim bir yere senaryonuzu vermeden mutlaka bütün sayfalarıyla birlikte notere adınıza tescil ettirin veya, birisi bir yere teklif vererek senaryosunu teslim etmiş de cevap beklerken bir televizyon kanalında kendi senaryosunun bire bir aynısını dizi olarak oynadığını görmüş falan. Bunun gibi şehir efsanesi tadında söylentileri hep duyardık.

ad826x90

Masayı terkeden arkadaşların şaşkınlığını atlattıktan sonra bir durum değerlendirmesi yaptık. Projeyi sürdürebilmek için biz ve gidenlere katılmayan, daha sonraki yıllarda senaristliğin yanı sıra oyunculuk da yaparak yoluna devam eden Faruk Karaçay kalmıştık. Galiba adını hatırlayamadığım bir arkadaş daha vardı. Bu dizinin senaryosunu yazabilmek için bu kadronun yeterli olduğuna karar vererek toplantıyı sona erdirdik.

ad826x90

Yapımcı ile ilk toplantımızı yaparak anlaşmış ve bu komedi dizisinin senaryosunu yazma işini üstlenmiştik. Dergiye dönerek bu sefer de kendi aramızda toplantılar yapmaya başladık. Önce kendimize bir isim bulmamız gerektiğini düşündük. Yazı grupları genellikle bu şekilde bir yol izliyorlardı. Aslında senaryo ekipleri kalabalıksa böyle yaparak jeneriğe herkesin adını tek tek yazmaktan kurtulmuş oluyorlardı. Yazı grubumuza ‘Düşler Çekmecesi’ ismini uygun gördük. İddialıydık, bu işten sonra başka projelerde de birlikteliğimizi sürdürecektik.

Senaryosunu yazacağımız dizinin oyuncuları daha önce başka bir kanalda ‘Dokundur’ adını kullanarak parodiler yapıyorlardı. Yapımcı bizim  hazırlayacağımız yeni projede bu isme de atıfta bulunulmasını istiyordu. Böylece yeni dizi hem bir yandan eski diziyi çağrıştıracak hem de yeni bir konseptle yola çıkılmış olacaktı. Bu veriler ışığında çalışmaya başladık.

Düşünüp taşınarak hazırladığımız senaryoya göre olaylar bir mizah dergisinde geçecekti. En iyi bildiğimiz ortamlar mizah dergisi ortamlarıdır diyerek, işi riske atmadan kolay malzeme çıkarabileceğimizi düşünmüştük. Derginin ana karakterleri başta asabi yönetici Vural Dural ve onunla didişen, sinirini bozan belalısı konumundaki çaycı Hıdır ile diğer dergi çalışanları, yazar ve çizerlerden oluşuyordu. Hepsi bundan ibaret değildi. Dergide olaylar cereyan ederken kamera arada bir masalarında çalışan çizerlerin karikatürlerine zum yapıyor ve birden o karikatür canlanarak parodi haline dönüşüyordu. Böylece monotonluğu kırarak dizinin zenginleşmesini sağlayacaktık. Bu aksiyon bu gün bakıldığında sıradan bir fikir gibi görülebilir ama yaklaşık yirmi beş sene öncesi için enteresan bir fikirdi bana göre. Bu şekilde derginin ve dizinin adını yapımcının da arzusunu dikkate alarak ‘Dokundur Mizah Dergisi’ koyduk.

Hbr Maymun dergisinde akşamları işlerimizi bitirdikten sonra bir masa etrafında toplanarak senaryo üzerinde çalışmaya başladık. Bir mizah dergisinde oturarak başka bir mizah dergisinde geçen olayların senaryosunu yazıyorduk. Atilla Atalay bir yerden elimize geçirdiğimiz pipolara bakarak “Oo! Senaryo ekibine pipo dağıtıldı demek ha!” diye takılırken, diğer arkadaşlar da çeşitli şekillerde bizimle eğlenmekten geri durmuyorlardı.

ad826x90

Ben hayali derginin iç mekanında geçen, önceden kararlaştırdığımız olayları, diyalogları yazmayı üstlenmiştim, Zafer’de zum yapılan karikatürlerden geçiş yapılan parodileri kaleme alıyordu. Faruk’ta aynı şekilde bizden bağımsız olarak bu parodilerden yazıyordu. Dergide çalışmadığımız akşamlar Zafer’le evlerimizden telefonlaşıyor, dakikalarca süren bu konuşmalarda espriler havalarda uçuşuyordu. Bazı geceler ise dergide kalıp sabahlayarak yazdıklarımızı bilgisayarda temize çekip, yazıcıdan çıktılarını alıyorduk. Bu şekilde dizinin ilk iki bölümünü yazarak yapımcıya teslim ettik. Onlar da daha önce senaryo hakkında kendilerine yaptığımız bilgilendirme doğrultusunda dizinin çekileceği stüdyoyu ve kast’ı hazırlayıp belirlemişlerdi.

Bu arada yapımcı diziyi yayınlaması için kanal D ile anlaşmış, hatta Hürriyet’in Kelebek eki’nde dizi oyuncularıyla röportajlar yapılarak tanıtımı ve yayınlanacağı tarih ilan edilmişti. Basına dağıtılacak fotoğraflarda kullanılmak üzere, ellerine alıp poz versinler diye kendi karikatürlerimizden oluşan bir dergi maketi bile yapmıştık. Her şey yolunda gibi görünüyordu, hem eğleniyor hem de bilmediğimiz bir mecrada olup bitenleri ilgiyle izliyorduk. Bir hafta sonra yazdığımız ilk bölümün çekimini tamamlayarak videosunu gönderdiler. Seyretmemizi ve bir problem varsa bildirmemizi istiyorlardı. Gönderilen videoda ufak tefek hatalar dikkatimizi çekmişti, mesela duvardaki tabloyu çeken kamera başka tarafa yönelip tekrar geri döndüğünde tablo yamulmuş oluyordu. Önemsiz gibi görünen bu tip hatalarla dizinin genel akışı ile ilgili düşüncelerimizi bir rapor ile yapımcıya ilettik.

Birinci bölüm ilan edildiği gün yayınlandı ve oldukça iyi bir reyting aldı. Bu arada biz üçüncü bölümü yazmaya başlamıştık. İkinci bölümü zaten birinci bölümle birlikte yazıp göndermiştik. Biz üçüncü bölümü yazarken onlar da ikici bölümün çekimini bitirmiş ve seyretmemiz için onun da videosunu göndermişlerdi. Bu çekimde bazı tuhaflıklar dikkatimizi çekmeye başladı. Bazı aktörlerin senaryoda yazılan diyaloglara bire bir uymadıklarını farketmiştik. Adeta diyaloğu okuyor ve kendi cümleleriyle doğaçlama bir şekilde oynuyorlardı. Hep böyle mi yapılırdı bilmiyorduk ama bu durum bizi oldukça rahatsız etmişti. Gönderilen kasedi dikkatle seyrederken iyice afalladık. Oyuncu kendi diyaloglarını öyle bir harmanlayarak oynuyordu ki seyirciyi meraklandırmak için ileriki bölümlerde ortaya çıkması gereken, o aşamada söylenmemesi gereken bir bilgiyi oyunun ortasında pat diye söyleyiveriyordu. Çok canımız sıkılmıştı. Bu konuda bir şeyler yapılması ve bu duruma müdahale edilmesi gerekiyordu. Yapımcıdan toplantı isteyerek bu konuyu yüz yüze konuşmaya karar verdik. Fakat hiç beklemediğimiz bir şey oldu. Biz toplantı isteğimizi iletemeden, yapımcıdan bizi şaşırtan tuhaf bir haber aldık. Prodüktör temsilcisi Nalân Hanım, oyuncuların başka bir kanal ile anlaşarak gittiklerini haber verdi. Kulaklarımıza inanamadık. İyi bir reytingle iyi bir kanalda iyi bir saatte yayına başlayan bu dizinin neden bu şekilde bırakıldığına hiç bir anlam verememiştik. Çok şaşırtıcı bir durumdu. İlk defa böyle bir işe kalkışan bizler için de çok büyük sürpriz ve hayal kırıklığı olmuştu.

İster istemez üç bölümü yazılan, iki bölümü çekilen bir bölümü de yayınlanan bu işi sonlandırmak zorunda kaldık. Büyük bir hevesle adım attığımız bu sektörde daha işin başında boyumuzun ölçüsünü almıştık. Yeniden, başka bir yerde, başka arayışlar içerisine girmek ise hiç içimizden gelmiyordu açıkçası. Çalıştığımız Hbr Maymun Dergisi’ndeki her zamanki işlerimize dönmüştük ki; kısa bir süre sonra bir haber aldık. Kemal Gökhan “Siz senaryo yazıyormuşsunuz, bizim elimize de böyle bir iş geldi, gelin konuşalım bu işi birlikte kotaralım” diyerek Zafer’le beni ajansına çağırıyordu. Bir an tereddütte kaldık. Açıkçası yeniden bir hayal kırıklığı yaşamak istemiyorduk, buna rağmen yine de gidip konuşmaya karar verdik.

Zafer’le birlikte Gökhan’ın Ender Özkahraman ile birlikte çalıştığı Tünel’deki ‘Mucizeler Dükkanı’ adını verdiği ajansına gittik. Gökhan’ı uzun zamandır görmemiştim, Zafer’le tanışmıyorlardı. ‘Mucizeler Dükkânı’ ve ‘Düşler Çekmecesi’ isimleri arasındaki yakınlığa da gülüşerek başımızdan geçen senaryo maceramızı anlattık. Gökhan aslında çok yoğun olduklarını ama babası ünlü yapımcı ve yönetmen Muharrem Gürses’in prensip olarak gelen hiç bir işi reddetmediğini, kendisinin de aynı yolu izleyerek bu işi kabul ettiğini ve hep birlikte bu işi yapabileceğimizi söyledi. Bir süre daha hoş beşten sonra konunun ayrıntılarını konuşmaya başladık. Konuşma ilerledikçe çok komik bir şey oldu. Birlikte yazacağımız senaryonun başka bir kanaldan gelen bir grup oyuncu için istendiği ortaya çıktı. Evet, bunlar bizim oyunculardı. Gülerek ayağa kalktık ve; “Yok, biz bu sefer almayalım siz isterseniz devam edebilirsiniz” diyerek Zafer’le birlikte arkadaşlara veda ettik. Dizi sektörüne ise zaten çoktan veda etmiştik.

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Hayata Dair: “Bugün” yaşanırken beş para etmez!

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.