38,0053$% -0.06
41,3368€% 0
49,4505£% 0.04
3.675,33%-0,06
3.010,96%-0,02
9.299,36%2,82
Biraz korkular üzerine konuşalım. Konuşalım ki görünürlüğünün farkına varsın, hayatımızın ön planında yer almasın ve kendini göstermek için daha da diretir hale gelmesin. Görülmeye ihtiyacı olan her şey daha yüksek bir sesle tezahür eder çünkü… Mesela duyulmadığını düşünen bir birey bağırma ihtiyacı duyar…
Korkuların en başı belki de şuradan başladı: Çocukluğumuzdan beri hep korkusuz olmamız gerektiği söylendi. Hatta bir böcekten korkmanın acizce, aşağılık bir durum olduğu düşünülerek çocukluk hisleri küçümsendi, kendini ifade edemedi ve bastırıldı. Korkularını söylediğinde sözel ya da fiziksel şiddete maruz kalmak korkusuyla “küçük” korkular halının altına süpürüldü. Hal bu iken daha gücün ve korkunun ne olduğunu bilmeyen çocuk, güçsüz olmaktan veya korkusuz olamamaktan korkar hale geldi. Peki ya bizim doğamızda gerçekten korkusuzluk var mı? Üstelik korkmamak gerekliliği bir başka korku ile anlatılırken, bu nasıl mümkün olabilir?
Peki, sürekli başka bir şeye evirip, geçiştirdiğimiz korkularımızdan bahsetsek, en başından…
Sahi korkusuzca bunlardan bahsedebilir misin?
Mesela üç farklı örnek üzerinden gidelim: ilişkisel, toplumsal ve güncel korkularımız.
İlk olarak terk edilmekten veya kaybetmekten korktuğun için nasıl sevgiden kaçtığını, kendini tek gecelik hazlara ittiğini açıkça söyleyebilir misin? Aldatılmaktan korkup, bir sözde ilgi ile partnerini nasıl boğduğundan açıkça söz edebilir misin? Bunu, “seven adam/kadın kıskanır” veya “coolluk/ıssız adamlık” halinden çıkıp gerçekten itiraf edebilir misin? Bir şeylerin kaçmadan ya da boğucu derecede bağımlı olmadan da mümkün olduğunu kabullenip, terk edilme-aldatılma veya terk etme-aldatma ihtimalinin farkında olarak kalabilir misin? İnsan doğası tam bir düalite alanıdır. Çünkü zıt gibi görünen iki şey makro düzeyde birdir ve kendini bütünler.
Toplumsal konuları, güncel korkumuzla harmanlayalım bir de: Bakalım Covid aşısının, bu dipten gelen korkularla ne ölçüde bağı var…
Çip yerleştirilir! Beynimiz yıkanır! Uzun vadede yan etkileri ortaya çıkabilir! Ya felç kalırsam! Ya bir şey olursa! Peki, bunları okurken nasıl hissettin? Bu yargılara, aşının ilk gündeme geldiği günden beri maruz kalıyor ve kendini maruz bırakıyorsun. Bu hissi vücudunun ve ruhunun her bir zerresine benimsetiyorsun. Emin ol ki uzun vadede serotoninin azalması ve dopaminin artması daha öldürücü; kanser etkisi bile var. Bu söylentiler doğru da olabilir, yanlış da… En başından beri iki ihtimal de –bir miktar yan etki ve uzun vadede olumlu etki- sadece birer ihtimal. Düalitemizi unutma…
Peki, bu dopamine maruz kalınca veya kendini bırakınca ne yapıyorsun? Sürekli yemek yiyor, alkol, sigara veya uyuşturucu mu kullanıyorsun veya cinsel dürtülerin mi senin dopaminle baş etme mekanizman? Anlık geçici çözümler, uzun vadede hiçbir yarar sağlamadığı gibi seni alışkanlık alanına hapseder ve daha çok dopamine neden olur. Günümüzde depresyonun ve kanserin yaygınlaşması da belki bu yüzdendir: yiyecekler de uyuşturucu da alkol de cinsellik de çok ulaşılabilir bir konumdadır. “Yiyecekler arasında masum olan mı kaldı?” diyorsun. Peki, hiç yediğin çikolata veya cipsin içeriğini araştırdın mı? “Cinsellik ne alaka?” mı diyorsun? Cinsellik de tıpkı çikolata gibi beynin ödül mekanizmasını etkiler ve Pavlov’un köpeği gibi dürtüselleşmene sebebiyet verir.
Gelelim komplo teorilerine neden bu kadar düşkün olduğumuza: Kendimizi özel hissetmeye çalışıyoruz ve korkmaktan başka çok az şey biliyoruz. Bu nedenle kendimizi özel hissetme halimiz de “canımıza kast eden” odaklardan kurtulup hayatta kalmayı başarabildiğimiz sürece özel olabileceğimiz gibi bir tanımla kuşatılmış durumda. Oysa geçici çözüm ve zevklerimizi kolay ulaşılabilir, zahmetsiz şeylerde aradığımız için özveri eksikliğimizi hayatta kalma dürtüsü ile harmanlıyoruz. Bizim bizatihi kendimize yaptığımız komployu ne başka bir tür ne cinler ne de periler yapmakta; artık bunu açıkça, korkusuzca kendimize itiraf etme zamanımız geldi.
Şimdi açıkça en başından itibaren başlayalım:
Üzülmekten korktuğun için “seni seviyorum” diyemiyorsun çünkü karşılığında ne cevap alacağını bilmiyorsun.
Ölümden korkuyorsun çünkü devamında ne olacağını bilmiyorsun.
Aslında sen hep tek bir şeyden korktun: BİLİNMEZLİK…
Kep giydik de biz mi atmadık!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.