DOLAR

35,4444$% -0.05

EURO

36,5897% 0.1

STERLİN

43,3013£% -0.32

GRAM ALTIN

3.085,96%0,38

ONS

2.706,30%0,39

BİST100

9.795,86%0,58

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul PARÇALI BULUTLU
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Severim sinemayı

ad826x90
ad826x90
ad826x90

Öğrenciydim o zamanlar. Üniversitede. Her lise öğrencisinin hayali olan “üniversiteyi ailesinin olmadığı bir şehirde okuma” hayaline kapılmadım hiç. Zaten liseyi yatılı okuduğum için ailemden yeteri kadar ayrı kalmıştım ve bu durumun hiçbir artısını görmemiştim. On dört yaşında evden ayrılıp bütün donunu, gömleğini kendin yıkayınca (o zamanlar çamaşır makinesi yoktu yatılı okulda) anlıyorsun ailenin önemini. Başında ana yok baba yok… Öğretiyorlar hayatı, hele ki içinde bulunduğun ortama muhalifsen, azcık sorguluyorsan, “neden” diye soruyorsan, çok güzel öğretiyorlar… Tüm lise travmalarımı bir yana bırakırsak (aslında bırakmayalım lan, anlatırım bi ara) anlatacağım olay (belki durum) üniversitede öğrenciyken, galiba (galiba mı?) son sınıftayken oldu.

ad826x90

Gökhan var. Benim arkadaşım. Çok da severim. Liseyi beraber okuduk, o da benim kadar yattı parasız ranzalarda. Ben yatılı okula düz liseyi bir sene okuyup gittiğim için, o benden bir sınıf öndeydi aynı yaşta olmamıza rağmen. Gerçi tipini görseniz, belki de benden sekiz yaş (niye sekiz dedim bilmiyorum) büyük dersiniz. Zaten pek hacimli olmayan saçlarını iyice dökmüş, adeta bi akbabaya dönmüştü pezevenk.

Bunu ben aradım önce (o zamanlar cep telefonu yok maalesef), babası çıktı telefona “lan” dedi “gel” dedi “Fatih mi ne arıyo” dedi (“Fatih mi ne” ne amk! Anlamışsın işte!). Oğluna olan hıncını benden çıkarıyordu. “Gökhan” dedim “Olum valla süpersin” dedim. “Kıza benim numaramı vermişsin, ekmeği yerim, hem de suyuna bana bana yerim” dedim. “He” dedi. “Ye” dedi. “Emmükle” dedi. “Aşağı akanı da ben emerim” dedi. Aç deyyus!.. Halbuki numaramı falan vermemiş kimseye. Hiç bozuntuya vermeden, hiç haberi olmayan kolpayı körüklüyor yallo.

Neyse, ben gittim tabii kızla buluşmak üzere kararlaştırdığımız sinemaya. Afişlere falan bakıyorum, çaktırmadan da etrafı kesiyorum kızı önceden göreyim diye (çirkinse kaçıcam). Sonra başka bi arkadaşımı (Nejdet) gördüm. Yanında bi kızla gelmiş sinemaya, “Napıyon lan” dedi. ”Hangi filme gircen” derken, bi yandan da kösnümüş eşek gibi sırıtıyordu afedersin. Yanındaki kızı benimle tanıştırınca anladım kolpayı. Meğerse bana oyun yapmak için kendi öz teyzesinin kızını peşkeş çekmiş pezevenk. Durum ortaya çıkınca ikisi birden gülmeye başladılar bu sefer. İlk şoku atlattıktan sonra olayı tatlıya bağlamak adına kızla daha sonra buluşmak üzere (zaman vermedi tabii ki) vedalaştık. Onlar gülerek uzaklaşırken, ben kös kös eve döndüm.

ad826x90

Hem Gökhan’a sövüyorum, hem Nejdet olacak pezevenge sövüyorum, hem de kendime sövüyorum böyle bir tuzağa nasıl düştüm diye (Nasıl bi “açlık” varsa artık telefonda konuşurken kızı hiç sorgulamadan direkt buluşmaya gidiyorum). Evde otururken, ertesi gün çok önemli bir sınavım olduğu geldi aklıma. Ders çalışmam gerekiyordu. Kafamı toparlayıp, dersin başına oturdum. Ama utancım ağır basıyordu sürekli, aklıma yaşadığım rezillik geliyordu. Saatler geçtikçe konsantrasyonum arttı. Tam bir şeyler öğrenmeye başlamışken telefon çaldı. Bu sefer arayan Gökhan’dı. Gülmekten konuşamıyordu it. Gülme arası soluk alma zamanları uzayınca fırsat bulup gıyabında ettiğim küfürleri kendisine de ilettim ayrıntılı bir şekilde. Sonra bir şey olmamış gibi “ortaaam” dedi. “Akşam sana geleyim de bi muhabbet edelim” dedi (bu sefer yüzüme karşı gülmeye gelicek). “Yok olum, yarın sınavım var, ders çalışıyorum” dedim. “Yav bi şey olmaz çalışırsın, hem sana da iki bira yapıcam” dedi (böyledir Gökhan, insanın bam telini bulur, sündürdükçe sündürür). “Tamam lan gel ama biralar bitince sktirip gidersin şimdiden söyliyim” dedim.

ad826x90

O zamanlar yeni yapılmış bir binanın en üst katındaki, tek odalı kapıcı dairesinde oturuyordum. Odama iki çekyat sığdırabilmiş ve kendime göre bir düzen kurmuştum. Apartmanda benden başka, sadece alt katımda oturan bi aile vardı. İlkokul son sınıfa giden çocukları, sabahtan akşama kadar “Deli Yürek” dizisinin müziklerini (hayda rinnaaa riinna riiinnaa ninana nanaaaay) çalıyordu.

Akşam olur olmaz Gökhan belerdi. Zile basmıyo adeta zilin üstüne oturmuş keyif yapıyordu. Kapıyı açınca karşımda gevşek gevşek gülen iki sıfat gördüm. Gelirken götteşini de getirmişti müptezel. İki poşet bira, bayat tuzlu fıstık, bi de küçük boy cips alıp gelmişlerdi. İçeri buyur ettim ister istemez. Onlar içeri geçerken alt kattan gelen müzikte “aşk adamı vuruuu Yusuf’um, döne dönee vuru” diyordu Kuşçu. Gökhan’ın, benim gündüz yaşadığım rezilliği Ender’e de anlattığını, elemanın da sürekli sırıtmasından anladım. Oturunca bana bi daha anlattırdı olayı. Bu sefer bağıra bağıra güldüler dakikalarca. Bu arada Ender’in ayak kokusu odayı doldurmuştu (meğerse üç kişi gelmişler). Attığı her adımda halıda adeta kızgın bi ütü gibi iz bırakıyor ve halının tüylerini dağlıyordu ayak kokusuyla. Gökhan’ın burnu daha önceden bu kokuya defalarca maruz kaldığı için artık algılayamaz olmuştu sanırım. Birkaç defa kaş-göz işaretleriyle anlatmaya çalıştımsa da anlamadı sığır. Ben mutfağa bardak almaya giderken onlar çoktan şişeleri açıp emmüklemeye başlamışlardı. Ender’e “ayakların da bardak ister mi” diye sordum. “Yok hacım sağ ol” dedi (vay amk!).

Muhabbet harlandıkça biralar azalıyor, yere düşen fıstık kabukları ve sigara külleri artıyordu. Eski güzel günlerimizden (edindiğimiz arkadaşlıklar dışında pek de bi güzelliği yoktu aslında yatılı okulun) konuşuyorduk Gökhan’la. Bu sırada Gökhan “hatırlıyon mu len seni kaç kere dövdüğümü?” dedi. Ben her ne kadar öyle bir şey olmadığını söylediysem de Ender itine inandıramadım (valla yok lan öyle bi şey).

Nihayet, biralar bitti gidecekler diye sevinirken Ender’i bira almaya gönderdi Gökhan. Saat on ikiyi geçmişti ve benim çalışmam gereken önemli bir sınavım vardı. İlerleyen saatler sonunda bende kalmaya karar verdiler bunlar (bana soran yok hiç) .

ad826x90

Evdeki iki çekyatı açtım, Ender’e de minderlerden ve yastıklardan oluşan uydurma bi yer yatağı yaptım. Gökhan’a alt eşofman verdim, Ender’e ise kusura bakma hacım, başka eşofman yok” dedim, aslında olduğu halde. “Gerek yok hacım böyle yatarım ben” dedi ve daha lafı biter bitmez tişörtünü çıkarıp halı kadar kalın yarım şalvar kotuyla yorganın altına girdi. O benim canım yorganımın altına, o benim mis gibi deterjan kokan yorganımın altına. En azından ayak kokusundan kurtuldum derken bir kolunu dışarı çıkarıp yorganı koltuk altına iyice yerleştirdi. Ah benim gül kokulu yorganım! Ah benim çam kokulu evim!..

Rüyamda ne gördüğümü hiç hatırlamıyorum dostlarım. Ama her nevi kötü kokuyu (kesif, kekremsi, sası…) net duydum, hissettim rüyamda. Sabah uyandığımda genzim yanıyordu. İki gerzoyu uyandırdım ayağımla dürterek. Ender’in ağzından akan salyalar yastığa anlamsız lekeler bırakmıştı. “Gece salyangozla mı öpüşmüş lan bu” diye geçirdim içimden.

Poğaçaları bana ısmarlattı çakallar. Tam kalkıp, okula gidecekken Gökhan “hacım bi elli milyon borç versene, valla ödicem” dedi. “Lan olum öğrenci adamdan para istenir mi, hayvan mısın sen?” desem de ısrarlarına devam edince bi yirmi milyon uçlandım artık ne yapayım.

Akşam eve döndüğümde beni karşılayan kokuyu anlatacak kelime bulamıyorum şuan. Halıyı defalarca deterjanlı suyla silsem de bir hafta çıkmadı yerdeki ayak izlerinin kokusu. Nevresimleri ve artık ekşi ekşi koltukaltı kokan yorganı yaktım. İki hafta pencereleri hiç kapatmadım…

Sınav mı? 🙂

ad826x90

Yirmidokuzuydu ağustos’un ikibin ise hala onaltısı

instagram.com/fatihgoksu9/ 

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Serdar Kar’dan organik işler

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.