34,3692$% 0
36,5316€% -0.05
43,8569£% 0.01
2.881,57%0,33
2.606,38%0,27
9.226,86%-0,54
Kıtaların ve iklimlerin kesişme noktasındaki bir şehir İstanbul. Tarihi boyunca nice uygarlıklara ev sahipliği yapmış bir buluşma noktası. Bu kadim şehrin antik çağlarının tarihine yakından bakalım mı? (Yazıdaki bilgiler Behzat Taş’ın Çizgilerle İstanbul kitabından derlenmiştir.)
Küçükçekmece Gölü'nün yakınındaki Yarımburgaz Mağarası’nda 400 bin yıl öncesine kadar uzanan insan izlerine rastlanmıştır. Bu döneme Paleolitik Çağ denir. Mağarada insan eliyle şekillendirilmiş taşlar ve el baltası benzeri aletler bulunmuştur. Uzunluğu 1600 metre olan mağaranın duvarlarına çizilmiş kayık resimleri sonraki dönemlerde burada yaşayan insanların denizcilikle uğraştığını göstermektedir. Mağara ilgisizlik, mantar yetiştiriciler, film/dizi yapımı gibi nedenlerle harap durumdadır.
Yenikapı kazılarında şehrin yerleşim tarihinin sanılanın aksine 2700 değil 8500 yıl öncesine dayandığı anlaşıldı. Kazılarda gemilerin yanı sıra, Bizans Devri’ne ait en eski sur, kilise ve binlerce buluntu ortaya çıkarıldı. Deniz seviyesinin 6 metre altında, MÖ 6.500’lü yıllara ait olduğu tahmin edilen insan iskeletleri ile ağaçtan silahlar, eşyalar ve kano kürekleri bulundu. Bu müthiş keşif 8 bin 500 yıl önce o bölgede bir köyün varlığını ortaya koydu. Bu insanlar en eski İstanbullu hemşehrilerimizdi. Köyün sakinleri hayvancılık ve tarımla uğraşıyordu. Yenikapı’da bulunan seramik parçalarıyla Çatalhöyük’te bulunan Neolitik Çağ’a ait seramik parçaları arasında büyük benzerlikler bulunuyor.
Yine Pendik’teki Temenye Höyüğü’ndeki kazılarda Neolitik döneme ait kalıntılara ulaşıldı. Özellikle 8500 yıllık köy arkeoloji dünyasında heyecan yarattı. Kazılarda çıkan 34 adet mezar, 2 adet neolitik kulübe tabanı ve günlük yaşama ilişkin çömlek parçalar, höyüğün İstanbul’un en eski yerleşimlerinden olduğunu ortaya koydu.
Anadolu Yakası'ndaki kazılarda İstanbul’da tarım ve hayvancılığa dayalı ilk yerleşik insan topluluğunun MÖ 5500'lerdeki Fikirtepe kültürü olduğu görülmüştür. Höyükte kerpiçten kulübeler bulundu. Kazılarda elde edilen memeli, balık, kuş ve sürüngen kalıntıları o dönemki yaşam hakkında ipuçları veriyor. Fikirtepe’deki avcı, toplayıcı, balıkçı yerel topluluklar, hayvan evcilleştiriyor, tarım yapıyor, çanak-çömlek kullanıyordu. Fikirtepe Höyüğü, ne yazık ki şehirleşme nedeniyle tamamen ortadan kaybolmuştur.
Beşiktaş Meydanı’ndaki metro inşaatı sırasında Neolitik Dönem buluntularına rastlandı. Dairesel biçimli yapılar ve mezar buluntuları, arkeologlar tarafından çok önemli bulunuyor. İstanbul Boğazı etrafıda ilk defa rastlanan bu buluntuların Ihlamur Deresi etrafında konumlanan Neolitik Dönem yapılaşmasına ait olduğu düşünülüyor.
İstanbul’a ait en eski yerleşimlerden biri ise MÖ 13. yüzyılda Balkan kökenli Traklar’ın kurduğu Semistra adlı bir kentti. Bu kentin günümüzde Kağıthane ve Alibeyköy derelerinin arasında kalan bölgede kurulduğu düşünülür.
Romalı tarihçi Plinius, MÖ 10. yüzyılda Sarayburnu’nda Ligos adlı bir yerleşimin olduğunu yazar. Topkapı Sarayı'nın bulunduğu yerde Kral Ligos’un yaptırdığı bir iç kale (akropol) kurulmuştu.
MÖ 667'de Yunanistan'ın Megara şehrinden gelen yerleşimciler aynı yerleşmenin üstüne bir kent kurdular ve buraya kralları Bizas’ın adını verdiler. Sarayburnu'ndaki yerleşme sonradan Bizantion olarak anılacaktı. Bizantion, Avrupa ve Asya'yı ayıran Boğaz'ın Trakya yakasında, bugünkü Topkapı Sarayı ve Ayasofya'nın kapladığı alan üzerinde kurulmuştu. Megaralılar Sarayburnu’na yerleşmeden önce Kadıköy’de Khalkedon isimli başka bir kent kurulmuştu. Yine bu dönemde, Haliç'in bitimindeki bölgede, Galata ve Üsküdar’da da Yunan yerleşmelerinin izleri bulunur. Romalı tarihçi Polybios "Bizantion'un yeri güvenlik bakımından dünyada bildiğimiz bütün kentlerden daha elverişlidir." der.
Antikçağ tarihçisi ve coğrafyacı Strabon (MÖ 64 - MS 24) eğlenceli bir öykü anlatır. Megaralı Bizas, Yunanistan’dan çıkıp yeni bir yerleşim kurmak ister. Bunun için önce bir biliciye (kâhine) danışır. Bilici Bizas’a “Körler Ülkesi”nin karşısına yerleşmesini tavsiye eder. Tekneleriyle Ege ve Marmara kıyılarını izleyen Megaralılar Sarayburnu’na ulaşırlar. Kendilerinden önce gelenler tarafından Kadıköy yakasında kurulmuş olan Kalkhedon kentini görürler. Bizas’a göre Sarayburnu dururken karşı yakaya yerleşmiş olanlar “kör” olmalıdır.
Bu durumda Sarayburnu “Körler Ülkesi”nin karşısı, yani bilicinin işaret ettiği yerdir. Bizas ülkesini burada kurmaya karar verir. Fakat tarihçiler, Kalkhedon'un kuranların asıl amacının Khalkis Adası’nda (Heybeliada) bulunan zengin bakır yataklarından yararlanmak olduğunu düşünüyor. Bizantion'un seçiminde Karadeniz ticaretinin kontrol altında tutulması ön planda iken, Kalkhedon'un seçiminde bakır madeni öncelikli bir faktör durumunda idi.
Bizantion Devri’nde önemli gelir kaynağı balıkçılıktı. Her yıl Boğaz'dan geçerek Karadeniz'den Ege'ye göç eden palamutlar kentin sembolü olmuştu. Özellikle Haliç palamut kaynıyordu. Balıkçılığın Bizantion için çok önemli olduğunu bu kentte basılmış olan sikkelerin üzerinde yer alan balık tasvirlerinden anlıyoruz. Strabon, akıntının palamutları Kalkhedon’dan Bizantion tarafına sürüklediğini yazar.
Türkiye’nin ilk filinin hikâyesi: Şeker Fil Mohini
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.