34,0275$% 0.01
37,6287€% 0.26
44,5806£% 0
2.764,64%0,44
2.524,99%0,35
9.578,33%-0,48
Tam on senedir sigortasız çalıştığım kadın kuaföründen kovulduktan sonra kendi işimi kurmaya karar vermiştim. Fakat kuaförlük bana göre değildi. Yaratıcılığımı röfleyle balyajla sınırlamak bana çok koyuyordu. Bir sonbahar günü, kulaklığımda “Listen to your heart” şarkısı, mal mal dolaşırken beynimde bi şimşek çaktı. Kalbimin sesini dinleyecek ve bir çöpçatanlık şirketi kuracaktım. Sonuçta o kadar sene kadın muhabbeti dinlemiştim. Elimde ilişkiler hakkında hayvan gibi bilgi vardı. Heyecanlanmıştım. Aniden koşmaya başladım. Koşarken, “Nereye koşuyorum ulan? Koşarak şirket kurmaya mı gidilir?” diye düşündüm ama bu mutlu anı bozmamak için koşmaya devam ettim.
Başta evden takılıp sonra inceden şirketleşmek en iyisiydi. Bi de logo lazımdı tabi. Alt katta bi reklam ajansında IT elemanı olan Şenol diye bi çocuk oturuyordu. Arada bana gelirdi. Bira içer dertleşirdik. Ajansın müşteri temsilcilerinden Ayça diye bi kıza fena halde aşıktı. “Bak Şenol” dedim, “Sen bana şöyle yakışıklı bi logo yap, ben de sana o kızı yapayım. İlk müşterim sen olursun…” İlk işimi böylece almıştım.
Şenol’dan ve instegramdan aldığım verilere göre Ayça, nişanlısından ayrılmıştı, yoga eğitmeniydi ve Merkür retrosuna falan inanıyordu. Bilindiği üzere reklam sektöründe çalışan her üç kadından birinin er veya geç yoga eğitmeni olması kaçınılmazdır. Teknik servisten Şenol’un ise bu işlere zerre ilgisi yoktu, java scriptle yazılmamış hiçbir şeye inanmazdı. Şenol’u yoga kursuna yazdırdık, astroloji kitapları aldık. Fakat daha bi hafta geçmeden Şenol, “Abi ben Ayça’dan vazgeçtim. Üçüncü gözüm açıldı. Tibet’e yerleşmeye karar verdim” diye geldi. Şenol’a bir süre baktıktan sonra iki parmağımı gözlüğünün camlarına bastırarak, “Tibet’e yerleşmek ne demek ulan? Bodrum mu orası?” diye bağırdım. Şenol salak salak yüzüme bakıyordu. “Ben başladığım işi yarım bırakmam Erool! Ayça’dan dönüşümüz yok!” dedim. Şenol gözlüklerini çıkarıp uzun uzun sildikten sonra, “Haklısın abi” dedi, “Sanırım bu yoga şeysi kafamı karıştırdı.”
Birkaç gün içinde beklediğimiz fırsat ayağımıza gelmişti. Ajansta bir parti veriliyordu. Ben de Şenol’un kadrosundan partiye kaynamıştım. Loş bir köşede sinsi gibi votka portakalımı yudumlarken Şenol yanaştı. Sıkıntılı bir tavırla gözlüklerini silerek, “Abi bu iş olmaz. Bu hafta Merkür retroda olacakmış” dedi. Şenol son günlerde iyiden iyiye değişmiş, bambaşka bir Şenol olmuştu. Şile bezi pantolon, parmak arası sandaletlerle dolaşıyor, tahta boncuk kolyeler takıyordu. Merkür retrosunun olduğu haftalarda evden bile çıkmıyordu. Elimi Şenol’un omuzuna atarak, sert ama dostça bir sesle “Bak Şenol” dedim, “Kendini olaya bu kadar kaptırman güzel. Ne kadar gerçekçi, o kadar iyi. Fakat Merkür’ün retroda olması, senin hormonlarının skinde bile değil. Hormonlarının sesini dinle Şenol. Lisın tu your hormons!”.
Kızıl spotların aydınlattığı loşlukta gözlerim Ayça’yı aradı. Ordaydı. Bir köşede kendi kendine söylenerek cep telefonunu kurcalıyor, tekilaları ard arda yuvarlıyordu. Rimeli akmıştı. Demek ki zafer kaçınılmazdı. Çünkü rimelin aktığı nokta, bir şeyin bitip yeni bir şeyin başladığı noktadır. O sırada Şenol’un arkamdan usulca yanaştığını hissettim. Evde gece gündüz yaktığı o iğrenç tütsünün kokusu üzerine sinmişti. On metreden duyuluyordu. Gözlerimi Ayça’dan ayırmadan, “Zafer kaçınılmaz oldu Şenol. Rimel aktı. Kız senindir. Git ve al” dedim. Şenol susuyordu. Sonra başını kaldırdı ve mahçup bir tavırla gözlüğünü düzelterek, “Abi çok özür dilerim ama ben bi aydır yoga kursundaki kızla çıkıyorum. Sen bu işe çok yükseldiğin için söyleyemedim. Pozitifini bozmak istemedim. Ayçadan artık hiç enerji alamıyorum abi” dedi. O ana kadar birçok aksiliği önceden hesaplamıştım ve hazırlıklıydım. İnsan faktörü az çok hesaplanabilir bir faktördür. Ama denyo faktörüne karşı hazırlık yapamazsınız. Bu denyo Şenol da beni hazırlıksız yakalamıştı işte. Birden kan beynime sıçradı. “Sıçarım ulan pozitifine de enerjine de!” diye hönkürdüm. Şenol, internette gördüğü Buda resimlerinden arak, salak bir gülümsemeyle ellerimi avucuna aldı. Sinirden titreyen bir sesle, “Napıyosun ulan Şenol’cum?” dedim. “Enerji aktarıyorum abi” dedi. Öyle el ele bir süre durup Ayça’ya baktık. Ayça sekizinci tekilasını kafaya dikiyordu. Kırmızı spotlardan mıdır yoksa haftalardır kızın feysine, instegramına bakıp durduğumdan mıdır bilmiyorum ama o an birden hormonların gürültüsü başıma vuruverdi. Şenol’un ellerini sıkarak, “Tamam dostum” dedim, “Özür diliyorum… Sktret. Yüreğinin götürdüğü yere git sen”. Sonra votka portakalımdan bir yudum daha alıp Ayça’ya doğru yürüdüm. Tüm sarhoşluktan g.tü başı dağıtanların yaptığı gibi anlamsızca sırıtarak birbirimize baktık. Bu kız da ayrı bir denyoydu ama hormonların gürültüsü başımda güm güm gümlüyordu. Ayça dokuzuncu tekilasını yuvarlamadan durdu ve, “Biliyo musun ben nişanlımdan ayrıldım. Ehe…” dedi. Tekila bardağını elinden aldım ve votkamın içine boşaltarak tepeme diktikten sonra, “Hadi ya?.. E Merkür de retroda tabi haliyle… Ehe” dedim.
Ayça, bu kez yüzünde aniden beliren bir aydınlanmayla bana baktı. Çünkü ben başladığım işi asla yarıda bırakmazdım. Çünkü daha yolun başındaydım ve bazı işlerin yarıda bırakılması gerektiğini henüz bilmiyordum.
Çok gecikmiş bir mide yanması
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.