DOLAR

34,7555$% 0.05

EURO

36,4930% -0.15

STERLİN

44,0833£% 0.11

GRAM ALTIN

2.960,19%0,33

ONS

2.650,98%0,35

BİST100

9.932,24%1,07

Akşam Vakti a 17:43
İstanbul HAFİF YAĞMUR
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

En son kaça olur?

ad826x90
ad826x90
ad826x90

Kocaya kaçtım ben. Koca bir şehirde yaşayıp kocaya kaçmak olur muymuş, demeyin hiç. Ben yaptım oldu. Tazecik gencecik bir kızım o zamanlar. Liseyi bitirmek üzereyim. Tam üniversite sınavına hazırlanırken tanıdım o adamı. Bir ismi var tabii ama daha sonra yaşadıklarımdan dolayı onun isim misim hak etmediğini düşünüyorum. “O adam” iyidir. Adam da değildi gerçi!

ad826x90

Aman nasıl aşık oldum. Gözümü aşk bürüdü. Para ya da hırs bürüyeceğine, aşk bürüsün tabii de berbat bir zamanlama olmuş. Ergenliğin son demlerinde öyle âşık olmak iyi değilmiş meğer. O yaşlarda her şeyi bildiğini sanıyorsun da hayat hiçbir şey bilmediğini çat diye önüne koymakta gecikmiyor. Adam da nasıl yakışıklı. Diğer özelliklerini unuttum. Ha bir de ağzı iyi laf yapıyor. İki tatlı söz, üç iltifat, tamamdır. Evlenmeye karar verdik de benim ailem karşı çıktı. Adama değil, evlenmemize. Keşke adama da karşı çıksalarmış, ne bilsinler. Rahmetli babam aldı beni karşısına, “Kızım” dedi, “evlenmek için daha çok gençsin. Üniversite oku. Cebine diplomanı koy, mesleğini eline al. Sonra evlenirsiniz”. Bu topraklarda bir insankızının babasından bu sözleri duyması nasıl da kıymetli, değil mi? İşte ben anlamadım. Dinlemedim. Baktım rızaları yok, kaçtım. Üniversiteyi filan unuttum. Gözüme nasıl bir aşk perdesi indiyse artık topladım, yok yahu bohçamı değil, bohça mı kalmış, bavulumu. 

Evlenmek kolay, nedir yani, gün alıp iki de şahit bulmaya bakar. “Mutlu son” diyorlar ya, hani filmler filan da öyle biter. Kadınla erkek evlenirler. Siyah üzerine beyaz “Son” yazar. Son değilmiş o. Başlangıçmış. Ben ne bileyim? İlk günlerimiz güzel. Aşığız ya! Ya da ben aşığım. Onun için adam ne ara değişti yakalayamadım. Belki de hep öyleydi de aşk miyobumdan görememişim. Üniversite sınavına hazırlanmama karşı çıktı önce. Okumamı istemiyormuş. Şaşırdım. Öyle konuşmamıştık. Çalışmamı da istemiyormuş. Bunu hiç konuşmamıştık. Ne büyük hata. Sonra dağın tepesinden aşağı hızla yuvarlanarak gittikçe büyüyen ve önüne çıkan her şeyi yutan bir çığ gibi kötüye gitti evliliğimiz. O ilk tokadı yediğimde çığın altında kaldığımı anladım. Tokatlar, dayağa dönüştüğünde iyice gömülmüştüm artık. Neden gömüldüğümü de bilmiyorum ama ölmek için henüz çok gencim, onu biliyorum. Allah’tan cehalet kadar cesaretim de var. Galiba cesaret cehaletle hep kol kola gidiyor ama bende işe yaradı. Bu sefer bavulumu bile almadım. Benim kısa filmim siyah üzerine daha da siyah “Son”landı.

Şanslıydım. Ana kucağı, baba ocağı açıktı bana. Sınava da hazırlandım ama kazanamadım. O tren kaçmış artık. Yaş da olmuş otuz. Sağdan soldan usulca kulağıma fısıldanan evlilikle ilgili sözlerden bucak bucak kaçıyorum da ah o saat yok mu o saat! Perihan teyzeyi de çok severim. “Yalnızlık Allah’a mahsus kızım!” dedi. Serde gençlik var. Henüz yalnızlık korkusu ufkumu karartmıyor ama annelik treninin de kaçmasının eli kulağında. Perihan teyze da araya girince “Ne kaybederim ki, bir tanışayım” dedim.

ad826x90

Masalarına beyaz patiska örtü serilince kendini pahalı sanan restoranlardan biri işte. Afili isimlerle menü de yaptılar mı tamam. Neticede bir buçuk Urfa yeniyor, yanında istersen rakı ama istersen de şarap servis ediliyor. Kebaba rağmen heyecanlıyım. Güzel de giyinmişim. Saçlarımı bile kıvırdım. Bunlar hep o kör olasıca biyolojik saat yüzünden.

ad826x90

Ben tam konuşulan saatte gittim. O benden önce gelmiş. Bu iyi. O da heyecanlı görünüyor. Perihan teyzenin anlattığı kadar uzun boylu, gür saçlı, sarışın filan değil. Hatta basbayağı esmer. Neden sarışın dedi ki? Alnının üzerinde perçem var ama tam tepesi açık, bana doğru eğilince gördüm. Eğilmeyince görülmüyor. Beyaz gömleği de gerilmiş, kaslardan değil, göbekten. Bu yaşta olabilir. O da otuzunu geçmiş bir beyefendi neticede. 

Sandalyemi bile çekti. Önce iki çift laf ederiz sanıyorum ama bu hemen garsonu çağırdı. Heyecandan herhalde diye düşündüm. Yemeği ısmarlayalım da sohbetimiz bölünmesin. 

– Ne yersiniz? diye sordu bak. Garson değil, bu adam.

Aman, kebaplardan bir kebap beğeneceğim işte. Hiç de sevmem. Adana söyledim. Canımın istediğinden değil, aklıma o geldi. Trafik plakalarında ilk o vardır ya. O da aynısından bir buçuk söyledi. 

ad826x90

– Ne içersiniz? diye sormadı. Şarap menüsünü eline aldı. Allah Allah, belki ben rakı içmek istiyorum.

Garson saymaya başladı. Bu bir yandan menüden fiyatları kontrol ediyor. Önerilenlerden pahalı olanları “Gerek yok” diyerek eledi. Ucuz bir beyaz şarap ısmarladı. Ne olursa pahalı şaraba gerek olacaktı? O anda merak ettim. 

Garson gitti, birbirimize baktık. Gülümsedi, gülümsedim. Dişler de sarıymış.

– Çalışıyor musunuz? diye sordu.

Perihan teyzeden öğrenmiş olmalı aslında ama yine de soruyor. Sohbete bir yerden başlamak için olsa gerek.

ad826x90

– Evet, bir moda evinde kalıp ve dikiş işindeyim.
– Hımm!

Hımm ne yahu, hımm ne? Burun mu kıvırdı o? Şimdi ben buna işimi ne kadar çok sevdiğimi, dikişimi ve çevremi geliştirip kendi moda evimi açma hayalleri kurduğumu nasıl anlatayım?

– Siz ne iş yapıyorsunuz?

Perihan teyzeden öğrendim aslında. Beyaz eşya işinde. Buzdolabı, çamaşır makinası filan satıyor.

– Beyaz eşya dükkânım var. 

Perihan teyze, orada çalıştığını söylemişti. Bu göğsünü şişire şişire dükkânın sahibiymiş gibi konuşuyor.

– Sonra ne yapmak istiyorsunuz?

Soruyu anlamadı. 

– Yani işinizle ilgili hayalleriniz var mı?

Bu sefer daha çok anlamadı.

– Yani işte satışlarımız iyi çok şükür. Belki çarşının orada bir dükkân daha açarım.

Uyduruyor. O sormadı ama ben anlattım.

– Ben de kendi moda evimi açmak istiyorum. Çarşının orası olmaz tabii. Daha prestijli bir semt olmalı. Bankadan kredi filan çekerim herhalde.

Moda evi, banka, kredi konularını duyunca bunun galiba kafası karıştı. Az önce şişirdiği göğsünü indirdi. Gözlerini göğsüme dikti.

– Moda evinde çalıştığınız için mi böyle giyindiniz?
– Efendim?
– Bluzunuz çok iddialı.

Buradayım diye hemen ciddi düşündüğümü sanmış bu. Düşünebilirdim belki ama sırlar dökülmeye başladı. En bildiği yerden yürüyor. Gözleri göğüs çatalımdayken tabağın solundaki çatalı elime alıp ona doğru kaldırdım.

– Evet, severim böyle giyinmeyi.
– Yaşınıza ve durumunuza pek uymuyor sanki.

Ne yaşı yahu? Daha otuzlarımın başında sayılırım. Ayrıca durumumda ne varmış? Çatalımı salladım. Göğsümdekini değil, elimdekini

– Ne varmış durumumda?

Sorudan hoşlanmadı. Dudaklarını büktü.

– E boşanmışsınız.
– Siz de öyle.
– Benim durumum farklı.
– Nasıl farklı?

Sessizlik. Cevap veremiyor, “boşanma kadında defodur” diyemiyor.

– Perihan teyze boşanmış olduğunuzu söylediğinde aslında biraz düşünmüştüm. Yine de bir göreyim dedim. Ama siz de çok konuşuyormuşsunuz. 

Lütfettiniz. İkinci el mal alıyor sanki. Bakacak, dokunacak, koklayacak, kollarını hararetle sallayarak pazarlık yapacak, beğenirse alacak. İkinci el olunca vur ensesine al lokmasını da olur hem. Öyle sanmış yazık.

– Konuşurum. Severim konuşmayı ben.
– Hay Allah, bakın bu konuda anlaşamayacağız.
– Perihan teyze bana da tam tepenizin kel ve dişlerinizin bu kadar sarı olduğunu söylememişti. Söyleseydi burada olmazdım. Ben yarım kellik, sarı dişler bir de kebap sevmem. Rakı ve göğüs çatalı severim. O moda evini de açacağım. Sanırım birçok konuda anlaşamayacağız.

Afalladı. İkinci ele ikinci şans vermiş bir adam kibriyle, az önce indirdiği burnunu tekrar kaldırdı, göğsünü şişirdi. Usulca ayağa kalktığımda tam tepesindeki parlak alan yine gözüme çarptı. Hesap da içine oturacak bunun şimdi. Boşa yatırım. Çatalımı hiç umursamadan eğildim. Elimdekini değil, göğsümdekini.

– Biliyor musunuz, yemişim ben o saati! dedim.

Anlamadı!

Bin bir türlü hesapla şarabın ucuzunu ısmarlayan, nasıl olsa kebabın yanında yeşillik geliyor diye salata söylemeyen adamdan uzak duracaksın arkadaş. 

Onların suyuyla pilav olmaz!

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Kâbusumun adı Şevket!

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.