DOLAR

36,6602$% 0.04

EURO

40,0895% 0.05

STERLİN

47,6628£% 0.09

GRAM ALTIN

3.556,18%0,57

ONS

3.017,67%0,57

BİST100

10.783,04%-0,73

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul HAFİF YAĞMUR
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

İKİ MAVİ TİK

ad826x90
ad826x90
ad826x90

Uğruna ne güneşler batmıyor. Ama ilişkiler başlıyor, büyüyor, yön değiştiriyor, şekilden şekle giriyor, küçülüyor, soluyor, bitiyor Sonra yenisi doğuyor. Tıpkı canlı bir organizma gibi. 

ad826x90

2009’dan beri hayatımızda. Özgürlük ülkesi iddiasındaki Amerika’dan dünyaya geometrik artış hızıyla ve kulağa İngilizce What’s up? (Ne haber?) şeklinde gelen bir sözcük oyunbazlığıyla yayılıverdi. 

İstesen de kayıtsız kalamıyorsun, zaten istemiyorsun. Günümüz sosyal ilişkilerinin bir kısmı orada şekillenmeye başlıyor. Dışında kalırsan, haberdar olmama, öğrenmeme, yalnız kalma tehlikeleriyle karşı karşıyasın. Bunu kim ister?

İletişimi kolaylaştıran bir tarafı var. Başka nasıl bir mesaj yazıp aynı anda yüzlerce kişiye interaktif ve çok hızlı bir şekilde ulaşabilirsin ki? Numaraları kaydedip telefonun hafızasını daraltmana da gerek yok. Grup bilgilerine girip konuşmak istediğin kişinin telefonunu buldun mu tamamdır. Yıllardır görüşmediğin çocukluk arkadaşların, okul arkadaşların, iş arkadaşların, hobi arkadaşların, apartman komşuların, akrabaların, okuma grupların, yazma grupların, cinsiyetine göre kız ya da erkek grupların, aile grupların, kuzenlerin, menopozlular, bisikletliler, motorcular, tekneciler, köpekseverlerle kediseverler, kanarya besleyenler, lepistesçiler, milföy hamurcular, glüten hassasiyeti olanlar, vejetaryenlerle veganlar, vosvosçular, ulusal kanalcılarla dijital kanalcılar, ıvırlar zıvırlar…

ad826x90

Bu gruplardakiler mitoz bölünmeyle irili ufaklı diğer gruplara ayrılıp sessiz ve derinden kulis de yapabiliyorlar. Günün neredeyse yirmi beş, hadi bilemedin yirmi altı saatinde illaki birinde muhabbet dönüyor. Muhabbet yine iyi, geyik dönüyor. Hadi o da lazım da bazen laf olsun torba dolsun diye yazışmalar dönüyor.  

ad826x90

İki kişi yazışıyorsa önce inceden bir muhabbet tadı veriyor. Sonra iki taraf da birbirine laf yetiştireyim derken senkron tutmaz olabiliyor. Verdiğin cevap iki mesaj öncekineyse konu karışıyor, devran dönüyor, muhabbet kopuyor. Ne diyeceksen aç bir telefon, tatlı tatlı konuş, derdini anlat, dermanını bul. Hem karşılıklı birbirinizin sesini duyun hem de iletişimin kralına girin. Ama o zaman fatura kabarıyor, iş cebine dokunuyor. Öbürü bedava. Gerçi bazen konuşmak hatta sesini bile duymak istemediğin ama bir şekilde görüşmek mecburiyetinde olduğun kişilerde mesaj yazmak işi kolaylaştırıyor. Şimdi hak yemeyelim. Yiğidin hakkı yiğide gitsin!

Eğer telefon ayarlarından kapatmamışsa, gönderdiğin mesajı karşı tarafın okuduğunu görüyorsun. İki mavi tik durumu ayan beyan ortaya koyuyor. İletişimin tabiatı gereği cevap vermesini beklemeye başlıyorsun. Bazen bekliyorsun, bekliyorsun sonra beklemeye devam ediyorsun. Bir yandan içinde ciddiye alınmadığın duygusu büyümeye başlıyor. Al sana iletişmek için girdiğin sosyal mecrada yeni bir tartışma hatta kavga sebebi. İş hızını alamayıp telefonla ya da yüz yüze hesap sormaya kadar gidebiliyor. Oysa sebep bazen muhatabının o an araba kullanıyor, cevap verebilmek için park etmeyi bekliyor ya da tuvalette hacet gideriyor olması kadar basit çıkıyor. İşte yine bir iletişim kazası!

Gruplar dersen başlı başına adrenalin kaynağı. En klasikler hayırlı kandilciler, hayırlı cumacılar ve geçmiş olsuncular. O gün kazayla kandilse ya da günlerden cumaysa, daha da fenası ikisi birdense günün ilk saatlerinde birbirinin aynısı mesajlar dönmeye başlıyor. Telefon ayarlarından biplemeleri kısmadıysan yandın. Mesaj yazmak yine iyi, bir emek var, parmaklar tuşlarda çalışıyor. Kopyala yapıştır emojilerde ise yanıp sönen camilerden, ne dediğini gönderenin de bilmediği Arapça yazılardan, dua eden ellerden için şişiyor. 

Diyelim ki biri kazayla bugün burnun aktığını, ayağını burktuğunu ya da saçlarının ahenkle dans etmediğini söyledi; gelsin geçmiş olsunlar, çiçekler, böcekler, sonra yine geçmiş olsunlar, dua eden eller, üzgün suratlar. İp bazen öyle kopuyor ki kimin hasta olduğu, hastalığın ne olduğu hatta ortada bir hasta olup olmadığı bile unutuluyor. Biplemeleri kısmış mıydın? Aman diyeyim!

ad826x90

Eskiden, mesela 2009’dan önce, şöyle bir toplaşalım dendiğinde ne güzel toplanılırdı. Şimdi öyle mi ya! Gruba biri yazıyor, “hadi toplaşalım” diyor, neredeyse herkes bunun harika bir fikir olduğunu söylüyor. Buraya kadar her şey güzel, her şey yolunda. Ortaya bir gün atılıyor. Bu sefer az önce fikri alkışlayan çoğunluğun o gün nedense işi oluyor, programı oluyor, osu busu oluyor. Kimse taviz vermek istemiyor. Günde iyi kötü anlaşıldı diyelim. Bu sefer saat konusunda zurna zırt diye ötüyor. Biri sabah biri akşam diyor, öğlen diyenler çıkıyor. Peki sonuç? Toplaşma bir başka bahara kalıyor. Biri çıkıp “Gelen gelsin kardeşim, gelemeyenler bir dahakine gelsin!” deme cesaretini gösterirse, bu sefer gelemeyecek olanlar alınıyor, bozuluyor, hatta küsüyor yahu küsüyor.  Bu çıkışı yapan da günah keçisi ilan ediliyor. Sonuç? Yine toplanılamıyor.

Alınmanın, küsmenin, trip atmanın, ceketini alıp gitmenin kralı yine bu gruplarda ağız tadıyla yaşanıyor. Biz eskiden nasıl küsüyormuşuz acaba?  Diyelim biri bir fikir attı ortaya, bir fotoğraf paylaştı, ne bileyim işte, yemek tarifi verdi, saçını taradı, işe gitti, tik tok videosu koydu ve kimseden yorum, beğeni, onay gelmedi, ses çıkmadı ya da tam tersi, beğenilmediğine, onaylanmadığına dair sesler yükseldi. O ilk paylaşımı yapan sen bir bozul bir bozul. Fakir ama gururlu genç edasıyla bazen sessizce bazen de gaipten birilerine, çok affedersiniz, laf sokarak gruptan ayrılıyor. Sonra içten içe kendisinden özür dilenmesini, sırtının sıvazlanmasını, yanaklarının öpülmesini ve gruba tekrar kabul edilmeyi bekliyor. Bazen kabul ediliyor bazen de çok bekliyor. 

Öte yandan bazı gruplar hakikaten kabak tadı veriyor. Sadece kandil mesajlarının döndüğü ya da çok paylaşım yapılmıyor diye çemkirmelerin havada uçuştuğu bir gruptan kendi rızanla ayrılıyorsun. Bak o da fena. Aman aman! Arkandan kim bilir neler konuşuluyor. Artık grupta olmadığın için bilmiyorsun ama gıybetin karanlık esintisi sağdan soldan ruhuna doluyor. Bu esintiyle beraber bir ferahlama da geliyor ve gruptan kaçarak ne kadar doğru yaptığını fark ediyorsun.

Her grup kendi iç dinamiğine sahip. Çok konuşanlar, çok yazanlar, çok paylaşım yapanlarla grupta olduğu bile bilinmeyen sessizler aynı platformu paylaşıyorlar. Çok yazanlar bazen bir nevi mesleki deformasyon misali, kendilerini grubun yöneticisi hatta sahibi sanabiliyorlar. Kendilerinde ona buna ayar çekme, laf yetiştirme hatta bazılarını gruptan çıkarmayı önerme hakkını görüyorlar. Bu durum grubu kuranlarda güç zehirlenmesi evresine geçip ortalığı siyasi arenaya çevirebiliyor. Öyle ki anandan babandan işitmediğin azarları yiyorsun. Bakın abartmıyorum; iş bazen mini bir sosyal mecra faşizmi kıvamına geliyor. İnsanın içinden “Hey bebeğim, o taşı usulca yere bırak, biz hepimiz kardeşiz!” demek geçiyor. Dersen sen de muhalefet ittifakında oluyorsun. Demezsen yine için şişiyor. İki ucu boklu bir değnekte ip cambazı misali gidip geliyorsun. 

Popüler her yerde popüler. Makamı yüksek, cebi şişkin, pahalı Alman arabalarına ve veya tekneye binen, arka fonda havuz görünen fotoğraf paylaşan, bir yerlerde CEO, genel müdür, en azından müdür olan ya da bunların hiçbiri olamayıp bu mevkilerde bir yakını olanlar, yine çok affedersiniz, gaz çıkarsalar alkışlanıyor, “sen çok yaşa” diye diye sırtları sıvazlanıyor, popülizmin gözü çıkarılıyor. 

ad826x90

Diyelim herhangi bir konuda gruba fikir sordun, öneri istedin. Mutlaka ama mutlaka çok iyi bilen birileri çıkıyor. Doğrudur, biliyordur ama başka çok iyi bilenler de çıktı mı iş çetrefilleşebiliyor. Eğer ortak bir paydada buluşmuyorlarsa, bu iki çok bilen arenaya çıkmış gladyatörle aslan ya da Kırkpınar meydanında peşrevlenen iki yağlı güreşçi misali birbirlerinin etrafında döne döne tartışmaya başlıyorlar. Sen ve gruptaki herkes seyirci konumunda kalakalıyor. Tartışmayla kavga arasındaki çizgi çoğu zaman çok ince oluyor ve kendini Romalı senatör ya da Kırkpınar ağası sanan birileri duruma el koyana kadar iş büyüyor. Sonra yine gelsin bozuşmalar, küsmeler, gruptan çıkma hatta çıkarılmalar. 

Grup katılımcı sayısı çoğaldıkça farklı fikirler, inançlar, siyasi görüşler, tercihler de doğru orantılı olarak artıyor. Grubu bir araya getiren ortak bir konu olmasına rağmen, bazen farklılıklarda uzlaşmada zorlanılıyor. Ortak konudan uzaklaşılıp değişik denizlerde yelken açılıyor. O zaman ne oluyor? Geldik mi yine yazının başlarında sözünü ettiğimiz mitoz bölünmeyle ortaya çıkmış yeni gruplarda dibine kadar kulis yapmalara, dedikodunun hazzına dalmalara!

Yan yollarda aşk meşk soslu yazışmalar da olabiliyor. Göz görmeyince gönül iki çift tatlı mesajı aşk sanıyor. Sonrası ota çiçeğe konmalar, gerekli gereksiz yükselmeler. O adamla, kadınla sıkıysa yüz yüze görüş de anla bakalım sevgi neydi, sevgi emekti!

Yazışmalardaki ifade bozuklukları ve imlâ hatalarını grupların çok değerli katılımcılarının fazla okumamalarına ya da bilgisizliğine değil de acele yazıyor olmalarına vereceğim. Öyle yapmalıyım. Yoksa bazı mesajları okurken çektiğim acılar merhemsiz kalır.  

Whatsapp’ı kuran Jan Koum’un ve şimdiki sahibi Mark Zuckerberg’in, ticari hedeflerini bir kenarda tutup iyi niyetli olduklarını düşünelim. Grupları kuranlar da katılanlar da iyi niyetli, kendimden biliyorum. Ortada bu kadar iyi niyet varken bazen ortak bir dil tutturmakta niye böyle zorlanıyoruz acaba? On küsur hadi bilemedin en fazla yüz küsur kişilik gruplarda bile bu kadar çok ayrışma varsa milyonlar bir araya nasıl gelsin?

Kimse bana vur demedi, ben de öldürmeyeyim şimdi. Bu sosyal mecranın irili ufaklı faydaları da yok mu? Olmaz olur mu yahu! Mesela iletişim dilimize yeni giren “konum at, geliyorum!” şeklinde bir faydası var ki tadından yenmiyor. Adres ezberleme, yolu hatırlama, sokak adını akılda tutma gibi dertler kalmıyor. Her ne kadar zihnimizi daha az çalıştırmamıza sebep olsa da her türlü konuma artık daha rahat ulaşılıyor.

En iyisi bu derin mevzuyu bir grup kurup tartışalım ve hiçbir yere varamayalım. Bugünlerde işler böyle yürüyor.

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Pazardaki iplikler

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.