34,3224$% 0.27
37,0392€% -0.14
44,5389£% 0.08
2.972,35%-0,11
2.695,24%-0,33
8.946,13%0,95
Bizim ofiste resmen bir temizlik terörü yaşanıyor. Bir “abla” ve bir “abi” var. Bunlar dönüşümlü olarak ofise geliyorlar ve “ofisi temizlemek” kisvesi altında terör estiriyorlar. İkisi de birbirinden çalışkan. Hani İlyas Salman’ın Banker Bilo filminde aşırı çalışkan bir kapıcı olduğu sahneler vardı ya, her gün yerleri arap sabunuyla silip bakkala koşarak gidiyordu. Diğer apartmanların kapıcıları da uyuz oluyorlardı onun bu çalışkanlığına. Aynı öyleler. Ne güzel tabii çalışsınlar, işlerini de severek yapıyorlar ama her şeyin çoğu zarar. Bir de can hıraş bir şekilde çalışıyorlar. Nefes nefese , paldır küldür, şangır şungur, patırtılar gürültüler, ehh mehh pehh sesleri hiç eksik olmuyor. Hem hızlı hem de kendilerini helâk ederek çalışıyorlar ama bu kadarına da gerek var mı? Zaten pandemiden dolayı ofisi kullanan iki, üç kişiyiz. Biz de dönüşümlü geliyoruz. Çöp kovalarımız bile bir haftada dolmuyor ama ofiste her gün bir bahar temizliği telaşesi yaşanıyor. Masalar her gün çamaşır sularıyla siliniyor. Yerlere her gün üç kere paspas atılıyor, toz bezleri kovalar her yerde. Tamam çok güzel, temizlik iyidir, zaten salgın döneminde belki doğrusu budur ama bana fazla geliyor. Fazla temizlik ve ofisin içinde fazla hareket beni darlıyor. Fazla temizlikten çalışamıyorum. Hareketten, sesten dikkatim dağılıyor.
Mesela ofiste olmadığım bir günün ertesi ofise geldiğimde masamı eski haline getirmek yarım saatimi alıyor. Her şeyin yeri değişmiş, kablolar karışmış, bilgisayar ekranı yamulmuş, solda duran mause sağa geçmiş, kalemlikler, bardak altlıkları yer değiştirmiş, bazı kağıtlar atılmış, çiçeklerin sırası değişmiş… Her mesaimin ilk yarım saati bu temizlik anlayışının yarattığı tahribatı onarmakla geçiyor. Sonra gelip bana “biz sizin masanızı sildik” diyorlar. Evet görebiliyorum “Elinize sağlık” diyorum. “Çiçeklere de su verdik” diyorlar. Ya onu niye yaptınız? Ben zaten su veriyorum çiçeklere, onun bir zamanı var. Çürütürüz çiçekleri yazık değil mi! “Sizin vermenize gerek yok, ben veriyorum” diyorum. Bu sefer çöp kovama atılıyorlar “Çöpünüz var mıydı” diye. “Yok” diyorum. Zaten yeni geldim, henüz çöp üretecek zamanım olmadı. Çöp kovasından da yüz bulamayınca bu sefer yarım kalan çay bardağıma uzanıyorlar “Yok abla ben daha içiyorum” diyorum. Bu durumdan bunalıp mutfağa kaçıyorum. Mutfağa yeni paspas atılmış. Yerler sırılsıklam. Yerleri kirletmeyeyim diye masama dönüyorum. Ablayı masamı silmeye çalışırken yakalıyorum. “Hiç gerek yok zahmet etmeseydiniz” diyorum. “Ha tamam o zaman, yeni çay demledim bu arada alabilirsiniz” diyorlar ve bu cümleyi yaklaşık on beş dakikada bir, beni her gördüklerinde söylüyorlar. Üzerimde büyük bir çay içme baskısı oluşturuyorlar. Tuvalete gitmeye çalışıyorum. Islak koridorların kurumaya yüz tutmuş yerlerine topuklarımla basıp büyük adımlar atarak, hatta zıplayarak lavaboya ulaşmaya çalışıyorum. Bir gidiyorum ki tuvaletin kapısı ardına kadar açık, kapıya paspas, vileda, kova ve temizlik malzemelerinden barikat yapılmış, içeride temizlik yapılıyor. Bu sefer geri dönmeye çalışıyorum ama bu kısa zaman diliminde, geçtiğim ve ayak izlerimi bıraktığım yollar delil bırakmamak adına birileri tarafından yeniden paspaslanmış. Orada öylece kalakalıyorum. Adeta tuvaletin kapısının önünde rehin tutuluyorum. Bazı günler abiyle abla beraber geliyorlar işte o günler tam bir temizlik girdabı yaşanıyor. Hijyen tornadosu… Yerler kuruyunca masama gidiyorum. Masada duran yarım çay bardağım çoktan alınıp bulaşık makinesine konulmuş bile. “Hay Allahım yarabbim” derken masanın altından aniden çıkan ablayla irkiliyorum. “Abla ne yapıyorsun orada, ödümü patlattın!” diyorum. “İçeri kedi girmiş de onu arıyorum, pisi pisi pisi pisi” diye masaların altında bir aikido ustası gibi eğilerek geziyor. Ben bu manzaradan tırsıp hemen mutfağa kaçıyorum. Beni yolda gören abi “çayı yeni demledim, altına su çektim,çay alacaksan bi beş dakika sonra al” diyor. Tamam kahve içerim diyorum. Peşimden geliyor. Ben kahve yaparken anlamsızca beni izliyor. Sormadığım halde şekerin ve fincanların yerini hatırlatıyor. Sonra durup, öylece izlemeye devam ediyor. Abi hep izliyor. Ofiste kimse olmadığı için çok sıkılıyor, sıkıldıkça da beni izliyor. Bana cep telefonu ekranı muamelesi yapıyor. On beş dakikada bir, ofisin ortasına gelip öylece duruyor ve bana bakıyor. Suratımızda maske olduğu için birbirimizin yüzünü de göremiyoruz. Öyle anlamsızca, psikopat gibi uzun süre bakıştıktan sonra “su kaynamıştır çay alabilirsin” diyor.
Beti dere kenarına çamaşıra indi!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.