34,1022$% -0.01
37,9147€% -0.01
45,0784£% 0.25
2.796,21%-0,69
2.559,72%-0,36
9.774,49%0,17
Eskiden haberlerde üzerinde “UN” yazan Birleşmiş Milletler yardım kamyonlarını gördüğümde “Ulan bu kadar unu kim ne yapsın!” diye kendi kendime soran biri olarak şimdi de “Spotçu musun?” diye sorulduğunda aklıma sahne ışığı olan spotun gelmesi gayet normal. Ben nereden bileyim artık 2. el eşya satanlara spotçu denildiğini? Ki araştırdım spotçu tam olarak o olmuyormuş ama şimdi size yarım saat “spotçu, 2. el eşya satıcısı ve eskicinin farkları” başlıklı konferans verecek değilim. Burada önemli olan ve yazının konusunu teşkil eden hadise: “Spotçu olmadığım halde kim, neden bana spotçu dedi?”
Artık, taşınırken yanımıza alamayacağımız eşyalarımızı üç beş kuruşa satma umuduyla eve çağırdığımız eskiciden gelen “50 lira ver yeter” çıkışıyla dumur olduğumuz devirler geride kaldı. 100 liralık ürünü bedavaya aldığı yetmiyor bir de üstüne para istiyor! Adama “Gel bi de beni zük!” derler. Buradan aramızdaki beyefendi eskici kardeşlerimizi tenzih ederek söylüyorum ama bunların alayı böyle dostlar. Yıllar önce bir çocuk eskiciyle tanışmıştım (ÇOCUK ESKİCİ!!!), yaşı 14- 15 civarıydı, bana her şeyi anlattı! Eee ne demişler çocuktan al haberi. 2011 senesinde ben 750 liralık kiramı zar zor ödüyorken o, nasıl ayda en az 4000 lira kazandığını, 3 tekerlekli arabası olanın sırtının yere gelmeyeceğini, yaz tatillerinde İngiltere’deki teyze çocuklarının yanına gittiğini (Burasını sallamış olabilir, zira son model ayfonundan gösterdiği Londra resmi bana daha çok Niğde’nin Çamardı ilçesinin Demirkazık Köyü gibi geldi), öğlen yemeklerinde nasıl kebap yediklerini ballandıra ballandıra anlattı. “Abi biz öğlen kebap yemeden kendimize gelemeyiz” dedi. Bu haliyle de sabah kahve içmeden kendine gelemeyen plaza insanından aşağı kalır yanı olmadığını, onun da rafine zevkleri olduğunu suratıma bir şamar gibi çarptı lacivert önlüklü velet. “E oğlum siz hep böyle bakımsız görünüyosunuz, çok para kazanmıyor gibi duruyosunuz” deyince de “Ne yapalım abi smokin giyip mi dolaşalım!” cevabıyla rasyonel düşünce tarzından taviz vermeyen tipik bir başak erkeği olduğunu belli etmişti.
O günden beri benim eskicilere bakışım değişti dostlar. Ne zaman arabasına tıka basa DEMİR, BAKIR, SARI yüklemiş bir eskici görsem bilmeyenin farkedemeyeceği, o gözlerin taaa derinlerindeki peşin satan esnaf rahatlığını, mutluluğunu, kibrini görürüm. O üç tekerlekliye yüklenmiş iki kapılı buzdolabının yarattığı özgüven sırıtışını siz bilemezsiniz belki ama BEN BİLİRİM BEEEEEEEN! (Son cümleyi yazarken Münir Özkul’un canlandırdığı Yaşar Usta karakteri gibi sinemi tokatladım)
Ne diyordum? Evet. Artık bu eskicilere avuç açtığımız günler geride kaldı çok şükür. Teknoloji imdadımıza bu alanda da yetişti ve artık nasıl kendi kendimizin taksi durağı, dj’i, aşçısı, ürün pazarlama sorumlusu, satış temsilcisi, olduysak; 2.el eşya satıcısı da olduk. Kendi kendimizin patronu olma umuduyla girdiğimiz internet aleminde kendi kendimizin eskicisi olup çıktık anasını satiyim! Boşverin, sosyal medya sayesinde beş kuruş ödemeden mis gibi tükkanımız oldu fena mı! Ama sanal esnaflığın da kendine has zorlukları var tabii. Özellikle de hayatı boyunca esnaflık müessesesiyle ilişkisi “iki ekmek bir süt” seviyesinde kalmış, 100 lira bozduracak cesareti hiçbir zaman kendinde bulamamış benim gibi insanlar için. Bu yazıda malum internet sitesi aracılığıyla kullanılmış eşyalarınızı satmak istiyorsanız karşılaşabileceğiniz zorluklar, başınıza gelebilecek türlü hadiseler ve cins cins manyaklıklar hakkında bilgi vermeye, size rehber olmaya çalışacağım. Başlıyorum:
1. SAKİN OLUN: Çünkü inanmayacaksınız ama ülkemizdeki gerizekalı insan sayısı tahmin ettiğinizden de çok. Normal hayatta, fiyatını pahalı bulduğunuz bir ürün gördüğünüzde dükkanın içine girip satıcıya: “Bu fiyata gider evin altındaki mobilyacıdan sıfırını alırım .mına koyim! bi akıllı sizsiniz zaten! Allah senin belanı versin!” demezsiniz. Derseniz çok temiz bir sopa yiyeceğinizi bilirsiniz çünkü. G.tünüz yemez yani. Ama sanal dünya herkese fazladan g.t verdiği için tanımadığınız etmediğiniz, sizden 2500 km. uzakta yaşayan başka birine canınız sıkıldığı için küfür edebiliyorsunuz. Bu tarz durumlarda muhabbeti uzatmadan karşıdakini engelleyin (Allahtan engelleme butonu var). Çünkü eğer aynı şekilde cevap verirseniz karşı tarafın size düşük puan verip (1 yıldız) hakkınızda kötü yorum yazarak potansiyel müşterilerinizi kaçırmasına neden olabilirsiniz. Ya da kendisinin açık adresini isteyip uçak biletinizi aldıktan sonra onunla kavga etmeye gidebilirsiniz. Seçim sizin.
2. DİKKATLİ OLUN: Önce iş güvenliği dostlar. Karşı taraftakinin ne olduğunu bilmiyorsunuz; iti var, kopuğu var, sapığı, manyağı, delisi var. Yolda görsen kaldırım değiştireceğin adamla ticaret yapacaksınız, yeri gelecek telefonunuzu, adresinizi vereceksiniz. Aman diyim. Önce üslubuna, profil fotoğrafına, hakkında daha önce yazılmış yorumlara bakın. O da yetmezse facebook sayfasını, google görsellerini inceleyin. Üç beş kuruş kazanmak için hayatınızı riske atmaya değmez.
3. ÇALIŞKAN OLUN: Ürünlerinizi sürekli silip yeniden yükleyin. Biliyorsunuz sanal dünyada başarının sırrı “sürekli en üstte gözükmek” onun da tek yolu ürünleri sık aralıklarla silip yeniden yüklemek. Özellikle milyonlarca insan gibi bütün gün can sıkıntısından ne yapacağınızı bilemediğiniz mesaili bir işte çalışıyorsanız tam sizlik. Zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız.
4. MANTIKLI OLUN: Eğer yeni bir ürün yüklediniz ve telefonunuz afedersiniz kerhane telefonu gibi çalmaya başladıysa belli ki fiyatı çok düşük tutmuşsunuz. Hemen ürünün fiyatını yükseltin. Ya da ürünü yüklediniz ve her gün yenilediğiniz halde kimse mesaj atmıyor, bu durumda da fiyatı düşürün. Maalesef bu siteleri kullananlar genelde sizin benim gibi gariban. Ülkemiz yüz yıldır gelişmekte olan ve gelişimini bir türlü tamamlayamayan bir ülke. Türkiye şartlarını göz ardı etmeyin.
5. SABIRLI OLUN: İnsanımız okumayı sevmez dostlar! Göçebelikten yerleşik hayata geçeli bin yıldan fazla oldu ama biz sözlü edebiyattan yazılı edebiyata bir türlü geçemedik. Hâlâ kulaktan kulağa, dilden dile ilerleyen bir iletişim içindeyiz. Zaten çocuklara “kitap okuma cezasının” verildiği bir ülke burası. Başınıza gelmiştir; diyelim İGDAŞ’ta bir işiniz var. Doğalgaz açtıracaksınız. Öncesinde İGDAŞ’ın internet sitesine girdiniz. Sitenin girişinde istenen belgeler yazıyor. Ertesi gün İGDAŞ’a gittiniz. Kapının girişinde istenen belgeler A4 kağıdına yazılmış şekilde duruyor. Üzerinde “ARIZALI” yazısı olan numaratörden ısrarla sıra almaya çalışıp başaramadıktan sonra 70 kişinin beklediği yerde beklemeye başladınız. Bu arada istenen belgeler bu kez de bankoların olduğu kısmın girişindeki cama yapıştırılmış, herkesin göreceği şekilde karşınızda duruyor. Sonra veznede işlem yapan memur bulunduğu yerden çıkıp 70 kişinin önüne gelip mahkeme mübaşiri gibi “ABONELİK İŞLEMLERİ İÇİN KİMLİK FOTOKOPİSİ, BİNAYA AİT TESİSAT NUMARASI, MÜLK SAHİBİ İSENİZ TAPU FOTOKOPİSİ, KİRACI İSENİZ KİRA KONTRATI FOTOKOPİSİNİ HAZIR BULUNDURUN” diye o kağıtlarda yazanları yüksek sesle tekrarlıyor. Ve bunu söylediği anda bir anda o 70 kişi “piston aşağı” gibi kapıya doğru koşmaya başlıyor. Koşarken de birbirlerine ve gördükleri görevlilere fotokopinin nerede olduğunu soruyorlar (her camda ve duvarda FOTOKOPİ 2. KATTADIR yazdığı halde). Yani bizim için tipografi görünmez bir şeydir. Uzun lafın kısası siz ürün başlığı olarak “40×60 katlanabilir masa, Kadıköy, pazarlık yok” yazsanız dair size sorulacak sorular sırasıyla şunlar oluyor: “Ürün hala satılık mı? Yer neresi? Ürünün boyutları nedir? Pazarlık payı var mı?” Bu böyle! Sakin olun. “Ürün hala satılık mı?” sorusu geldiği anda “Evet, Kadıköy, 40×60 cm. pazarlık yok” yazın, işiniz hızlansın. Program ayarlarında “Sadece 1 km. civarımdaki ürünleri göster” seçeneği bile olduğu halde bunu okumadığı için Ağrı’dan, Van’dan, Erzurum’dan İstanbul’daki kütüphaneye talip olan “Biz İstanbul’dayız” deyince de “Uzaksın” diyen arkadaşlardan bahsetmiyorum bile. Ulan asıl sen uzaksın, artiste bak!
6. AÇIK GÖRÜŞLÜ OLUN: Bu işi yapacaksanız önyargılarınızdan kurtulun. Artık ülkemiz her milletten insanın yaşadığı bir yer. Kimi zaman farklı milletlerden insanlara satış yapabilirsiniz. Korkmayın çoğu zaman onlar bizimkilerden çok daha kibar ve güvenilir oluyorlar. Mesela benim sattığım çekyata ilk olarak bir Amerikalı bakmaya geldi, sonra o çekyatı üç tane Kenyalı söktü, en son da bir tane Özbekistanlı aldı gitti. Fıkra gibi. Karşı komşum kapı deliğinden gireni çıkanı takip ediyorsa beni casus sanması işten bile değil.
7. ÜÇE BEŞE BAKMAYIN: Damlaya damlaya göl olur dostlar. Size az görünür ama 5 liraya 10 liraya sata sata bi bakmışsınız, Kumburgaz’daki yazlığınıza kat çıkacak duruma gelmişsiniz.
8. KİMSENİN GÖZÜNÜN YAŞINA BAKMAYIN: Başıma çok geldi sizin de başınıza gelebilir: 100 liralık ürüne 200 lira kargo parası ödemek isteyen insanlar var ülkemizde. Siz gerekli uyarıları yapın: Böyleyken böyle, kargo parası çok gelebilir, yolda kırılabilir, sorumluluk almam deyin. Ama baktınız ki karşıdaki kaşınıyor, bırakın ne hali varsa görsün! Paranız bankaya yatmadan da babanızın oğlu olsa ürünü kargoya vermeyin.
Benim diyeceklerim bu kadar. Size hayırlı satışlar. Ben bu işin hastası oldum. Artık etrafımdaki her şeye “internette satılacak eşya” gözüyle bakmaya başladım. Yıllar sonra içimdeki esnaf dışarı çıktı. Şimdi eğer yazıyı okuduysanız dükkanın önünde durmayın, birazdan mal gelecek.
Hayata Dair cümleler Servet Gürbüz’den
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.