SUYUN ARDINDAKİ O


Onun yokluğunda, onu o kadar onsuz var etmiştim ki… Artık ortada duran öylece- duran, aşikar olan duruşun ben olduğumdan bir haberleşmiştim. Sanki onun olmayışının yas olduğunu idrak edebilmem için kendimi öldürmem gerekmişti. Her bir kendimi öldürüşümde onun bir diğer katmanına o kadar rastlamıştım ki; artık bu bir saklambaca dönüşmeye başlamıştı…

Ben beni onu var etmeye çalışırken, kendimi defalarca öldüren; her yeniden doğumda onun özlemi ile tekrar tutuşup onu arayan… Sonra da sanki odağım onu bulmak değilmiş gibi, onunla doldurduğum onlarca alandan sağ çıkabilmek adına kendimi tekrar ve tekrar öldürmüştüm…

İnsan kendi yaşamından mı yoksa kendi ölümünden mi sorumlu arık o kadar geçmişti ki iç içe bu ölüm yaşam döngüsü, nerede ölüm bitiyor nerede yaşam başlıyor o kadar tahayyül edemez haldeydim ki… Sanırım bunları olduğu gibi bırakıp da kendi yaşamımdaki o anımı idrak etmekten yükümlüydüm. Hepsinin bir süreç olduğunu kabul etmekti sanırım asıl olan… Doğumun sancılı süreci ile ölümün hazin bekleyişi, ikisinin arasında olan sorgulama imkanı bulunmayan kabul süreci…

Bitimsiz cümlelere, bitimsiz yaşamlar ekleyerek defalarca ölüp dirilen bu insan döngüsünde sahi ölüm nerede yaşam nerede, ikisinin arasındaki sınırı belirleyen şey ne? İnsan onu nasıl anlayabilir de kendi doğurganlığını ve doulalığını yapabilirdi. İkisi de o kadar benzer süreçlerdi ki aslında… Birinin ardına kalanlar ağlıyor, birinin ardına ise direkt doğan; bir yere giden yaşayanın ardına da su döküldüğü düşünülünce sanırım idrakımızın bir temel unsuru –su- olmakta… Gözyaşında da, doğum anına gelene dek durulan alanda da, gidenin ardına yapılan her bir eylemde de hep bir su söz konusu… 

Öyleyse yaşamın her bir anında hep suyun akışı, gücü, dönüşümü ve dönüştürüşü söz konusu. En başından beri aradığım o temel şey aslında hiç –O- değildi, belki de aradığımı bulana dek o bana hep bir somut beliren olmuştu. Onun kim olduğundan, ne yaptığından ziyade nasıl olduğunu idrak etmem gerekiyordu belki de.

Öyleyse en temeldeki o doğum sancıları, ölüm bekleyişleri defalarca suyun akışına teslim edilmiş o tüm şeyler beni bana anlatan bir semboldü. En başından beri su-yun oluş hali üzerine kapsamlı bir tefekkür etmeliydim.

Can suyu boşa değildi bitkilerin, su gibi ol deyişi boşa değildi Sufilerin, o kadar ölüm-yaşam devinimi ise hiç mi hiç boşa değildi…

 

[zombify_post]


0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir