34,7453$% 0.07
36,5234€% -0.02
44,0391£% 0.1
2.945,65%0,09
2.638,70%0,09
9.681,11%0,30
Carlo Collodi’nin 1881’de yarattığı ilk Pinokyo’nun sonu oldukça hazin olmuştu. Milyonlarca çocuğun en yakın arkadaşı olan Pinokyo’nun haylazlıklarından bıkan Gepetto, sonunda onu bir meşe ağacının dalına asıp öldürmüştü. Neyse ki Pinokyo’nun yardımına çocuklar yetişti. İtalya’nın gözü yaşlı çocuklarının zorlamasıyla Coladi onu tekrar diriltmek zorunda kaldı. Pinokyo, bu zoraki doğumun ardından son olarak üçüncü kez 1940 yılında bir bal ve gözyaşı karışımının içinden çıkarak sonsuz yaşamına tekrar kavuştu.
Sherlock Holmes’in ilk hayatı ise yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle’un onun kendininkini kat kat aşan şöhretini kaldıramayışı nedeniyle 1891 yılında sona ermişti. Doyle, en ünlü kahramanını Alplerin tepesinden aşağı atarak öldürmüştü.
Ancak Holmes’ün ölümü, maceralarının yayınlandığı Strand dergisinin tirajlarının dibe vurmasına neden olunca Conan Doyle’un onu hayata geri döndürmekten başka çaresi kalmadı.
Zamanın ve klonlama teknolojisinin hızlı ilerleyişi ölen kahramanların yeniden dirilmesi için benzersiz bir ufuk açtı elbette. Alien serisinin kahramanı Ripley, serinin 6 yıl sonra çekilen 4. filminde genetik teknolojisinin bir mucizesi olarak yeniden hayat buldu ve yaratık karşısındaki bitmek bilmez mücadelesine devam etti.
Bundan 60 yıl kadar öncesindeyse ülkemiz çizerleri bir mucizeye imza atarak, henüz ölmemiş bir kahramanı yeniden diriltmeyi başarmıştı. Kahramanımız tüm dünyanın çok iyi tanıdığı Tenten ya da orijinal adıyla Tintin. 1960’ların hemen başında ülkemizde telif hakları pek de önemsenmezken, Tenten’in maceraları Burhan Yayınları tarafından basılıyordu. Gün gelip Tenten’in yaratıcısı Herge’nin hızı Türk okuyucunun talebini karşılamaya yetmeyince, Burhan Yayınları Aksaray’dan yola çıkıp Afrika’yı keşfeden Türk işi Tenten’in maceralarını yayınlamaya başladı. 10’a yakın kitabı yayınlanan seri, ülkemizde orjinal Tenten’in başarısını aratmayacak bir okuyucu kitlesine ulaştı. Yayıncı kuruluş bu durum karşısında dava açsa da mahkeme başvuruyu “kahramanların isimlerinin, boyutlarının ve renklerinin farklı olması” nedeniyle reddetti.
Herge’nin Türk işi Tenten’in çizimlerini görüp: “Çizgiler benim ama hikaye başkasının” dediği, hatta ilk 15 dakikası İstanbul’da geçen Tenten serisinin ilk filmi, Tenten ve Altın Postun Esrarı’nın, ilhamını bu korsan maceralardan aldığı yönünde iddialar da mevcut.
Zorro efsanesinin esin kaynağı olan William Lamport, 1600’lerin başında İrlanda’da doğdu. 1628'de okumak için Londra'ya gitti ancak krallığa karşı ayaklanmalara katıldığı için İngiltere’yi terk etmek zorunda kaldı. Maceralı gençliğinin ilk yıllarında önce bir korsan çetesinin eline düştü, ardındansa Guillén Lombardo ismiyle İspanyol donanmasına katıldı. Birçok savaşa katılmış kahraman bir yüzbaşı olarak Meksika’ya gönderildi ancak orada İspanyol krallığına karşı ayaklanan Meksikalılara öncülük etti. Gündüzleri aristokrat, geceleri maskeli bir devrimci olarak uzun süre devam eden mücadelesinin sonunda tutuklandı. 8 yıl yattıktan sonra hapisten kaçtı, tekrar yakalandı ve sonunda 17 yıl süren mahkumiyetin ardından 1959 yılında bir kazığa bağlanıp yakılarak idam edildi.
Ancak bu onun sonu olmadı. 1872 yılında bir Mason olan emekli Meksikalı General Vicente Riva Palacio, bulduğu engizisyon kayıtlarına dayanarak onun hikâyesini yazdı. Kitabın kahramanı Guillén Lombardo semitik kökenli bir Mason simgesi olan Zize (gün ışığı) kelimesinin baş harfini kullanıyordu. Ve bu sembol aydınlığın karanlığa, iyiliğin kötülüğe karşı zaferini sembolize ediyordu.
Ve sonunda bildiğimiz Zorro 1919 yılında Johnston McCulley isimli Newyorklu bir gazetecinin ellerinde yeniden doğdu. 1800’lerin “altına hücum” günlerinde yaşayan efsanevi Meksikalı gangster Joaquin Murrieta’dan esinlenerek Zorro’nun maceraları Kaliforniya’ya taşındı. Mcculley bu kez ona sembolüyle aynı harfle başlayan bir isim vermişti. Zorro, yani tilki. Bu çizgiromanın yayınlanmasından bir yıl sonra, 1920 yılında efsaneyi bu kez Hollywood devraldı.
Ve bugüne kadar dünyanın dört bir yanında 28 Zorro filmi çekidi. Bunlardan 4 tanesi Türkiye’de, hem de hepsi 1969 yılı içerisinde. 1957-61 yılları arasında yayınlanan Zorro dizisi ise yayınlandığı dönemde yüzbinlerce izleyiciyi ekrana kilitlemişti.
Zorro kanlı canlı bir surete bürünmüş halde en son 2015 yılında karşımıza Antonio Banderas olarak çıktı. Sonrasında ise 2016 yılında vizyona giren “Batman v Superman: Dawn of Justice” filminde Wayne ailesinin katledilmeden önce izlediği son film olarak. Yani Zorro’nun ruhunun biraz da Batman’de yaşadığını söylesek yanlış olmaz.
Felsefe yoluyla dünyayı değiştirebiliriz
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.