DOLAR

38,8369$% 0.08

EURO

43,8281% 0.25

STERLİN

52,0559£% 0.28

GRAM ALTIN

4.099,30%1,74

ONS

3.284,80%1,72

BİST100

9.514,01%-1,60

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul AÇIK 19°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Metin Fidan’dan bir öykü: Yanlışlık fantezisi

ad826x90
ad826x90
ad826x90

“Tamam, Murat bey! Anahtar sizde kalsın. Ben kontratı hazırladığımda haber veririm, oturup imzalarız. Görüşmek üzere,” dedi, evsahibim.

ad826x90

“Teşekkürler, görüşmek üzere,” dedim, telefonu kapattım… 

Mutfaktan çıkıp, içeriye, boş salona yürüdüm. Bunaltıcı yaz aylarıydı. İlk defa bir klima satın almayı düşünüyorduk! Araya bir emlak komisyoncusu girmeden bu daireyi kiraladığımız için, elimizde kalan bolca parayı bir klima cihazına yatırmaya karar vermiştik. Boş duvarlara göz gezdirip, klimayı nereye monte etmeli diye düşündüm. Öyle bir yer olmalıydı ki, o inek bağırsağı gibi çirkin ve kalın borusu, duvarda fazla yer kaplamamalıydı. Teknoloji her geçen gün süratle ilerliyor, bizi akşamları eğlendiriyor, cehennem sıcaklarında serinletiyordu ama neredeyse tüm icatların arkasından sarkan iğrenç hortumlara ve yılan gibi kablolara tam anlamıyla bir çözüm bulunamamıştı. Tam o sırada, ancak jeton düştü bende: Evsahibi, ‘Murat bey’ mi demişti bana? 

Herhalde ağzından bir anda öyle çıkmıştı. Gerçi Metin ile Murat arasında, dil sürçmesine sebep olacak yakın bir benzerlik yoktu ama olsun, adamcağızın içinden Murat diye hitap etmek gelmişti demek ki! Bazen insanlar, böyle küçük, sevimli yanlışlıklara imza atabiliyorlar. Fakat ertesi gün kendisini aradığımda, tekrar aynı ismi kullandı: 

ad826x90

“Murat bey, benim için fark etmez! İsterseniz ayın onbeşinde yatırın kiranızı. Her iki kira ödemesi arasında otuz gün olsun da, problem yok.” 

ad826x90

Banyodaki şofbeni hatırlatmak için aradığımda yine: 

“Biliyorum, bozuk. Siz yaptırın, ilk kiradan düşeriz, Murat bey!” dedi. 

Adamın ağzına yapışmıştı. Beni böyle biliyordu. İlk tanıştığımızda elbette ki doğrusunu, yani gerçek adımı soyadımı söylemiştim. Belki sonra isimlerimizle hitap etmedik birbirimize, birdenbire hatırlaması gerektiğinde ise Murat bey deyip geçiştirdi adam. Yalnız, pek öyle geçiştirmeye benzemiyordu; kendi uydurduğu bu ismi kullanırken, yukarıda sizler de duydunuz, çok kesin ve iddialı konuşuyordu! Sanki benim ismim gerçekten Murat beydi. 

Önemli olan evsahibimin bu küçük veya büyük yanlışlığı değil, sevgili okurlar. Daha önemli ve acayip olan şey şu: Ben adamı, nedense, hiç uyarmamıştım! Evsahibim o günden sonra defalarca, suratıma karşı Murat bey deyip durdu, ağzımı açıp tek kelime etmedim, bu yanlışlığını düzeltmedim. Murat bey olmak, galiba hoşuma gitmişti! 

ad826x90

Sahiden, neden böyle yapmıştım acaba? Kira kontratını imzalamak için randevulaştığımız yere, Kuyubaşı’ndaki pastahaneye doğru yürürken bunları düşünüyordum. İsmimizi yanlış söyleyen bir insanı uyarmanın, zaten kendiliğinden sinir bozucu bir tarafı vardır, bunu hepimiz biliriz. Bu isim yanlışlığı, bir yandan çok büyük bir yanlışlık gibi görünürken, bir yandan da lafını etmeye bile değmeyecek bir sözcük hatası gibi gelir bize. Adımızı yanlış söyleyen kişiyi belki bir daha görmeyeceğimizden, belki o kişinin daha sonra ismimizin doğrusunu hatırlayacağına olan tuhaf inancımızdan, bu uyarma işini bir angarya olarak görürüz. Öte yandan, örneğin, “adım Mehmet değil, Ahmet!” dediğinizde, sanki Ahmet’in Mehmet’ten daha önemli bir isim olduğunu iddia ediyormuşsunuz gibisinden bir anlam da oluşur! Öyle ya, ha Hüseyin, ha Selahattin, ikisi de isim işte. Karşınızdaki insan ha Metin, ha Murat demiş size; yoldan geçen bir et kamyonunun üzerindeki resime değil de, yüzünüze bakarak mı söylemiş bunu; evet! Öyleyse mesele yok; bir sesleniş görevi gören, herhangi bir ismin telaffuz edilmesi faslı bitmiştir. Hattâ şimdi biraz daha abartıyorum: Bu açıdan bakarsak, Ha Metin, ha bardak (su bardağı). Birisi bana, Merhaba Bardak bey, dese ne olacak yani? Büyüklerim bu ismi koymuşsa, seve seve taşırım, Bardak diye seslenilince, döner bakarım. İncinir miyim, bir yerim mi şişer? Küfür, hakaret taşımadıkça, isim işte. Mecburen bir kelime ile çağrılmamız gerekiyor; bu kelimenin içeriği acil bir önem taşır mı, eğer bu çağrıyı, seslenişi, görmüş ve işitmişsek? 

Tabii bunlar, konumuzun zihni oyalayan, eğlendirici tarafları! Sonuçta adım Bardak da değildi, Murat da. İsmimi yanlış söyleyen evsahibimi uyarmayışımda, daha garip, derin bir anlam saklıydı sevgili okurlar. Yukarıda ifade ettiğim gibi, ben, Murat bey olmayı sevmiştim! Metin bey olmaktan yorulmuş, sıkılmıştım galiba. Murat bey kimliğimle, çok daha esrarengiz ve mutlu bir yaşama sahip olabileceğim geçti aklımdan! Sadece bir sesleniş bile olsa, bana hoş, ilginç duygular yaşatan bir yanlışlıktı bu. Ev sahibim tekrar Murat bey diye hitap ederse, kendisini yine uyarmamaya karar verdim. Acaba ne zamana kadar sürerdi bu sevimli yanlışlık? 

Kuyubaşı’nda, köşedeki Kerem pastahanesinin bahçesinde küçük bir masada oturmakta olan evsahibim, ayağa kalkarak elimi sıktı:

“Hoşgeldiniz, Murat bey!” dedi. 

Belki de, bizi binlerce liralık komisyoncu masrafından kurtardığı, klima almamıza olanak tanıdığı, kibar ve iyi bir insan olduğu için adımı yanlış söylemesine müsaade ediyordum. Bilmiyorum artık, böyle bir iyilik türü var mıdır? Adamın küçük bir yanlışlığını yüzüne vurmak istemiyordum sonuçta. Tabii en önemlisi, dediğim gibi, gene çok hoş ve gizemli duygular işitmiştim, o farklı isimle seslenildiğimde. 

ad826x90

Ancak önüme uzattığı kira sözleşmesine bakınca, elimde olmadan irkildim. Adam, kontrata da “Murat Fidan” yazmıştı! 

Beni bir düşüncedir sardı. Altına imzamı atarsam ne olurdu acaba? 

Şu noktada asla uyaramazdım kendisini. Niçin günlerdir söylemediniz! derse ağzımı açamazdım. Ayrıca adam kalkıp, evine gidecek, yeni bir kontrat daha mı hazırlayacaktı şimdi? İşte, insanları gerektiği zamanda uyarmazsanız böyle olur. Bu gerginliğin ortasında, beni gene de neşelendiren bir şey vardı: İmzayı basarsam, bir anlamda resmî olarak Murat bey olacaktım! Fantezim, yasal bir geçerlilik kazanacaktı. İleride bu oyun açığa çıkar da, niçin uyarmadın be adam derse, kağıdı okumadım der özür dilerdim.

Sözleşmeyi önüme çektim, imzamı attım ve Murat bey oldum ben sevgili okurlar! 

Normal imzamı biraz değiştirmem yetmişti üstelik. Fidan’ın ‘F’ harfinin iki yatay çizgisini uzatarak, arasına Metin yazardım hep, bu kez ‘Murat’ diye karalamıştım o kısmı. 

Evet, artık, Murat kod adlı gizli bir ajandım ben. Pardon, Murat gerçek ismim, Metin kod adımdı. Şu an burada, kıyıda köşede kalmış bu gizli pastahanede oturmuş, yeni görevimin talimatlarını bekliyordum. Elbet çok geçmeden patlayacaktı bu fantezi balonu. Fakat gittiği yere kadar sürdürecektim ufak oyunumu. Yeter ki insanın sağlıklı bir hayâl gücü olmaya görsün! Öyle ki, evsahibimin bana yanlışlıkla değil, bilerek ‘Murat’ dediğini, çünkü aslında ‘talimatları’ veren kişinin o olduğunu düşündüm. 

Eğlendirmesine eğlenceli de, yine de bu tür hayalleri kurarken dikkatli olmalı insan. Çünkü beklemedik hatalarla karşılaşabilir. Gizli bir ajan olarak, eşimin de bir kod adı olması gerektiğini düşledim. Bir gece yatak odamızda: “Sevtap…” diye fısıldadım. 

Karım, iki eliyle beni göğsümden iterek:

“Sevtap kim be!?” diye sordu. 

Söyledim, anlattım ama o anda hiç işe yaramadı. Öfkesi ve huysuzluğu dinmedi. Ertesi gün daha detaylı anlattım. Sonuçta cahil bir kadın değildi. Durumu anladı. Anladı fakat bu sefer de oynadığım bu oyuna kızdı. Niçin bu isim yanlışlığı için adamı uyarmadığımı, gerçek adımı evsahibime söylemediğimi sordu. 

“Aslında öyle sandığın gibi bir fantazi, bir oyun bile değil. Bana hâlâ küçük, tatlı bir şaka gibi geliyor.”

“Ne şakası, ne tatlısı ayol, manyak mısın sen? Sayfa sayfa sözleşmenin altına Murat diye imza atmışsın! Sonra başına bir bela gelmesin.” 

“Yok yahu, ne olabilir ki? Alt tarafı, kırtasiyelerde satılan bir kira kontratı.”

“Bilmem artık! Bu işlerin şakası olmaz. Bir anda herşey gelebilir başımıza.”

Evli kadınların aslî görevlerinden bir tanesi de bu olmalı. Kocalarını olabildiğince korkutmak! Hayat yoldaşlıklarını ve sevgilerini bu ürkütücü yöntemle gösteriyorlar. Bir denge unsuru da diyebiliriz: Sık hayâl kuran bir eş varsa, onun yanında ciddi ve ayakları yere basan biri bulunmalı. 

Karımın söylediklerinden ürktüm elbette. Bu tür sözleşme, fatura gibi imzalı kağıtların yasal yönleri hakkında pek birşey bilmiyordum. Karım, yarın Edirne’deki amcasına telefonla sorup öğreneceğini söyledi. Başka bir konuya atladı:

“Ayrıca, ‘Metin’ isminden memnun değil misin sen!? Bence güzel isim. Bak: Metin, Metin, Metin…” 

İnadına yapıyordu sanki. ‘Murat bey’ olma hevesimi kursağımda bırakmıştı. 

“Kimliğimiz açığa çıkacak. Öyle deme ama, Sevtapçığım!” diyerek, sırnaştım. Kollarımdan kurtulup kanapeden kalktı, mutfağa, yemeğin ateşini kısmaya gitti. 

İki gün sonra, apartman kapısından çıkarken, Murat bey adına, daha doğrusu ‘Murat Fidan’ ismine bir mektup aldım.

“Buyrun, Murat bey!” deyip, zarfı elime tutuşturdu postacı. Ön yüzeyinin bir bölümü şeffaf naylonlu, içine banka borcu filan konulan şu uzun, ürkütücü zarflardandı. Ödüm patladı. Meğerse değişik tarzda bir düğün davetiyesiymiş. Evsahibim, bizi, kız kardeşinin Olympos düğün salonundaki düğün törenine davet ediyordu. 

Murat bey olmaktan biraz gerilmiştim. Ne zamana kadar sürecekti bu? Ayrıca karım da istemiyordu. 

İlk sokağa sapıp, ilerideki binaların altındaki içerlek bakkala yürüdüm. Her dakika büyük marketten alışveriş yapamazdık, bu bakkalın da müşterisi olmalıydık yavaştan. İçeriye girdim, on yumurta ve bir tane beş litrelik su istedim. 

“Biz göndeririz, Murat bey!” dedi, mavi önlüklü bakkal: 

“Daha önce sizin sokakta oturan, evsahibiniz Adnan ağbi tembih etti bize. İlgilenin Murat bey’le dedi!” 

On yaşlarında bir çocuk yumurta poşetini ve suyu kaptı:

“Arı apartmanı daire 4, değil mi, Murat amca!?”

“Evet,” dedim. Parasını ödedim, dükkandan şaşkın fırladım.

Caddeye doğru yürürken, evsahibimi aradım hemen. Müsaitse görüşmek istediğimi belirttim. 

Böyle olmayacaktı çünkü. Garip bir noktaya doğru gidiyordu bu isim yanlışlığı. İnsanların ağzından kendi gerçek adımı duymayı özlemiştim! Gene de, niyeyse, bakkalı filan uyarmamıştım hiç. Benim adım o değil, şu, dememiştim. Sanıyorum, Murat bey olma fantezisini son ana dek yaşamak istiyordum. Yarım saat sonra, talimatları veren kişiyle özel bir görüşme yapacak ve görevden alınmayı talep edecektim! 

Kadıköy çarşıda, ambalaj malzemeleri dükkanı işleten evsahibimle, işyerinin hemen beş-on adım ilerisindeki bir çay ocağında oturduk. İsim yanlışlığı konusunda kendisini uyarmayıp olayı böylesine uzattığım için, detaylı ve nezaketli bir açıklama yapmak istiyordum. O yüzden ayak üstü söylemek değil de, bu şekilde karşılıklı oturup konuşmak iyi olacaktı. 

Yine gayet saygılı ve içten davrandı. İçeriye dönüp ikimize çay söyledikten sonra yüzüme baktı: 

“Buyrun, sizi dinliyorum, Mithat bey!” dedi. Hemen uyardım:

“Şey, adım Mithat değil, Murat.”

Tam özür dileyecekti adam, sözünü kestim:

“Pardon, Murat da değil. Metin!”

Hızlı cümlelerle durumu anlattım. Neredeyse iki aydır niçin bu yanlışlığı düzeltmediğimi dilim döndüğünce açıkladım. Kontratı gerçek ismimle yenilemek istediğimi rica ettim. Hayır işler dileyip oradan uzaklaştım.

Bir daha adımı yanlış söyleyen olursa, incinir mi, kırılır mı diye düşünmeyip, o saniyede uyaracağım! Eğer çok alınır gücenirse bu olaydan bahsedeceğim! 

Öykü, Metin Fidan’ın Kara Karga Yayınları’ndan çıkan “Jüpiter Kaç Lira?” kitabından alınmıştır.

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Yakup Karahan’dan 8 adet “İstek Karikatürü”

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.