34,8023$% 0.32
36,8259€% -0.01
44,4028£% 0.06
2.948,08%0,47
2.638,18%0,26
10.083,27%1,48
Yurtdışında görüyoruz ne güzel sokak ressamları var, oturuyorlar insanların portrelerini çiziyorlar. Bazen çizdiklerini benzetiyorlar bazen benzetemiyorlar. Benzetemedikleri zaman ben sanki kendim benzetememişim gibi yerin dibine giriyorum (bana ne oluyorsa!) Yeteneği daha sınırlı olanlar “deforme etmek” gibi süslü bahanelerle karikatür portrelere yöneliyorlar. Sonuç olarak herkes bir şekilde yolunu buluyor, ekmeğini kazanıyor. Üstelik bu kazanılan ekmek Euro üzerinden olduğundan bizim ekmeğimize göre 9 kat daha lezzetli oluyor. Bu güzel iş bizim ülkemizde neden olmasın ki! Üstelik İstanbul gibi kozmopolit bir kentin Kadıköy gibi ilerici bir semtinde.
Askerliğinin başlamasıyla, askerin de kendiyle hesaplaşması başlar. Ben kimim? Ne yapıyorum? Ne yapacağım? Hayat amacım ne? gibi soruların cevapları en güzel mıntıka temizliğinde verilir. Bu süreç sonunda teskereyle beraber yeni kararlar da alınır. Bende de öyle oldu. Kimsenin altında çalışmadan, özgür olarak ve sevdiğim şeyleri yaparak hayatımı devam ettirmek istediğime karar verdim. Sevdiğim şeylerse resim ve müzikti. Bunların arasında kısa vadede en hızlı para kazandıracak şey portre çizmekti. Yıllarca bu işi yaptığım için işin inceliklerine hakimdim. İnsanların bir fotoğraftan resim çizdirme isteklerinin altında yatan temel motivasyonu anlayamasam da anlayamadığım bu işi, gayet iyi yapabiliyordum. Daha önce bir çerçevecinin aldığı portre işlerini çizip satış fiyatının yüzde kırkını alıyordum. Ama artık işler değişmişti! Patron ben olmuştum! Hepsi benim olacaktı! İSTANUL’UN VESİKALIKTAN KARAKALEM PORTRE KRALI OLACAKTIM! NIHAHAHAHAHA
Kadıköy’ün göbeğinde bir pasajın içinde eski bir arkadaşımın boşaltmak üzere olduğu küçücük bir dükkâna yerleştim. Şövale ve taburemi de pasajın önündeki ağacın altına koydum. Elimde çizilecek iş olmadığından daha önceden çizmiş olduğum güzel bir portreyi önüme koyup sanki çiziyormuş gibi yapmaya başladım. Bu performansımla sanat tarihinde, çizerek playback yapan ilk insan oldum. Halkın ilgisi çok yoğundu. Ama bu ilginin sebebi karakalem portreye duydukları açlık değil onaylanma isteğiydi. Halkımız sanata değil, ilgiye açtı. Bu ihtiyaçlarını da benim üzerimden karşılıyorlardı. Beni sokakta resim yaparken gören herkes “ben de çiziyorum” “okulda hep bana çizdirirlerdi” “benim resmim çok iyiydi ama çalışmak zorundaydım, ailemi geçindirmek için resmi bıraktım” gibi cümlelerle cep telefonundan yıllar önce yaptıkları dandik resimleri gösteriyorlardı.
Kendinde yetenek olmayanlarsa başkasının yeteneğiyle gerdeğe girmeyi tercih edip “bizim amcaoğlu var ya atın aynısını çizer” gibi örneklerle “kendini bi bok sanma, havalara girme artist!” demeye getiriyorlardı. Baktım bu iş böyle olmayacak hemen eşyaları toplayıp pasaj içindeki dükkânıma kaçtım. Bu sefer de pasajdakilerin tacizleri başladı. Birkaç gün dükkânı geç açtığımı gören pasajdaki terzi gelip “sen dükkânın başında duracaksın, esnaf adam işinin başında duracak” diyerek üzerimde ahîlik baskısı kurdu. Yan dükkandaki iddaa bayii arada gelip nü model ihtiyacım olup olmadığını sormaya başladı. Diğer yanımda bütün gün sigara ve çay içen mafyöz abiler bana gazetelerde çıkmış bizzat kendilerinin adam kurşunlama haberlerini göstererek samimiyet kurmaya gayret etti.
Pasajın önünde konuşlanan eskiciler, deliler, meczuplar ve kafası gidiklerse dükkânımın müdavimleriydi. Her gün karşıma oturuyorlardı. Çay içip muhabbet ediyorduk. Sanatseverlerin uğrak yeri olması ümidiyle açtığım dükkân manyakların buluşma noktası olmuştu. Ben pasajda Piazza Navona havası estirmeye çalışırken karşı taraftan çok kuvvetli bir Yenibosna Merkez poyrazı esiyordu. Hiç portre siparişi de gelmeyince ben de boş boş durmayayım bari deyip dükkânımın müdavimi olan bu değişik insanların portrelerini çizmeye başladım.
O sırada şans eseri pasajdan geçen ünlü bir küratör beni on beş yaşındaki mavi önlüklü eskicinin resmini çizerken gördü. Bir süre vitrinin dışından inceleyip içeri girdi. Çizgimi çok beğendiğini tam olarak ne yaptığımı sordu. Ben de ona bütün hikâyeyi anlattım. Çok etkilendi ve iki ay sonra ‘’Kadıköy’ün Görünmeyen Yüzleri’’ isimli sergiyi onun küratörlüğünde Nişantaşı’nın en önemli galerilerinden birinde açtık. Sanatseverlerin tepkisi muazzamdı. Şaka lan şaka! Dükkân iş yapmayınca kapattım ben orayı. Sonra sigortalı bir işe girip evlendim.
Mehmet İlhan’dan 5 adet karikatür
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.
Haaa haaa üstad birde bodruma gelsen yeteneksiz insanların havasını gör usta işini iyi yapan çok azdır.Senin fotoğrafınını çeker çıktısını alır üstünden gider bu kadar basit.