DOLAR

33,9008$% 0.03

EURO

37,6352% -0.04

STERLİN

44,6724£% -0.16

GRAM ALTIN

2.809,88%0,81

ONS

2.577,74%0,76

BİST100

9.685,49%1,73

Öğle Vakti a 13:05
İstanbul AÇIK 27°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Gümeli porsuğu ile kucaklaşmaya giderken…

ad826x90
ad826x90
ad826x90

Fırsat buldukça arkadaşlarımla birlikte doğa ve kültürel gezilere çıkmayı severim. Yine böyle bir hafta sonu pandemi öncesinde şimdi Ters Dergi çizerlerinden Behzat Taş ve Mete Arif Tokmak ile birlikte Alaplı Gümeli beldesine doğru yola çıktık. Gümeli Bacaklı yaylasında 4117 yaşında olduğu tahmin edilen dünyanın en yaşlı 5. canlısı yaşlı porsuk ağacına yüzümüzü dayayıp iç huzuru yakalamaktı niyetimiz. 

ad826x90

Alaplı’dan içeri dalınca, dere boyunu takip ederek 25 km sonra Gümeli beldesine vardık.  Gümeli’ye değil de Doğu Karadeniz’in herhangi bir beldesine gelmiştik sanki. Yol boyunca göz alabildiğince her yerde fındık bahçeleri vardı. Karadeniz’den farklı olarak bir tek patpat adı verilen su motoruyla çalışan küçük araçların çalışması dikkatimizi çekmişti. Porsuk ağacının bulunduğu yere nasıl ve hangi yolu takip ederek gideceğimizi bilmiyorduk. Belediyenin karşısındaki kahvede oturan köylülerle selamlaşıp hal hatır sorduk. Porsuk ağacını ziyarete gideceğimizi söyleyince oyunlarını bırakıp bizimle ilgilenmeye başladılar. Bize rehberlik yapabilecek olan birkaç insana telefon ile ulaşmaya çalıştılar. Ulaşabildikleri arkadaşları yakınlarda değildi. Gümeli Porsuğu, Gümeli’den 20 km uzaklıkta Bölüklü yaylasına yakın bir yerdeymiş. Kahvede oyun oynayanların arasında yakın zamanda oraya giden olmadığı için yol durumunu bilen kimse bulamamıştık. İki hafta önce aşırı yağan yağmur yolları bozabilme olasılığı varmış. Derenin sağından ve solundan olmak üzere iki farklı yol da bizi oraya götürebilirmiş. Sağdan gidersek, yolumuzun üzerinde ikamet eden ormancıya ulaşabilirmişiz. Lazım olabileceğini düşünerek ormancının telefonunu kaydediyoruz. Gümeli’den sonra gidiş gelişimiz 50 km’lik bir mesafeye denk geliyordu, benzinimiz yetmeyebilirdi. Gümeli’de benzin istasyonu olmadığı için 10 km geriye dönmek zorunda kaldık. 

Gümeli’ye giderken dikkatimi çekmeyen Aşağı Dağköy tabelası, sapaktaki Aydın Yayla  tabelası ile buluşunca, Ereğlili bir avuç çevrecinin mücadeleleri düştü aklıma. Yaşanabilir Bir Karadeniz Çevre Platformu’nun yaptığı son basın açıklamasını anımsadım. Bu iki köyde 650 rakımlı orman arazisi içerisinde Kanadalı bir şirket altın aramak amacıyla sondaj çalışmalarına başlamıştı. Bu iki köyden sadece sondaj çalışmaları için 10 bine yakın ağaç kesilmişti. Şirket çalışması için bakanlık “ÇED raporuna gerek yoktur” diye ormanlık alanın kesimi için onay bile vermişti. Platform sözcüsü Çetin Yılmaz ve arkadaşları, koruma altına alınmış doğal sit alanı olan bölgeye çok yakın olan ormanlık arazide on binlerce ağacın kesileceğini; onlarca su kaynaklarının Kaz Dağları’nda, Fatsa’da ve daha birçok yerde olduğu gibi yeşil alanları yok edeceğini; yapılacak olan siyanür havuzlarından sızan zehirli atıklarla Alaplı halkının zehirleneceğini haykırıyorlardı. Çevrecilerin ifade ettikleri gibi Alaplı’dan Düzce’ye kadar olan kısımda milyonlarca ağacı kesilmesi olasıydı. Bu olayın engellenmemesi halinde sadece bu yörenin değil tüm ülkenin geleceğinin de felaketi olacaktı.  Ereğli Demir Çelik Fabrikasının kentte yarattığı hava ve deniz kirliliğine karşı toplumu uyararak son derece önemli faaliyetlerde bulunuyorlardı. Kandilli’de Borcam A.Ş’nin silis kumu çıkarma faaliyetleri için binlerce ağacı kestiğini ve ayrışma havuzlarında zehirli kimyasalları kullandığını yine Çetin Yılmaz ve arkadaşlarından öğrenmiştik.  

Ereğli’de İnsan Hakları Derneği’nde yaptığı mücadelelerden ve Ereğlili Romanlar üzerinde yaptığı çalışmalardan tanıdığım Çetin Yılmaz ve onun çevre dostlarının kahramanca mücadelelerine çok sonraki günlerde de duyacaktık. Bu kez Alaplı şehir merkezine 500 metre uzaklıkta cüruf ve 39 atık çeşidi için Cüruf İşleme Tesisi kurulacağını duyuruyorlardı. Tesis yerleşim yerine çok yakın ve tarım arazisinin içindeki göletin boşaltılmasıyla oluşacak alana kurulması düşünülüyordu. Oysa bu göletin suyu, DSİ’nin de belirttiği gibi hemen yanından geçen derenin dip suyu ile dolma olasılığı vardı. Bu aynı zamanda oraya yapılacak tesisin kirli atıklarının dere vasıtası ile denize karışacağı anlamına da geliyordu.   

ad826x90

Benzinimizi alıp alıcı gözlerle doğal güzellikleri arasında yokuş yukarı tırmanmaya başladık.   Yol boyunca uzanan fındık bahçelerinin kenarlarındaki meyve ağaçları, çivi kullanılmadan yapılan geçmeli eski ağaç evler, koyunların başında bekleyen kangal köpekler, terekleri köşeli şapka giyen erkekleri, beyaz yazmalı kadınların bellerine bağladıkları renkli peştamalları ile esrarengiz biçimde kendi köyüme; yani Ordu Mesudiye’ye gelmiştim sanki.  Bu ahşap yapıların birinden her an çıkıp bizi ünleyecek annemin hayalini yaşamadım desem yalan olurdu. 

ad826x90

2015 yılında ZOKEV’in etkinliği olarak Zonguldak Maden Mühendisleri lokalinde Cevat Kenanoğlu’nun yazdığı ‘Zamanda Yolculuk’ adlı kitabın imza ve söyleşisini yapmıştık.  Kenanoğlu bu söyleşide; Alaplı Gümeli, Akköy ve Karakavuz köylerinin demografik yapısının 150 yıl öncesine uzandığına değinmişti. 150 yıl kadar önce açlık, hastalık ve baskı sonucunda Ordu ilinin Ulubey, Gölköy ve Gürgentepe yörelerinden göç etmek zorunda kalan Alevi kökenli insanların yolculuğu zorlu bir uğraş sonucunda kitaplaşabilmişti. Ordu yöresine de Kürtün Taşlıca köyünden (Güvenç Abdal’ın köyü) göç edilmişti. Anadolu coğrafyasında 16. yüzyılda Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasındaki savaş sonrası Alevi-Sünni kavgasının temeli atılmıştı. Osmanlı’dan günümüze değin bu üç köy insanının ötekileştirilmiş inançları, kabul edilmeyen kültür ve siyasi tercih nedeniyle egemenlerce yok hükmünde sayılmaları, yani Alevi olmaları her yüz yılda yaptıkları yolculukların ana nedenlerinden biriydi. 

O söyleşide çocukluk günlerimde yaylada yaşadığım bir anımı anlatmıştım: Topçam nahiyesine bağlı Taşlı Çukur Yaylası’nın otlakları, annemin köyü Enalan Köyü (Sünni) ve Akkırık Köyü (Alevi) ile birlikte ortak kullanılıyordu. Alevilerin yayla evleri bizim otlağımızdan aşağıda olduğu için bütün çocuklar bir araya gelip ineklerini taşla tutup aşağılara kadar kovalardık. Onların çocuklarının bizim hayvanlarımızı taşladığını ve otlaklarından kovaladıklarını hiç görmemiştim. Büyükleri de bizimle hoş sohbet eder, çok iyi tanıdıkları dedelerimize selamlarını iletirlerdi. Söyleşide Cevat Kenanoğlu’na “Yaylada Alevi köyün ineklerine attığım taşın sizleri Alaplı’ya kadar getirmiş olduğuna çok üzgün olduğumu!’ söylediğimde, aslında Anadolu’da sürekli kanırtılarak acıtılan bir yanımızı işaret etmeye çalışmıştım.

Fındık bahçelerini geride bırakıp gür ormanlık alana girdiğimizde yol kenarlarında koyun ağılları görevini de yapan boş avlak kulübelerini gördük. Kasası tepeleme orman kütükleri ile yüklü kamyonlarla selamlaşıp vahşi doğanın tadını çıkararak yol boyu tırmandık. Nihayet dünyanın en yaşlı porsuk ağacı olan Gümeli porsuğunun olduğu sahayı işaret eden tabelanın yanına gelmiştik. Gümeli porsuğu bulunduğumuz yerden 800 metre yukarımızdaydı. Arabamızı park ederken orman korucusu olduğunu söyleyen genç bir görevli yanımıza kadar geldi. Bize eşlik edebileceğini söylediğinde kuş seslerinin arasında gökyüzüne sülün gibi uzanan heybetli ağaçların arasında yola koyulduk. Yörede çok sevilen, yakın zamanda kaybetmiş olduğu orman korucusu babasının yerine bu görev kendisine verilmişti. Ormanı,  ağaçları, hayvanları, var olan endemik bitkileri anlatışından görevini severek yaptığı anlaşılıyordu. Bu bölgenin, birçok boz ayı, kurt, geyik, çakal ve domuz gibi vahşi hayvanlara ve kartal, atmaca, doğan, şahin, keklik, bıldırcın gibi kuşlara ve daha keşfedilmemiş birçok endemik türü bitkilere ev sahipliği yaptığını öğreniyoruz.  

Gümeli Porsuğu’nun yanına vardığımızda çok eski bir dostu görmüşçesine ona dokunup sarılmak isteği yanına koşuyoruz. 25 metre boyu ve 7,7 metre çevresi olan dev ağacın yapraklarının hışırtısı altında ona dokunduğunuzda, ağacın öz suyu ile vücudunuzda dolaşan kanın bütünleştiğini hissedebiliyorsunuz. Bronz çağından beri her türlü zorluklara dayanıp günümüze değin ayakta kalabilmeyi başarmış bir canlıya dokunmak, yaşanmışlıkların en güzeliydi bizim için. Yaşlı Gümeli porsuğu kendisini ziyarete gelen, sadece biz insanlara pozitif enerjisini vermiyordu. O, gölgesi altında kalan diğer bitkilere de kökleri aracılığı ile yaşam enzimleri aktarabiliyordu. Okuduğum bir makaleye göre; ağaçlar birbirleriyle iletişime geçebiliyormuş. Özellikle Gümeli porsuğu gibi yaşlı ve büyük ağaçlar altlarında onlarla birlikte yaşayan mantarlar vasıtasıyla diğer ağaçlarla iletişim ağını kurabiliyormuş. Araştırmacılar, onların da insanlar gibi soylarını devam ettirebilmek için kalıplaşmış davranış biçimleri gösterdiğini kanıtlamış. Küçük bir ağaç, büyük bir ağacın gölgesi altında bırakıldığında büyük ağaç tarafından yaşaması için karbon bazlı şeker aktarımı yapabildiği bilim adamlarınca tespit edilmiş. Ağaçlar haşaratlar tarafından saldırıya uğradıklarında ürettikleri savunma enzimleriyle istilacılara karşı kendilerini savunma yetenekleri geliştirmiş.

ad826x90

Gezi yazısını yazarken önümdeki bilgisayardan o bölgenin haritasında, Gümeli porsuğunun bulunduğu Gümeli Doğal Parkı’na bakıyorum. Bacaklı Yaylası, Yedi Göller ve Eğerci gibi koruma altına alınan doğa alanları arasında 20’şer kilometre gibi kısa bir alan bu bölgenin çatısını oluşturmuş. Koruma alanı ilan edilmiş bu bölgelerin arasında bir de Yeşilöz Yaban Hayatı Geliştirme Merkezi adı altında oldukça iddialı bir merkez varken bu bölgelerde altın aramak için niçin sondaj yapılmasına müsaade edilir?

Bu bölgelerin doğal güzelliği ve endemik türlerin zenginliğinin yanında altının lafı bile edilemez. Altın arayan yabancı şirketler, ormanlarımızın ve doğal güzelliklerimizin buralardan çıkartılacak altın madeninden daha zengin olduğunu biliyorlar. Onların ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımız, onların ağaçlarının dalını bile kıramazken, bizim ormanlarımızı yok etmelerine kayıtsız kalmamız beklenemez. Kızılderili kabile reisinin dediği gibi, “Son ırmak kuruduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak!” sözünden yola çıkarak o altınların yenip içilmeyeceğinin bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.

Comments

comments

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Mizah ve ciddiyetin el ele verdiği bir hikaye: Kış

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

Araç çubuğuna atla