33,9008$% 0.03
37,6352€% -0.04
44,6724£% -0.16
2.809,88%0,81
2.577,74%0,76
9.685,49%1,73
Romanlar ve müzik ayrılmaz bir bütündür. Her nerede olursa olsunlar pozitif enerjilerini müzik yoluyla karşısındakilere aktarmasını bilirler. Madenlerde de böyledir. Kömür ocağında istenilen kömür tonajı tutturulup vardiya sonu kazasız belasız tamamlanınca, kapak altında biriken Romanların neşesi ocak çıkış yolunu şenliğe çevirir. Her Roman’ın başındaki baret koltuk altına sıkışıp darbuka şekline alır. Ağızlarından çıkardıkları zurna sesleri, kaşık tıkırtıları, keman gıy gıylarıyla darbuka seslerine eşlik eder. İzleyicilerden bazıları müziğin ritmine dayanamayıp köçek gibi kıvırtıp göbek atmaya başlar. Sonra madene girmeden önce köçeklik yapmış olanlar darbuka seslerinin büyüsüyle kendini ele verip, “Köçeklik öyle yapılmaz, böyle yapılır” dercesine ortalıkta nazlı nazlı dönenir.
“Alaplı’nın üstünden / Garga geçiyo garga / Gız ben seni almaycan / Dalga geçiyon dalga."
Darbukalı, zurnalı müzik ziyafeti arkalarından gelen işçilerle birlikte düğün alayı şeklinde kendilerini bekleyen işçi faytonuna değin sürer.
Romanlar yakın zamana değin kömür üretim panolarında çalıştırılmazdı. Üretim panolarında çalışan işçiler, geleneksel kazmacı ve tahkimatçı köylerinden seçilirdi. Son zamanlarda Romanlar da Anadolu’nun diğer kentlerinden Zonguldak’a çalışmaya gelen işçiler gibi yer üstü tesislerinde çalıştırılırdı. Şimdiki işçi alım sistemi değişip kazmacı ve tahkimatçı köyleri göz ardı edilince, kuradan çıkan tüm işçiler kazı yedeği olarak üretim panolarına gönderildi. Acemi işçiler, panolarda kazı işlerinde çalışmak üzere bir aylık eğitimden geçirilerek usta yanına tertip edilir. Yedekler, usta yanında iki yıl yedek işçilik yaptıktan sonra usta olmayı hak ederler. İş kazaları sonucunda üretim panolarında çalışamayacak duruma gelen kazmacılar, nakliyat iş koluna düşürülüp ayak içinde kömür nakli yapan çift zincirli makinaların başında düğmeci olarak görevlendirilir. Bu tür nakliyatçıların arasında romanlar da vardır.
Uyum içinde çalıştıklarını düşündüğüm Romanların da bulunduğu taban ekibimin Halil İbrahim sofrası dağılmış, ayrı yerlerde yemek sofraları kurulmuştu. Servisimde pek alışık olmadığım bir durumla karşı karşıyaydım. Çalışırken sıkça karşılaştığımız biçimde 'ağız dalaşı yapıp çekişmişlerdir' diye düşünerek yanlarına gittim. Selam verip “afiyet olsun” dedim. “Buyur şefim” diyerek sofralarında bana yer açtılar. Davete katılıp sofralarına oturdum. Onlarla birlikte lokmaları atıştırırken niçin ayrı yemek sofrası kurduklarını sordum. Kavga etmedikleri belliydi. Sakince utangaç bir şekilde “Gebenler bizlen ekmek yemek istemez ki!” dedi birisi. Şaşırdım doğrusu… "Gebenler kim?" diye sordum. Meğerse onların gözünde bizler birer Geben’mişiz.
Romanlar, kendilerinden olmayanları böyle adlandırırlarmış. Onlarla aynı okulda, aynı sınıflarda okumuş birisi olarak ilk kez duyduğum “Geben” kelimesi tokat gibi suratıma çarpmıştı. Ömrüm boyunca mücadele ettiğim din, dil, ırk, etnik köken, mezhep ayrımcılığının ortasındaymışım da haberim yokmuş. “Diğer arkadaşların öyle mi söyledi, yani Gebenler?” dedim.
“Öyle söylemediler ama çok isterlerse onlar bizim soframıza gelebilirler!” diye cevap verdi içlerinden birisi. Laz taban ustası Kadir’i çok iyi tanıyordum; değil onların masasına gitmek, babasının masası olsa yine de gitmezdi.
Kadir ustayla konuştuğumda, Romanların yılların verdiği dışlanmışlık duygusuyla ayrı sofraları kurmalarının kendi tercihleri olduğunu anladım. Haksız sayılmazlardı. Onlara tuttuğumuz “Geben” aynasını onlar da bize doğru tutmuşlardı. Onlar için önemsiz gibi görülen ayrı sofralar, benim için bir evin odasında kurulan iki ayrı sofra gibiydi. Yer altında aynı yerde çalışan bir ekibin kuracağı iki ayrı sofra geçmişten gelen bir geleneği yok edebileceği gibi aralarındaki dayanışmayı kaldırıp ayrışmayı tetikleyebilecekti.
Maden ocağında çalışıp da iş kazası ile tanışmamak olmaz. Kadir usta ve ekibi de başyukarı göçüğü açarken tavan çekmesi sonucu göçük altında kaldı. Biz göçüğün yanına gidene kadar ekipteki Roman Ahmet ve arkadaşları Kadir ustayı göçükten çıkarmışlardı. Kadir usta yaralanmamıştı ama göçüğün arkasında haavasızlıktan ecel terleri dökmüştü. O günden sonra ekibimin aynı yer sofrasında birlikte yemeklerini yediğini görünce sevinmiştim. Bazen en yakınımıza bile anlatamadığımız gerçekleri doğa şartları acımasızca yerine getiriyor, eninde sonunda su akarını buluyordu. Yeter ki birliğe, dostluğa, dayanışmaya çomak sokulmasın.
Geben: Romanların dilinde kendilerinden olmayanlara verilen ad, diğerleri.
Fotoğraflar: Alaaddin Kara
Yer altında Halil İbrahim Sofraları
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.