34,9509$% 0.16
36,7208€% 0.25
44,1961£% -0.14
2.988,36%-0,58
2.658,16%-0,79
10.125,46%0,66
Bugünlerde herkes sözleşmiş gibi gülünç şeyler yazmamızı istiyor. Sanki bu bizim elimizde. Sanki gülünç hikâyeler uydurmaktan başka işimiz yok.
Neyse, müsaadenizle gülünç bir hikaye anlatacağım. Hem de gerçek hayattan.
Sinemanın yanında durmuş, bir arkadaşı bekliyorum. Yalnız bu arkadaş acayip hoşuma gidiyor. Çocuksu, epeyce enteresan bir kız. Burada çalışıyor. Tabii, aşk. Buluşmalar. Mevcut durumla hiçbir ilgisi olmayan konularda şiirler: “Daldan dala konuyor kuş, parlıyor gökyüzünde güneş… “
Bazı yurttaşlarımızın dünya görüşüne göre bu tarz bir aşk daima zararlıdır. Böyle aşıklarda, bir kadının dırdır edip kafamızı cilalaması nev’inden muhtelif insani hisler görülür. Kuşlara ve insanlara yönelik bir çeşit acıma ve bunlara yardım etme arzusu da gözlemlenir. Yani kalbimiz acayip bir şekilde hassaslaşır. Oysa zamanımızda bunun itidalden uzaklaşma anlamına geldiği söylenir.
Diyeceğim, gel zaman git zaman, sinemada durmuş, kız arkadaşımı bekliyordum. Oysa her ne kadar çalışan bir kadın olsa da bekletmeyi seviyordu. Yani gecikip gerilim yaratmaya meraklıydı.
Açıkçası, sinemada salak gibi durmuş bekliyorum. Kasanın önünde uzun bir kuyruk. Kapı açılır açılmaz içeri gireceğiz. Duruyorum. Hem de öyle bir enerjik, neşeli duruyorum ki! Neredeyse neşeden şarkı söyleyip oynayacağım. Birini itekleyecek, dalga geçecek, hatta burnunu sıkacağım. Ruhumdaki neşeli çınıltı işitiliyor, yüreğim mutlulukla çarpıyor.
Aniden, giriş kapısına yakın bir yerde, beyaz giyinmiş yaşlı bir kadın görüyorum. Yırtık bir yağmurluk, tüyleri dökülmüş bir kürk, delik deşik olmuş, eski bir başörtüsü. Bu ihtiyar, kapının yanında gayet mütevazı bir şekilde duruyor, kederli gözlerle içeri girenlere bakıp bir şeyler vermelerini bekleyerek. Onun yerinde başkaları olsa yüzsüzce durup ince sesleriyle şarkı söyler ya da Fransızca bir şeyler gevelerdi, ama bu gayet mütevazı ve utanmış gibi duruyor.
Yüreğim merhamet duygularıyla doluyor. Cüzdanımı çıkarıyorum, karıştırıyorum, temiz kalplilikle bir ruble çıkarıyorum, kısa bir selamlaşma, ihtiyara veriyorum. Bu duygu seli içinde gözyaşları da mücevherler gibi ıslatıyor gözlerimi.
İhtiyar, tekliğe bakıp dedi ki:
“Bu da nesi?”
“Kabul edin teyzeciğim,” dedim, “tanımadığınız birinden.”
Bir baktım, yanakları derin bir heyecanla şişti. “Tuhaf şey,” dedi. “Ben bir şey istemedim ki. Niye tutuşturdunuz bunu elime? Birlikte sinemaya gireceğiz diye kızımı bekliyorumdur belki. Böyle bir olayla karşılaşmak,” dedi. “Çok utanç verici.”
Dedim ki: “Özür dilerim çok affedersiniz… Ben de sanmıştım ki… Pardon,” dedim.
Elim ayağıma dolandı. Kimin ne istediğini bile anlamıyorsun. Kimin ne beklediğini… Şaka gibi. Hadi yürü, çabuk…
Küfür gibi, diye düşünüyorum. Gitmeye davranıyorum. Ama ihtiyar sesini yükseltiyor, çığlık atar gibi.
“Nasıl iş bu,” diyor, “sinemaya bile gelmeyeceksin; nasıl aşağılıyorlar insanı! O para uzatan elin kurusun, e mi! Sizinle aynı sinemada oturup aynı havayı solumaktansa başka sinemaya giderim daha iyi.”
Elini tutup özür diliyorum, af diliyorum. Birileri tutar da milise haber verir diye sıradan da çıkıp benim kızı bir kenarda beklemeye koyuluyorum. Kız da çok geçmeden geliyor. Ben, canım sıkkın, yüzüm bembeyaz, biraz da sersemlemiş, hakaret ettiğim ihtiyar görmesin diye bir kenarda durmuş, utançla bakıyorum.
Biletleri çıkarıyorum, ürkek adımlarla arkadaşıma doğru yürüyorum. Aniden arkamdan biri yanaşıp dirseğimi tutuyor. Kurtulmaya çalışıyorum, ama bir de bakıyorum ki önümde benim ihtiyar.
“Affedersiniz,” diyor, “demin bana bir ruble veren siz değil misiniz?”
Anlaşılmaz bir şeyler geveliyorum, ama kadın devam ediyor:
“Kim bilmiyorum ama demin biri bana bir ruble vermeye kalktı. Bence sizdiniz. Eğer öyleyse, buyurun, verin. Kızım yanlış hesaplamış, koltuklar biraz pahalı çıktı.
Özür dilerim,” diyor, “hatırlattığım için.” Ben cüzdanımı çıkarıyorum, ama kız arkadaşım söze giriyor: “Sakın ha,” diyor, “paranı sokağa atma. Onunla büfede bir şeyler içerim daha iyi.” Yok, ben gene de verdim. Şaşkınlık içinde filmi izlemeye koyulduk. Ne zaman müzik başlasa kız arkadaşım dırdır edip durdu. İki haftadır tanışıyoruz ama ona bir damla kolonya bile almamışım da, oysa paramı sağa sola dağıtıp duruyormuşum da…
İkinci film, neşeyi bir komediydi; biz de her şeyi unutup bol bol kahkaha attık.
(1932)
Emre Aksoy’dan yepyeni 6 karikatür
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.