Anladığım kadarıyla Şekspir: “Fırtına”

Yine dük, lord, kral, prens dolu bir Şekspir oyunuyla karşınızdayız. Ama bu oyun Şekspir’in son oyunu sayıldığından, çokomelli bi oyun. Ona göre okuyun.


Yine dük, lord, kral, prens dolu bir Şekspir oyunuyla karşınızdayız. Ama bu oyun Şekspir’in son oyunu sayıldığından, çokomelli bi oyun. Ona göre okuyun.

İçinde Napoli Kralı Alonso (Mazhar Alonso), oğlu Ferdinand (Ferdi), kardeşi Sebastian (Sebati), Milano Dükü Antonio, Meclis üyesi ehtiyar Gonzalo ve maiyetindeki diğer kişilerin olduğu janjanlı bir gemi, Alonso’nun kızının Tunus’taki düğün töreninden dönüyordu. O zamanlar da devlet erkanı, zenginliklerini milletin gözüne gözüne sokmak için düğün müğün gibi bi aksiyon olduğunda maksimum görgüsüzlükten çekinmiyorlardı. Bu yüzden düğünü ta Tunus’ta yapmışlardı.

Gemi yolda büyük bi fırtınaya yakalandı. Batan geminin yolcuları, ıssız bi adanın farklı köşelerine çıktılar (Tahminimce Kınalıada). Fekat bu aniden patlayan fırtına doğal bir fırtına değildi. Fırtınayı çıkaran, adada yaşayan büyücü Prospero’ydu.

Bu Prospero 12 yıl önce Milano dükü iken kardeşi Antonio’nun ihanetine uğramıştı. İhanet diyoruz ama Antonio kardeşimiz bence bi yerde haklıydı. Çünkü bu Prospero, düklük vazifelerini yerine getirmeyip, tüm vaktini kitap okumakla geçiriyodu. Sanat, felsefe, büyü, Tommiks Teksas, ne bulsa okuyordu. Entel kuntel bir adam olmuştu. Üstelik büyü kitaplarından öğrendiği numaralarla ucuz pavyonlarda illüzyonistlik yapmak en büyük zevkiydi. Yani düklükle filan uzaktan yakından alakası yoktu. 

Kardeşi Antonyo da daha fazla dayanamayarak komşusu Napoli Kralıyla anlaştı ve Dukalığının yönetimini ele geçirdi. Eee yemeyenin hakkını yerler… Buraya kadar sorun yok. Fakat Antonyo, bununla yetinmeyip kardeşi Prospero ve daha bebe olan kızı Miranda’yı (Mihriban) dandik bi tekneye bindirip denize bıraktı. Bu tabi ki düklük raconuna ters bi hareketti. İlla ki Allah belasını verecekti.

Neyse ki merhametli ehtiyar Gonzalo, Prospero’ya yola çıkarken gizlice temiz çamaşır, bir Algida kutusu biber dolması, bazı büyü kitapları ve bir de milanokart vermişti. Adam Milano’dan sürülüyor, milanokartı naapsın di mi?.. Neyse işte denizde uzun süre sürüklenen Prospero ve kızı Mihriban, yolda bir gezi teknesine rastladılar. Fakat tekne tıka basa doluydu ve bangır bangır Serdar Ortaç çalıyordu. Böylece Prospero’nun yardım çığlıklarını duymadılar. Zorlu bir sürüklenişten sonra bu ıssız adaya kapak attılar.

Kınalıada’da daha önce, yaptığı ürkünç büyüler nedeniyle Cezayir’den sürülen Cadı Sycorax ve bir cinden peydahladığı it kopuk oğlu Caliban yaşıyordu. Cadı Sycorax, ecinnilerden biri olan Ariel’i emirlerine uymadığı için bir çam ağacı kovuğuna hapsetmişti. Şimdi bu Ariel’i, Disney çizgi filmlerindeki kızıl saçlı deniz kızıylan karıştırmayalım. Ariel ne kadın ne erkekti. Trans da diyemeyiz çünkü bu Ariel, cin peri taifesinden, istediği dona girebilen bir mahlukattı. Neyse efenim, Cadı öldükten sonra da Ariel o ağaç kovuğunda iki büklüm oturmuş, oturmaktan g.tü başı çok fena tutulmuştu. Neyse ki Prospero adaya çıktıktan sonra Ariel’i kurtardı onu ve it kopuk Caliban’ı adanın ceo’su yaptı. 

Fekat şerefsiz Caliban bu iyiliklere nankörlükle karşılık vermiş ve Prospero’nun kızı Mihriban’a hallenmişti. Prospero bu terbiyesizliği yüzünden Caliban’ı ceo’luktan alıp, ofisboyluğa atadı. Adanın bütün ayak işleri Caliban’daydı artık. Her türlü getir götür yapıyor, Prospero ve Mihriban’ın boklu donlarını yıkıyordu. Caliban, Prospero’nun büyülerinden tırsıyordu. Ama bir yandan Prospero’yu öldürüp adanın kralı olma planları yapıyordu. Ulan iki kişilik adanın kralı olup n’apçan di mi? Hem şerefsiz hem beyinsiz.

Neyse yine çok uzattık. Gemi batmıştı en son di mi?.. Alanson’un yumurta gibi oğlu Ferdi, Kral paşababası ve diğerlerinden uzakta, başka bir ıssız plajdan adaya çıkmıştı. Tabi o zamanlar Kınalı’da beach falan yok… Prospero’nun büyüsüyle adanın bir köşesinde yalnız kalan Ferdi, paşababasının öldüğünü ve yalnız kaldığını düşünürken Mihriban’ı gördü. Ve tabi ki birbirlerine zbaaam diye aşık oldular. Şimdi Şekspir’in o romantik kaleminden, Ferdi’nin aşkını dile getirişini dinleyelim;

“Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban” 

Tahmin ettiğiniz gibi tüm bunlar entel büyücü Prospero’nun planlarıydı ve tıkır tıkır işlemekteydi. Fakat Prospero içinden, “Ulan bi dakka, bu iş çok hızlı oldu” diye düşündü, “çabuk kazanılan ödüle değer vermez insan”. Bu yüzden işleri biraz zorlaştırmaya karar verdi ve Ferdi’yi Mecnun misali ağır işlere yolladı.

Bu esnada adanın diğer tarafında Alanson, Sebati, Antonio ve Gonzalo, Ferdi’yi aramak için aval aval dolanmaktadır. Ariel’in büyüsüyle aniden uykuya dalan Alanson ve Gonzalo’yu savunmasız gören Antonio, Kral Alanson’u öldürüp yerine geçmesi için Sebati’yi ikna eder. Sebati, tam kralı öldürmek üzereyken Ariel’in kulağına üflemesiyle Kral Alanson, “ışşş” diyerek uyanır ve hayınların planı suya düşer.

Bu arada şerefsiz Caliban, ormanda odun toplarken diğer kazazedeler ayyaş kahya Stephano ve soytarı Trincula ile karşılaşır. Onları Prospero’ya karşı gaza getirerek Prospero’nun mağarasına götürür. Şerefsizin amacı, Prospero’yu öldürtüp serbest kalmaktır. Fakat sadık ecinnisi Ariel’in sayesinde durumdan haberi olan Prospero, onlara bir tuzak hazırlar. Bir büyü yaparak hepsini 133P Tepeören-Tuzla otobüsüne, tam da iş çıkışı saatinde ışınlayarak sonsuza kadar acılar içinde bırakır.

Tüm bunlar olurken ecinni Ariel, açlıktan karınları g.tlerine yapışmış olan Kral Alanson, Sebati, Antonio ve Gonzalo’yu harika bir serpme kahvaltı sofrası ile kandırır. Pastırmalı yumurtanın kokusunu alan lordlar, ağlayarak sofraya koşarlarken Ariel, sahne kostümü giymiş Bülent Ersoy kılığına bürünerek karşılarına çıkar. Hepsi korkudan altlarına sçmış bir halde yere çömelmişlerken Ariel, Prospero’ya yaptığı terbiyesizlikleri bir bir yüzlerine vurup onları azarlar. Kral Alanson, Sebati ve Antonio’nun aklı çıkmıştır. Korkudan ve pişmanlıktan neredeyse kafayı çizeceklerdir.

O anda Prospero gelir. Delikanlı bi adamdır Prospero, “Lan tamam ağlamayın affettim” diyerek tüm büyüleri bozar ve insanı ecinnisi, adada kim varsa serbest bırakır. Kral Alanson göz yaşlarını silerek, “Allah ne muradın varsa versin abim. Al krallığım da senin olsun istersen” der. Fekat Prospero büyüklüğünü yine gösterir, “Benim olanı bana geri verin yeter karşim” diyerek tekrar Milano Dükü olur. Artık Mihriban ve Ferdi’nin düğününe sıra gelmiştir.

Yine düğün yine düğün! Allah kahretmesin! Ya sen ne rating meraklısı insanmışsın be Şekspir!

[zombify_post]


0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir