33,9008$% 0.03
37,6352€% -0.04
44,6724£% -0.16
2.809,88%0,81
2.577,74%0,76
9.685,49%1,73
27 Ekim 2023 Cuma
Kar, kış, kıyamet: Abdülkadir Tamer'den bir öykü
Kaleminin gücüyle ayakta kalan babam: Burhan Arpad
... Ve Zonguldak
Yer altında Romanlar ve Gebenler
"Göğü kucaklayıp getirdim sana, kokla açılırsın"
İçimdeki cinayet (Altıncı Bölüm-FİNAL)
Bostancı Dükü Orsino, Kartal Kontesi Olivia’ya aşıktı. Fakat bu Kontes Olivia da yaşına başına rağmen Kartal taş ocakları gibi kadındı. Orsino, Kontes’e bin bir maymunluk yapmış, deve yüküyle hediye göndermişti fakat Olivia bi türlü Dük’e yüz vermiyordu.
Hemen bi info için araya girelim. Bu Şekspir oyunlarında bolca dük, kont, vikont falan var. İlk baktığında ucuz don markası, köpek ismi gibi gelen bu ünvanlar öyle boru ünvanlar değil. Mesela dük dediğin adam prensten bi aşağıda. Onun altında marki var. Böyle, kont, vikont, baron, şövalye diye gidiyo. Bu sıralamayı iyi bilmek lazım. Diyelim bi vikontla papaz oldun, amcanın dayının en aşağı bi kont olması gerekiyo ki yırtasın.
Neyse bu esnada Bostancı açıklarında Yalova’dan gelen bir feribot fırtınaya kapılıp batmıştı. Bu feribotta Viola ve Sebastian isminde Yalova soylusu ikiz kardeşler de vardı. Viola kız, Sebastian erkek olmasına rağmen birbirlerinin 3D çıktısı gibi aynılardı. Hatta bi zaman, Sebastian’ın kankalarından yağız bir genç, Viola’yla nişanlanmıştı da sonradan düşününce, “Ulan şimdi bu Viola’yla aynı yatağa girsem, abisiyle yatağa girmiş gibi olacam, sinirlerim bozulacak” deyip nişanı atmış, Yalova’dan kaçmıştı.
Viola, batan feribottan sağ salim kurtulanlar arasındaydı. Ondan başka feribotun kaptanı (İhsan Yüce) ve çaycısı kurtulmuştu. Fakat abisi Sebastian’ı gören yoktu. Abisinin boğulduğunu düşünen Viola, beş kuruşsuz, sefil bir haldeydi. Feribot kaptanı İhsan abi, Bostancı’daki salaş bi balık lokantasının sahibiydi. Viola’ya, “Burası artık senin evin sayılır kızım. İstediğin kadar kal” dedi. Fakat Viola, bir iş bulup, para biriktirmek, memleketi Yalova’ya dönmek niyetindeydi. Bir gün iş ilanları sayfasında Bostancı Dükü Orsino’nun, eli yüzü düzgün, üniversite mezunu bir erkek uşak aradığını gördü. Üstelik sigorta vardı ve mayış dolgundu. Viola, erkek kılığına girip iş görüşmesine gitti ve işi aldı. İsminin de Cesario olduğunu söyledi. Orsino, Cesario’yu (yani Viola) çok tutmuştu. Hatta Cesario (Viola yani) kısa zamanda Dük Orsino’yla kanka bile olmuştu. Artık Orsino, Cesario’ya çok güveniyor, sayısal kuponlarını bile ona doldurtturuyordu.
Günler bir su gibi akıp geçti. Viola için erkek kılığında dolaşmak sorun değildi. Zira o zamanlar erkekler yoga taytı giyip, peruk takıyorlardı. Biraz sıksa gerçek bıyık bile çıkarabilirdi. Fakat bu Dük Orsino, sabah akşam Kontes Olivia’dan bahsedip etrafındakilerin kafasını skiyordu. Yalnız burada Cesario’nun aslında bir kadın olduğunu unutmayalım. Yani bu romantik muhabbetler Cesario’yu (bildiğin Viola) çok da darlamıyordu, aksine kızcağızı tavlamaya bile başlamıştı. Cesario kılığındaki Viola, Orsino’yu dinlerken içinden, “Ay canıım yazııık, çok tatlı yhaa” demeye başlamıştı. Adama aşık oluyordu mu ne… Cesario (aslen Viola), Orsino’ya yakın olmak için ona tavsiyeler vermeye başlamıştı. E kadın olduğu için kadın ruhundan çok iyi anlıyordu tabi.
Fekat Orsino, Cesario’nın kadın ruhundan çok iyi anladığını farketmişti. Kendi denyoluğunu Cesario ile kapatmayı düşündü. Ve onu aşk elçisi olarak Kontes Olivia’ya yollamaya karar verdi. Cesario, gidip Olivia’yı kendi hoş sözleriyle tavlayacak, parsayı ise Orsino toplayacaktı. Cesario (Viola… Tamam bi daha hatırlatmıyorum siz şeyedersiniz), çok bozulmuştu. Fekat istemeye istemeye bu acımasız görevi kabul etti. Cesario yola çıkarken, Orsino ellerini ovuşturarak, Kenan Doğulu’dan bir parça mırıldanıyordu, “Kandırdım nazlı yari sonunda çılgın sözlerlee…”
Cesario, Kontes’in Kartal metro çıkışındaki şatosuna vardığında, kapıdaki uşaklar Cesario’yu içeri almak istemediler. Cesario ise gizli aşkı Orsino’ya, kendisi için çok acı verici olsa da Kontes’i kafalayacağına dair söz vermişti ve bu sözünü tutacaktı. Metro çıkışına gaste kağıtları, karton falan serdi oturdu. “Ya Kontes’le görüşürüm ya da sittin sene burda yatarım” diyordu. Uşaklar, Kontes’e gidip, “Ekselansları! Kapıda bi manyak var. Orsino yollamış, ne yaptıysak gitmedi” dediler. Kontes, bu inatçı genç adamı merak etmişti. Camdan bakar ve Cesario’yu görür görmez aşık olur.
Şimdi buraya kadar olanları bi toparlarsak; Dük Orsino, Olivia’ya aşık. Cesario kılığındaki Viola, Dük Orsino’ya aşık. Kontes Olivia da erkek sandığı Viola’ya aşık. Fakat Viola erkek suretinde dolandıkça Orsino ile manita olamaz. Aslında kadın olduğu için de Oliva’yla manita olması şu an olası görünmüyor. LGBT olayına karşı olduğumuzdan değil tabi ama oyunun karakterleri gayet straight anladığımız kadarıyla.
Neyse efenim, Cesario haliyle kadınların hoşlanacağı damarlardan yürüyebildiği için Olivia’ya güya bir aşk elçisi sıfatıyla yazdıkça yazar. Fakat Olivia, sözde Cesario’ya çok fena tutulmuştur, aklı başından fırlamıştır. Bu sözleri Cesario’nun sözleri gibi dinler. İyiden iyiye kaptırır kendini oğlan kılığındaki bu kıza. Cesario gittiğinde ayılır anca. Hemen uşağını çağırır ve kendi yüzüklerinden birini çıkarıp vererek “Ayol herif zorla elime bi nişan yüzüğü tutuşturdu. Git geri ver şunu” der numaradan. Uşak, koşup Cesario’ya yetişir, yüzüğü verir. Cesario ise kadın olduğundan bunun kadınlar arasında gizli bi sinyal olduğunu bilmektedir. Olivia’nın kendisine iş attığını hemen çakozlar. Meğer o zamanlar bi erkeğe sinyal yakmak için bu yüzük numarasını yapıyollarmış. Cesario’nun, yani Viola’nın fena halde kafası karışmıştır. Viola’nın bile kafası karıştıysa, ya biz n’apalım di mi?
Cesario, Dük Orsino’nun yanına döner. Çok üzgünmüş numarası yaparak, “Maalesef lordum. Kadın nuh diyor peygamber demiyor. Bu iş yaş, gelin vazgeçin bu karıdan” der. İşi garantilediğini sanmakta olan Orsino yine yıkılmıştır. Bir rakı sofrası kurdurur. Karşılıklı demlenip dertleşirler. Eski manitalardan falan bahsederler. Cesario, kafayı bulunca kendisinin de birine fena halde abayı yaktığını kaçırır ağzından. Orsino, halinden anlayan birini bulduğuna sevinmiş, neşesi yerine gelmiştir. “Anlatsana kankito. Çıtırdan mı?” diye sorar. Cesario, iyice çakırkeyf olmuş, ötmeye başlamıştır, “Yok be lordum. Sizin yaşlarınızda der”. Orsino neşelendikçe ayıya bağlayan bir adamdır. Hemen belden aşağı muhabbete başlar, “Oo yaşlı seviyon demek? Nası bişii? Fizik yerinde mi bari?”. Cesario sırıtarak, “Etine dolgun bişii amirim. Aynı size benziyo” deyince Orsino kıllanır. “Ulan bu Cesario gay falan olmasın. Laf döndürüp inceden bana mı yazıyor acaba?” diye düşünür. Konuyu değiştirerek tekrar Kontes Olivia’ya getirir. Cebinden hayvan gibi pahalı bi yüzük çıkarıp masaya vurur. “Bak yiğenim! Gözüng yüzüg görsüng! Tam beş yüz bin gayme saydım buğa” der, “O Olivia garısı buna direnemeyeceyg!”. Orsino aslen Adanalı’dır ve çok içince şiveli konuşmaktadır.
Orsino, gidip Kontes’in kapısına dayanmak konusunda ısrarcıdır. Cesario, “Hay skicem kontesini de Olivia’sını da” diye düşünmektedir. Fakat Orsino’ya aşık olmuştur bi kere, sakinliğini koruyarak, “Siz alkollüsünüz lordum. Gece gece bi tatsızlık çıkmasın şimdi. Yüzüğü ben götüreyim, işi bağlayayım” diyerek Orsino’yu ikna eder.
Cesario, gecenin köründe kendini Olivia’nın Kartal metro çıkışındaki şatosunda bulmuştur yine. Bu kez Olivia kararlıdır, Cesario’ya sahip olacaktır. Suzan Avcı misali, gecelikle şatonun kapısına çıkar. Cesario’ya “Ölüyorum bitiyorum aşkından yiğidim” diye sülük gibi yapışır. Cesario’nun tepesi iyice atmıştır, oradan kaçmak ister fakat kadın bırakmaz. “Kadınım ulan ben kadın” diye bağırıp, sahte bıyığını fırlatıp atma noktasına gelmiştir Cesario. Ama Orsino’yu bi daha göremememekten korkmaktadır.
Burda devreye Sir Andrew ve şakacı dayısı Sir Toby giriyor. Sir Andrew de Kontes Olivia’ya yanık bir gerzodur. Şakacı dayısı Sir Toby ise tam bir şakacı dayıdır. Sir emeklisi maaşıyla geçinmekte, akşama kadar feysbukta vatsapta komik resim paylaşmakta, mütemadiyen dayı şakaları yapmaktadır. Sir Andrew, Cesario ile Kontes’in işi pişirdiğini düşünüp kıskançlık krizleri geçirmektedir. Şakacı dayı Sir Toby ise yiğeni Andrew’i iyice gaza getirip, Cesario’yu duelloya davet etmesini fiştikler. Çıkışta Cesario’yu kıstırıp duelloya davet ederler. Şakacı dayı Toby, içten içe “Ulan instagrama malzeme çıktı yine” diye sevinmektedir. Cesario ise “Akşama halamgiller gelecek, başka zaman inşallah” diyerek kaçmak ister, kaçamaz. Kılıçlar çekilir. Fakat o sırada bir ekip otosu gelir ve kavga dağılır. Cesario, Orsino’nun şatosuna doğru topuklar.
Bütün bunlar olurken Viola’nın boğuldu sanılan ikiz kardeşi Sebastiyan (Sebo), çıkıp gelir. Sebo, kazadan sonra beş parasız kalınca metro çıkışlarında sahte maske ve kolonya satmaya başlamıştır. Metro çıkışında Sir Andrew ve dayısı Toby ile karşılaşır. Sir Andrew, Sebo’yu görünce, “Yakaladım şerefsizi!” diyerek saldırır. Sebo da Andrew ve dayısını kapkaççı sanmıştır. İkisini de bi güzel döver. O sırada cama çıkan Kontes Olivia da Sebo’yu Cesario zannederek eve çağırır. Sebo, Olivia’dan hoşlanmıştır. Hemen o gece bi nöbetçi imam çağırılır ve nikah kıyılır.
İşler karışıyor iyi dinleyin. Cesario’nun rakı masasında bıraktığı Dük Orsino, içip içip iyice zıvanadan çıkmış, Kontes’in kapısına dayanmak üzere metro çıkışına varmıştır. Yolda Cesario ile karşılaşır. O sırada yine cama çıkan Kontes Olivia, (bu kadın niçin sürekli camda hiç bilmiyorum) Cesario’yu görür ve ona, “Aaa Cesario aşkım napıyosun sen dışarda?” diye seslenir. Kontes’in bu tavırları üzerine Orsino, Cesario’nun aşk elçisi ayağıyla Kontes’i ayarttığını zannederek sinirinden çıldırmıştır. “Ulan Cesario, hayın Cesario! Seni kanka bildik, meğer yılanın önde gideniymişsin şerefsiz Cesario! Gebertecem seniii!” diyerek, kızın üstüne yürür. Pencereden “A a aa! Yetişin komşular kocam elden gidiyooor!” diyerek aşağıya inen Kontes, Orsino’nun saçını başını yolarken Orsino şaşkındır. “Bi dakka ulan ne kocası? Ne ara nikah kıydınız siz allahsızlar?!” diye feryat eder. Cesario kılığındaki Viola da şaşkındır, “Ne nikahı lordum? Ben kimsenin kocası falan değilim yaa!” dese de, çağırılan imam Viola’yla (Cesario) Olivia’yı nikahladığını doğrular. O sırada ağzı yüzü dağılmış Sir Andrew ve şakacı dayısı Toby de gelir ve Cesario’dan davacı olduklarını söylerler.
İşler iyice karışmışken Sebo (Sebastian) gelir, Cesario bıyığını çıkarıp atar, yine Viola olur. İkiz kardeşler sarılıp hasret giderir. Olay çözülmüştür. Olivia, Sebo’yu alır, Viola da Orsino’ya kalır. Gırgıriye soundtrack eşliğinde çifte düğün ile mutlu son.
Othello, Venedik’in hizmetinde çalışan, savaşlarda yaptığı şovuyla popüler olmuş bir komtandır. Mağriplidir ama zencidir. Savaşa bile kapşonlu Nike aşofman üstü ve şortuyla gider, üst üste altın kolye takmayı sever. O yıllarda varoşlarda yaşayan Venedik halkı, çoğunlukla arabesk rap dinlemektedir ve çok sevdikleri bu komtanı, “MC Zalım” diye çağırmaktadır.
MC Zalım yani Othello, Sinyor Brabantio’nun kızı, Desdemona’ya aşıktır. Brabantio, Venedik’in yandaş medya kanallarının büyük patronudur. Brabantio, yandaş olduğu kadar ırkçı bir adamdır. İşte bu yüzden Othello ve Desdemona, gizlice evlenirler. Brabantio, kızının MC Zalım (Othello) ile evlendiğini duyunca, yandaş kanallarında Othello hakkında yalan yanlış haberler yaptırmaya başlar. Sosyal medyadaki tüm trollerini Othello’nun üzerine salar. Böylece Othello’nun popiliği yavaş yavaş düşmeye başlamıştır.
Roderigo, medya patronu Sinyor Brabantio’nun baş yazarı ve yancısıdır. Desdemona’ya aşıktır. Sevdiği kızı elinden aldığı için Othello’ya fena halde kin duymaktadır. Baş çavuş Iago adındaki çakalın ise Othello ile başka bir olayı vardır. Komtan Othello, onun yerine Cassio adındaki bir çavuşu yaver yapmıştır. Iago sinsi biri olduğundan nefretini Othello’ya belli etmez. Dostmuş gibi görünerek uygun bi fırsat beklemektedir.
Medya baskısına dayanamayan Othello ve Desdemona, yurtdışına yerleşme planları yapmaya başlar. Tam da o sırada Osmanlı donanması Kıbrıs’ı almak üzere yola çıkmıştır. Othello, adayı savunmak üzere Kıbrıs’a yollanır. Desdemona da Othello ile birlikte Kıbrıs’a gitmek ister. Fakat Othello’nun kafasında başka planlar vardır. Evlenip çoluğa çocuğa karışmadan önce Kıbrıs’ta iyice bir dağıtıp, parayı kumara manitaya, haroyına kokoyına yatırma niyetindedir. Ee koskoca MC Zalım, başı bağlanmadan önce doyasıya dağıtmasın mı?
Tabi bu niyetini hanımısı Desdemona’ya direktman söylemez, “Şimdi orlarda ortalık karışıktır hanım. Ben bi önden gideyim, Osmanlı’yı dize getireyim, seni de yanıma aldırırım der. Giderken de hanımısını, dost sandığı çakal çavuş Iago’ya emanet eder. Ta daaa!
Desdemona’ya olan imkansız aşkından bulanımdan bulanıma giren şerşo Roderigo, dostu Iago’ya intihar planını açıklar. Kafasına bir Bim poşeti geçirerek Instagram’da canlı yayın açacak, giderayak takipçi toplayacaktır. Iago, “Lan salak. Öldükten sonra takipçinin sana ne faydası var?” diyerek Roerigo’ya bir şaplak patlatır. Yüzüne bir takma sakal takıp, ceplerini parayla doldurmasını ve kendisiyle beraber Kıbrıs’a gelmesini söyler. Desdemona’yı bi şekilde ona yapacağına söz verir. Niyeti şerşo Roderigo’yu ağır ağır söğüşlemektir.
Othello ve donanması Kıbrıs’a giderken aciyip bi fırtına çıkar, donanma Akdeniz’de kaybolur. Bu arada fırtınada yolu şaşıran Osmanlı Donanması da Kıbrıs yerine yanlışlıkla Küba’ya çıkmış, orayı fethetmiştir. Hatta Fidel Castro’nun, adayı fetheden Müezzinzade Veli Paşa’nın sekizinci kuşaktan torunu olduğu rivayet edilir.
Othello’dan haber alamayan Desdemona, çakal Iago ve kılık değiştirmiş Roderigo ile birlikte Kıbrıs’a varır. Bu arada Yaver Cassio’nun gemisi de adaya ulaşmıştır. Yunan adalarına çıkan MC Zalım (Othello) ve tayfası ise kumarhane kumarhane gezmektedir. Adaya çıkıp, Othello’yu bulamayan Desdemona, üzüntü içidedir. Yaver Cassio, kadıncağızın kafası dağılsın, keyfi yerine gelsin diye Desdemona’ya adayı gezdirir. Bu gezme tozmalar çakal çavuş Iago için bulunmaz bir fırsat olmuştur. Hemmen twitterda çakma hesap açıp Desdemona ve Cassio hakkında ahlaksız söylentiler yaymaya başlar.
Osmanlı donanmasının yanlışlıkla Küba’ya gittiği duyulunca Kıbrıs’ta büyük bir zındık partisi verilir (Zindik Party). Iago, ortalığı karıştırmak için zındıklara hap, kubar vesaire sakıncalı madde dağıtır. Partide habire haplanan zındıklar sonunda çığırdan çıkar. Bi yandan gülüyor bi yandan da dipçiklerle birbirlerine vuruyorlardır. Bu arada Iago’nun verdiği bonzaileri içip içip sapıtan Cassio, ortamdaki soylulardan biri olan Kıbrıs Valisi Montano’yu zorla öpmeye çalışır. Aralarında tekme tokat bir kavga çıkar.
İşte tam o sırada, neredeyse bütün donanmayı kumarda kaybeden Othello ve tayfası bir Yunan teknesiyle adaya çıkar. Zaten kafası bozuk olan Othello, Montana ve Cassio’yu tekme tokat birbirlerine dalarken görünce iyice dellenir. Adada bir mahkeme kurulur. Çakal çavuş Iago, sözde Cassio’yu savunuyormuş gibi yaparak Cassio’nun haplandığını ima eder. Cassio’nun bonzai içtiğini ağzından kaçırmış gibi yapar. Bunun üzerine Othello, Cassio’nun yaverlik görevine son verir.
Ortalık yatışmış gibi görünse de çakal Iago, twitterdaki sahte hesabından Desdemona ve Cassio arasındaki aşna fişne haberlerine devam etmektedir. Yalan haberler ayyuka çıkmıştır, Othello da inceden kıllanmaya başlamıştır. Bu kıllanmanın dozunu bi tık daha arttırmak isteyen Iago, Cassio’ya, Desdemona’yla görüşmesini tavsiye eder. “Desdemona kocasına ısrar ederse Othello, dayanamaz seni affeder” der. Cassio, gizlice Desdemona ile buluşunca, Iago Othello’yu fiştikleyip yanlarına götürür. Othello ve Iago’nun geldiğini farkeden Cassio hemen oradan sıvışır. Fakat Othello onu görmüştür. MC Othello’nun kıllanma dozu bir tık daha artmıştır. Üstüne bi de Desdemona, Cassio’yu affetmesi için yalvarınca Othello iyice pirelenir. Giderlerken Desdemona, Othello’nun hediye ettiği mendilini düşürür. Mendil Iago’nun eline geçer. Haydiiii…
Akşam sevinç içinde mendil sallayarak, “lililililili!” diye zılgıt atarak eve gelen Iago’nun bu tavırları, karısınının tikkatini çekmiştir. Karısı “O mendil ne ayak?” diye sorunca Iago, “Bi halay işi için lazım oldu” diyerek geçiştirir. Ertesi gün Iago, tavla oynama bahanesiyle Cassio’nun evine gider. Cassio’nun helaya gittiği bi ara mendili ortaya bi yere bırakır. Cassio heladan döndüğünde Iago’nun tavırlarından şüphelenir. Zarları değiştirdiğini düşünür. Iago, “Vallahi senden de hiç bişi kaçmıyo kardeş. Peees!” deyip, tavlayı koltuğunun altına alarak sırıta sırıta gider. Yolda Othello ile karşılaşır ve Desdemona’nın mendilini Cassio’nun evinde gördüğünü söyler. “Çok afedersiniz ama amirim galiba söylentiler doğruymuş. Cassio, senin hanımı çatır çatır yiyiyor sanırsam” der. Othello fena halde kıskançlık krizine girmiştir. Hemen eve koşar, Desdemona’yı, “Hanım sana nikahtan sonra verdiğim mendil nerde? Bişi için lazım oldu da” diye sıkıştırır. Desdemona, dizi seyretmektedir. Othello’yu pek iplemez, mendili kaybettiğini söyler. Othello iyice delirmiştir. Hemen akıl hocası çakal Iago’yu arar. Iago, işin iyice tadını çıkarma niyetindedir. “Durun hemen şeyetmeyin amirim. Önce bi sakin kafayla düşünelim. Belki başka mendildir, boş yere günahlarını alıyoruzdur” diyerek Othello’yu, Girne merkez sahildeki İnciraltı Çay Bahçesi’ne çağırır. Hemen ardından Cassio’yu da arayarak çay bahçesinde bir tavla rövanşına davet eder.
Othello ve Iago, çay bahçesinde konuşurlarken, uzaktan Cassio görünür. Iago, Othello’dan masanın altına saklanıp, Cassio’yla yapacağı konuşmayı gizlice dinlemesini söyler. Othello, kıskançlıktan iyice sıyırmıştır. Hemen masanın altına saklanır. Cassio ile tavla maçı sürerken Iago bir yandan, güya Cassio’nun ağzını aramaktadır. Lafı Desdemona’dan açar, “Şindi yokarda Allah var. Hoş hatun ama di mi?” diye Cassio’ya yol vermektedir. Cassio, bu muhabbetle pek ilgilenmeyince masa altında çömelik durumda onları dinleyen Othello’nun öfkesi yatışmaya başlamıştır, “Ulan delikanlı adammış aslında. Boş yere günahını aldım galiba” diye düşünmektedir.
Fekat o sırada hışımla çay bahçesine gelen, Cassio’nun karısı Bianca her şeyi değiştirir. Bianca kıskançlıktan delirmiştir çünkü, Iago’nun çaktırmadan salona bıraktığı mendili bulmuştur. Mendili Cassio’nun yüzüne atar, adama sayıp sövüp gider. Olanlardan hiç bişi anlamayan zavallı Cassio da karısının peşinden gider. Othello çömelik vaziyette masanın altında donakalmıştır. Zira bu mendil karısı Desdemona’nın o mendilidir… Bi mendil üstüne oyun yazmışsın. Ne acayip adamsın sen Şekspir.
Neyse efenim. Onun bunun gazına gelip, karısının kendini aldattığını düşünen MC Zalım yani nam-ı diğer Othello karısını öldürmeye karar vermiştir. Cassio’yu öldürme görevini ise, “Al şu kılıncı namısımızı temizle” diye namıssız Iago’ya verir. Iago tabi ki bu pis işi kendi yapmayıp, Roderigo’ya paslayacaktır. Saten süzme salak olan Roderigo’yu, “Othello Venedik’e vali olmuş deyollar. O gittikten sonra Desdemona senindir yiğidim. Yalınızzz o Cassio itini de gebertmen icap etmekte” diye fiştikler.
Şerşo Roderigo, gazı almıştır. Bi köşebaşında Cassio’yu sıkıştırır. Fakat işi eline yüzüne bulaştıracaktır. Cassio yaman adamdır. Treviso yapımı sustalısını çeker, Roderigo’yu bir darbede öldürür. Bu arada kıskançlıktan iyice gözü dönmüş olan Othello, eve gidip bir yastıkla karısı Desdemona’yı boğuverir. Sonra başka bir yastıkla kendini boğmaya çalışır. Beceremeyince, kafayı yemiş halde sokağa fırlayarak, “Irıspı karımı öldürdüm ey ahaliii!” diye bağırarak koşar.
Böylece çakal çavuş Iago, hayın emellerine ulaşmıştır. Fekat unuttuğu bir şey vardır. Iago’nun karısı bütün bu olanlara şahit olmuştur ve kocasının hayınlıklarını Othello’ya bir bir anlatacaktır. Iago’nun gazına gelip karısını haybeye öldürdüğünü anlayan Othello yıkılmıştır. Bu sırada Venedik elçisi gelir, “Ulan biz sizi Osmanlı’ya karşı savaşın diye gönderdik. Siz burda Çukur dizisi çevirmişsiniz” diye bunları fırçalar. Osmanlı donanması ise çoktan Küba’dan İstanbul’a dönmüş. Donanma komutanı Müezzinzade Veli Paşa, komünist olduğu şüphesiyle zındana atılmıştır.
Neyse işte Iago ölüme, Othello da hücre cezasına çarptırılır. Üçüncü sayfa janrından bir Şekspir oyunu olan “Othello” (Arab’ın İntikamı) böylece sona erer. Dur şeyi unuttuk… Othello hücreye konulmadan önce bir pıçak bularak kendini keser, ölür. Perde!
*Biraz da kültürlenelim: Darülbedayi’nin ilk talebelerinden Kamil Rıza, yani halk arasındaki ismiyle Othello Kamil, seyyar kumpanyasıyla yıllarca Anadolu’yu dolaşıp Othello’yu oynadı. Othello Kamil’in adaptasyonun ismi ise “Arabın İntikamı” idi. İsmi, Şişli’de bir sokağa verilmiştir.
twitter.com/missing_plugin
instagram.com/_emreozbay_
Yine çorba gibi bir aşk networkü ile karşınızdayız. O yüzden önceden kısa bir açıklama yapalım. Hermia ve Lysander, bu oyunun esas kızı ve oğlanı. Ve tabii ki aralarında aileleri tarafından onaylanmayan bir aşk var. Hermia’nın paşababası Egeus, kızının Lysander ile evlenmesine karşı çıkmaktadır. Zira Hermia’yı, zengin çocuğu, lord çocuğu Demetrius ile evlendirmek niyetindedir. Demetrius da öteden beri Hermia’ya hastadır zaten. Bu aşk networkünün bir başka kişisi Helena. Helena da Demetrius’a aşık. Sanırsam bi ara bi olayları da olmuş. Fakat emin değilim, yalan konuşmayayım.
Şimdi Theseus ve Hippolyta’nın saraydaki düğün hazırlıklarına bir göz atalım. Efenim bu Theseus, zamanın Atina dükü. Hippolyta ise Samsun’un Çarşamba ilçesinde kadın kadına yaşayan (ablacı) meşhuur Amazon kadınlarının meşhuur kraliçesidir. Bu ikisi sarayda düğün hazırlıkları yapıyorlardır. Fakat Hippolyta, Çarşamba şivesiyle, “Gidiyn geliyn ne fışkı yiyin orda sen ula?” diye, Theseus da, “Ne diyorsun be canim? Simdi çatlayazayim vre!” diye Atina ağzıyla konuştuğu için bir türlü anlaşamamaktadırlar. Ve hazırlıklar uzadıkça uzar.
Babası Hermia’yı, Lysander’a vermeyince, Hermia isyan eder. “Atina Demokrasisi diye bi olay var arkadaş! Özgür bi ülkedeyim istediğim erkekle evlenirim!” der. Fakat Atina Demokrasi’si kadınları kapsamamaktadır. Ormana kaçmaya karar verirler. Hermia bu planlarını en yakın arkadaşı Helena’ya anlatır. Helena ise fitneci, fettan olduğu kadar gerizekalı bir kızdır. Bu işten bi ekmek yeme düşüncesiyle koşar, haberi Demetrius’a yetiştirir.
Geldik aşk networkümüzün dördüncü ve en eğlenceli çiftine; Oberon ve Titania. Oberon ve Titania, cinler ve iyi saatte olsunlar taifesinin kral ve kraliçesidir. Tam beş yüz yıl evli kaldıklarından (Allah mahfaza) ilişkileri biraz kabak tadı vermiş, ve bi süre ayrı takılma kararı almışlardır. Ortada bir de evlatlıkları olan kızılderili bir çocuk vardır. Atina’da kızılderili çocuk ne alaka bilmiyorum. Hintli olabilir.
Oberon, çocuğu Mekteb-i Harbiye’ye yatılı vermek istemektedir. Titania ise Şov Tivi’de dizi oyuncusu olsun diye konservatuara yollamak ister. Yine sıkıntı çıkar, Titania küfürü, kinayeyi basıp gider. O sırada Hermia’yı Lysander’dan geri almak isteyen Demetrius ve peşinden belalısı Helena, ormana girerler. Demetrius’un Helena’yı terslemesine çok içlenen Oberon -ne de olsa bir peridir kendisi- Helena’ya çok acımıştır. Yaveri Puck’ı (bi nevi İbiş) çağırarak, bi koşu Amsterdam’a gidip afrodizyak mantar almasını emreder. İbiş Puck, Demetrius uyurken mantarı gözüne sıkacak, eleman da uyanınca ilk gördüğüne yani Helena’ya aşık olacaktır. Demetrius’un uyanınca ilk gördüğünün Helena olmasını da Puck sağlayacaktır. Ölme eşeğim ölme. Bu Puck’ın mayışı dolguncadır inşallah.
Puck, bi koşu mantarı alıp gelir. Fakat Demetrius yerine yanlışlıkla Lysander’in gözüne sıkar. Aksi gibi gibi Lysander uyanır uyanmaz karşısında Helena’yı görmüştür. Ba ba ba ba baaa… Bu nedenle halen uyumakta olan Hermia’yı bırakıp, Helena’nın peşine düşer. Helena’ya yetişip ona âşık olduğunu ilan eder. Ama Helena Lysander’e inanmaz. Bu sahneyi Şekspir Efendi’nin güftesiyle şeyedelim:
Helena: Hangi rüzgar attı seni. Niye döndün ki geri? Kimseler seni sevmedi mi? Umduğun gibi deli deli.
Lysander: Yüreğim bana karşı çıktı. Karışmam bu iş beni aştı. Olan oldu ateşini yaktı. Yine aklım çok karıştı.
Tam da emin değilim. Böyle bir şeydi sanırsam…
Aman neyse işte Periler şahı Oberon, durumu öğrenip çok sinirlenir. Yanlışlığı düzeltmesi için Puck’a, “Lan İbiş, iki elinle bi mantarı doğrultamadın! Sigi git şunu öbür çocuğa damlat!” der. Sihirli mantar suyu bu kez Demetrius’a damlatılır. Demetrius uyandığında ilk olarak Helena’yı görmüş, o da Helena’ya âşık olmuştur. Haydaaa… Demetrius’da koşturup Helena’ya âşık olduğunu ilan eder. Helena bi yandan sevindirik olmuştur. İçinden, “Oo yeaaa!” demektedir. Bi yandan da kıllanmıştır. Ya onla alay ediyolarsa? Ya daşak geçip kameraya çekiyolarsa? İşler iyice karışmıştır. Karışmasa, tiyatora olmaz di mi?
Olanlarla çok eğlenen ecinniler müdürü Oberon, Puck’ı yine çağırıp, “Ahahah… Gel gel la aklıma bişiy geldi” diyerek sihirli mantarı karısı Titania’nın gözüne de sürmesini ister. Puck, ormanın derinliklerine doğru bezgin bezgin giderken, “Skicem bunun bayık şakalarını da haa!” diye söylenmektedir.
Bu arada Yetenek Sizsiniz’e katılmak için Atina’dan yola çıkan bir grup genç ormanda kaybolmuştu. Madem kaybolduk, biraz prova yapalım diyerekten ormanda prova yapmaya başladılar. Acun abilerinin çok beğeneceğini düşündükleri bir komedi dans şovu hazırlamışlardı. Dans ederken hayvan taklidi yaparak voliyi vuracaklardı. Grubun ismi “Nick Bottom Dans Grubu” idi. Grubun lideri olan Nick Bottom (Bottom İngiliz argosunda “kıç” demek bu arada) eşek rolündeydi. İngilizcedeki “kıç”, yani “ass”, aynı zamanda argo “eşek” anlamında. Bak bak bak baaak…
O esnada oraya buraya koşturmaktan sıtkı sıyrılmış olan peri Puck, onların bu skimsonik danslarını gördü ve çok sinirlendi. Grubun lideri Nick Bottom’u harbiden eşek kafası olan bir yaratığa çevirdi. Nick’in harbici eşek olduğun gören grup da haliyle dağıldı. Bi de Nick Rhodes vardı, Duran Duran’ın klavyecisi. Nerden aklıma geldiyse şindi.
Gözlerine sihirli mantar sürülü halde uyumakta olan periler kraliçesi Titania, gürültüden uyanır ve ormanda anıra anıra danseden Nick Bottom’ı görür. İlk gördüğüne aşık olması planlandığından, tutar bu eşek kafalı Nick’e aşık oluverir. Olayları seyreden ecinni kral Oberon ise gülmekten altına işemektedir. Neyse ki, “Tamam lan yeter. Güldük eğlendik, işi tadında bırakalım” diyerek olayları düzeltmeye karar verir. Eşek kafa Nick’le halvet olacakken Titania’yı eski haline döndürür. Kadıncağız kendine gelip, yanında yatmakta olan eşek kafayı görünce “Iyyy! Bismillah bu nee!” diye dumura uğramıştır. Fakat çakal Oberon bu noktada bir tezgah çevirmekten de geri kalmaz. Tesadüfen oradan geçiyormuş da karısını Nick’le basmış gibi davranıp, Titania’ya trip atar. Oberon şimdi 1-0 öndedir. Çok mahçup duruma düşen zavallı Titania, hintli evlatlıklarını Oberon’a verir.
Bu arada Helena’ya mantar marifetiyle aşık olmuş olan Lysander ve Demetrius kapışmak üzeredir. Kıskançlık krizine giren Hermia da Helena’yı düelloya davet eder. Oberon ve Titania işleri düzeltmek için olay yerine gelirler. Fakat Oberon’un kafa iyice karışmıştır. Kimin kime aşık olduğunu bırak, kimin kim olduğunu bile hatırlayamaz. Benim bile kafam karıştı.
Oberon, “Emir erim Demetrius, sütoğlan Lysander, damat Puck” diyerek hepsini yanyana dizer, fakat bir sonuç alınamaz. Olanlardan çok sıkılmış olan Titania hepsini uyutur. Uyandıklarında Lysander tekrar Hermia’ya, Demetrius da Helena’ya aşıktır. Atina’ya dönerler. Baba Egeus (Ege Aydan), Hermia’yı affeder. Hazır Atina Dükü Theseus ve Çarşamba’lı Hippolyta’nın nikahı kıyılırken, alayını evlendirirler. (Biraz da kültürlenin: Mendelssohn’un hepimizin düğününde çalan “Evlilik Marşı”, bu oyun için bestelenmiştir)
Düğün, yine düğün, hep düğün. Ben artık bişi demiyorum. Oyunumuzu İbiş Peri Puck’un sözleriyle bitirelim:
“Biz gölgeler, kusur işlediysek eğer, Şöyle düşünün ve bizi hoş görün: Bu hayaller görünürken sahnemizde, Siz de biraz kestirdiniz yerinizde. Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola”
Emre Özbay, Atina’dan bildirdi.
twitter.com/missing_plugin
instagram.com/_emreozbay_
Yine dük, lord, kral, prens dolu bir Şekspir oyunuyla karşınızdayız. Ama bu oyun Şekspir’in son oyunu sayıldığından, çokomelli bi oyun. Ona göre okuyun.
İçinde Napoli Kralı Alonso (Mazhar Alonso), oğlu Ferdinand (Ferdi), kardeşi Sebastian (Sebati), Milano Dükü Antonio, Meclis üyesi ehtiyar Gonzalo ve maiyetindeki diğer kişilerin olduğu janjanlı bir gemi, Alonso’nun kızının Tunus’taki düğün töreninden dönüyordu. O zamanlar da devlet erkanı, zenginliklerini milletin gözüne gözüne sokmak için düğün müğün gibi bi aksiyon olduğunda maksimum görgüsüzlükten çekinmiyorlardı. Bu yüzden düğünü ta Tunus’ta yapmışlardı.
Gemi yolda büyük bi fırtınaya yakalandı. Batan geminin yolcuları, ıssız bi adanın farklı köşelerine çıktılar (Tahminimce Kınalıada). Fekat bu aniden patlayan fırtına doğal bir fırtına değildi. Fırtınayı çıkaran, adada yaşayan büyücü Prospero’ydu.
Bu Prospero 12 yıl önce Milano dükü iken kardeşi Antonio’nun ihanetine uğramıştı. İhanet diyoruz ama Antonio kardeşimiz bence bi yerde haklıydı. Çünkü bu Prospero, düklük vazifelerini yerine getirmeyip, tüm vaktini kitap okumakla geçiriyodu. Sanat, felsefe, büyü, Tommiks Teksas, ne bulsa okuyordu. Entel kuntel bir adam olmuştu. Üstelik büyü kitaplarından öğrendiği numaralarla ucuz pavyonlarda illüzyonistlik yapmak en büyük zevkiydi. Yani düklükle filan uzaktan yakından alakası yoktu.
Kardeşi Antonyo da daha fazla dayanamayarak komşusu Napoli Kralıyla anlaştı ve Dukalığının yönetimini ele geçirdi. Eee yemeyenin hakkını yerler… Buraya kadar sorun yok. Fakat Antonyo, bununla yetinmeyip kardeşi Prospero ve daha bebe olan kızı Miranda’yı (Mihriban) dandik bi tekneye bindirip denize bıraktı. Bu tabi ki düklük raconuna ters bi hareketti. İlla ki Allah belasını verecekti.
Neyse ki merhametli ehtiyar Gonzalo, Prospero’ya yola çıkarken gizlice temiz çamaşır, bir Algida kutusu biber dolması, bazı büyü kitapları ve bir de milanokart vermişti. Adam Milano’dan sürülüyor, milanokartı naapsın di mi?.. Neyse işte denizde uzun süre sürüklenen Prospero ve kızı Mihriban, yolda bir gezi teknesine rastladılar. Fakat tekne tıka basa doluydu ve bangır bangır Serdar Ortaç çalıyordu. Böylece Prospero’nun yardım çığlıklarını duymadılar. Zorlu bir sürüklenişten sonra bu ıssız adaya kapak attılar.
Kınalıada’da daha önce, yaptığı ürkünç büyüler nedeniyle Cezayir’den sürülen Cadı Sycorax ve bir cinden peydahladığı it kopuk oğlu Caliban yaşıyordu. Cadı Sycorax, ecinnilerden biri olan Ariel’i emirlerine uymadığı için bir çam ağacı kovuğuna hapsetmişti. Şimdi bu Ariel’i, Disney çizgi filmlerindeki kızıl saçlı deniz kızıylan karıştırmayalım. Ariel ne kadın ne erkekti. Trans da diyemeyiz çünkü bu Ariel, cin peri taifesinden, istediği dona girebilen bir mahlukattı. Neyse efenim, Cadı öldükten sonra da Ariel o ağaç kovuğunda iki büklüm oturmuş, oturmaktan g.tü başı çok fena tutulmuştu. Neyse ki Prospero adaya çıktıktan sonra Ariel’i kurtardı onu ve it kopuk Caliban’ı adanın ceo’su yaptı.
Fekat şerefsiz Caliban bu iyiliklere nankörlükle karşılık vermiş ve Prospero’nun kızı Mihriban’a hallenmişti. Prospero bu terbiyesizliği yüzünden Caliban’ı ceo’luktan alıp, ofisboyluğa atadı. Adanın bütün ayak işleri Caliban’daydı artık. Her türlü getir götür yapıyor, Prospero ve Mihriban’ın boklu donlarını yıkıyordu. Caliban, Prospero’nun büyülerinden tırsıyordu. Ama bir yandan Prospero’yu öldürüp adanın kralı olma planları yapıyordu. Ulan iki kişilik adanın kralı olup n’apçan di mi? Hem şerefsiz hem beyinsiz.
Neyse yine çok uzattık. Gemi batmıştı en son di mi?.. Alanson’un yumurta gibi oğlu Ferdi, Kral paşababası ve diğerlerinden uzakta, başka bir ıssız plajdan adaya çıkmıştı. Tabi o zamanlar Kınalı’da beach falan yok… Prospero’nun büyüsüyle adanın bir köşesinde yalnız kalan Ferdi, paşababasının öldüğünü ve yalnız kaldığını düşünürken Mihriban’ı gördü. Ve tabi ki birbirlerine zbaaam diye aşık oldular. Şimdi Şekspir’in o romantik kaleminden, Ferdi’nin aşkını dile getirişini dinleyelim;
“Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban”
Tahmin ettiğiniz gibi tüm bunlar entel büyücü Prospero’nun planlarıydı ve tıkır tıkır işlemekteydi. Fakat Prospero içinden, “Ulan bi dakka, bu iş çok hızlı oldu” diye düşündü, “çabuk kazanılan ödüle değer vermez insan”. Bu yüzden işleri biraz zorlaştırmaya karar verdi ve Ferdi’yi Mecnun misali ağır işlere yolladı.
Bu esnada adanın diğer tarafında Alanson, Sebati, Antonio ve Gonzalo, Ferdi’yi aramak için aval aval dolanmaktadır. Ariel’in büyüsüyle aniden uykuya dalan Alanson ve Gonzalo’yu savunmasız gören Antonio, Kral Alanson’u öldürüp yerine geçmesi için Sebati’yi ikna eder. Sebati, tam kralı öldürmek üzereyken Ariel’in kulağına üflemesiyle Kral Alanson, “ışşş” diyerek uyanır ve hayınların planı suya düşer.
Bu arada şerefsiz Caliban, ormanda odun toplarken diğer kazazedeler ayyaş kahya Stephano ve soytarı Trincula ile karşılaşır. Onları Prospero’ya karşı gaza getirerek Prospero’nun mağarasına götürür. Şerefsizin amacı, Prospero’yu öldürtüp serbest kalmaktır. Fakat sadık ecinnisi Ariel’in sayesinde durumdan haberi olan Prospero, onlara bir tuzak hazırlar. Bir büyü yaparak hepsini 133P Tepeören-Tuzla otobüsüne, tam da iş çıkışı saatinde ışınlayarak sonsuza kadar acılar içinde bırakır.
Tüm bunlar olurken ecinni Ariel, açlıktan karınları g.tlerine yapışmış olan Kral Alanson, Sebati, Antonio ve Gonzalo’yu harika bir serpme kahvaltı sofrası ile kandırır. Pastırmalı yumurtanın kokusunu alan lordlar, ağlayarak sofraya koşarlarken Ariel, sahne kostümü giymiş Bülent Ersoy kılığına bürünerek karşılarına çıkar. Hepsi korkudan altlarına sçmış bir halde yere çömelmişlerken Ariel, Prospero’ya yaptığı terbiyesizlikleri bir bir yüzlerine vurup onları azarlar. Kral Alanson, Sebati ve Antonio’nun aklı çıkmıştır. Korkudan ve pişmanlıktan neredeyse kafayı çizeceklerdir.
O anda Prospero gelir. Delikanlı bi adamdır Prospero, “Lan tamam ağlamayın affettim” diyerek tüm büyüleri bozar ve insanı ecinnisi, adada kim varsa serbest bırakır. Kral Alanson göz yaşlarını silerek, “Allah ne muradın varsa versin abim. Al krallığım da senin olsun istersen” der. Fekat Prospero büyüklüğünü yine gösterir, “Benim olanı bana geri verin yeter karşim” diyerek tekrar Milano Dükü olur. Artık Mihriban ve Ferdi’nin düğününe sıra gelmiştir.
Yine düğün yine düğün! Allah kahretmesin! Ya sen ne rating meraklısı insanmışsın be Şekspir!
Şekspir’in bir çok filme arak kaynağı olmuş bu eserinin konusunu biz çok iyi biliyoruzdur zaten: İki düşman ailenin biricik evlatlarının birbirine ümitsizce aşkları. Yani bizimi tv’lerde yayınlanan milyonlarca dizinin de konusu. Bu romantizmin anası babası sayılan eseri, roman vatandaşlarımızın bir zamanlar yoğunlukla yaşadığı Sulukule civarlarında geçirmek uygun olur diye düşünüyorum efendim. Yine aynı konu üzerine kurulmuş Gırgıriye filmine de selam çakarak.
Bir zamanlar Sulukule’de birbirine düşman iki aile vardı, Montagu’ler ve Capulet’ler. Bunların aralarındaki husumet (usumet), çok uzun yıllar öncesine dayanıyordu fakat bu husumetin nerden çıktığını bilen yoktu. İki aile, çarşıda pazarda, karşılaştıkları her yerde, “Uşt küpek! Sukayım seni şalvarıma çıkarayım toz pembe! Esas sana uşt! Aç kalasın da kıçımı yiyesin!” şeklinde dalaşmaktaydı. Bu iki ailenin habire karakolluk olmasından illallah demiş olan Komser Escalus, “Yine mi siz ulan?! Bıktım sizden!” diyerek (Babacan komseri oynayan Hulusi Kentmen veya Nevzat Açıkgöz’ü düşünelim), eğer bi daha karşısına çıkarlarsa kavgaya karışanları idam ettireceğini (Sulukule ortaçağsı yılları) söyler.
Esas oğlanımız olan Darbukatör Romeyo, hikayenin başında Rosaline adlı bir hanıma aşıktır. Kuzeni Ayıcı Benvolio, Romeyo’ya kıyak olsun diye Rosaline’in de davet edildiği bir mahalle düğününe gitmeyi teklif eder. Düğün Capulet’lerin bahçesinde yapılacaktır. Fekat bu maskeli kostümlü bir düğün olduğundan ve kendileri de kılık değiştirdiğinden sorun çıkmadan içeri sızmayı başarırlar. Paraya kıyıp, birer de çeyrek altın almışlardır, akraba sansınlar diye.
Julyet ise Torbacı Paris adlı bir aile dostları ile evlendirilmek üzeredir. Julyet’in ise Torbacı Paris’te gönlü yoktur. Babası Lombak Osman, Julyet’e, “Emen karar verme be kızım. Bi tanışın gürüşün belkim kanınız kaynayıverir” diyerek, damat adayı Paris’i de düğüne davet eder. Baloda cümbüş doruktayken Romeyo maskesini takmış biçimde Rosaline’i aramaktadır. Ancak Rosaline yerine Paris ile dans eden Julyet’i görür ve cart diye âşık olur. Julyet’in kendisini görmesi için maskesini çıkarınca Juliet de Romeo’ya ilk görüşte âşık olur.
Romeyo maskesini çıkardığından Capulet ailesinin diğer üyeleri tarafından fark edilmiştir. “Bu ayvanuğlu ayvan Darbukatör Romeyo değil mi be!” diye bağırırlar. Ancak ev sahibi olan Juliet’in babası düğünde sıkıntı istemediğini söyler ve Romeyo dayak yemeden dışarı çıkartılır. Fakat çıkmadan başıyla gözüyle Julyet’e “Dışarıda beklerim seni be” gibisinden bi sinyal çakmıştır. Biraz sonra Julyet helaya gitme bahanesiyle dışarı çıkar, Romeyo’yla buluşur. Romeyo, Julyet’e aşkını ilan edip öpmek ister fekat Julyet, “Hoop! Eer kuşun eti yenmez guguş!” diyerek bir tokat aşkeder. Romeyo, “Çok aşıkım be Julyet, aşkımdan yanarım be” diye yaltaklandığı sırada Julyet’in dadısı Nebayat gelir ve “Küfte gibi kızarasın, patlıcan gibi patlayasın! Ade!” diyerek Romeyo’yu kovalar.
Heyhat Romeyo ve Julyet birbirlerini unutamazlar. Romeyo, Julyet’i bir kez daha görebilme ümidiyle Capulet’lerin evinin yakınlarına gelir. O esnada Julyet balkonda, “Kim bilir bu gidişin dönüşü olacak mı. Ufkumda batan güneş, bu sabah doğacak mı” diyerekten şarkı söyleyerek fasulye ayıklamaktadır. Romeyo birden çalıların arkasından çıkınca Julyet ürkmüştür, “Uşt ayı! Üdümü kopardın be eşşoğlu eşşek” diye Romeyo’ya saydırır. Fakat Romeyo, Julyet’e evlenme teklif edince yelkenleri suya indirmiştir. Birlikte hayaller kurmaya başlarlar (ayaller).
“İsterim şöyle başımızı sokacak bi evimiz olsun be Julyet.
“Arabamız da olsun be. Hemi de Mersedes.”
“Yok deve. Bi de vapurumuz olsun istersen kız.”
“Su koyverme be Romeyo. Ayal kuruyoruz şurda…”
“O zaman olmuşken arbiden olsun be. Alayım sana bi Murat 131. Yazayım arka tamponuna Culyet’im diye. Gezdireyim bütün Avrupa’yı. Edirne, Çorlu, Tekirdağ, Keşan…”
Romeyo ve Julyet, ailelelerinin arasındaki usumetten dolayı nikahı gizlice kıymaya karar verirler. Sulukule imamı ilk başta ailelerinden habersiz böylesi bir evliliği yapmak istemez ancak sipaliyi görünce, “Tabi emmen kıyayım size bi yıldırım nikahı. Gençleri başgöz etmek sevaptır be” der. Dadı Nebayat’ın da yardımıyla Romeyo ve Julyet evlenirler.
Bu esnada Romeyo’nun düğüne kaçak girmesini niyeyse çok dert etmiş olan Gaftici Tybalt (Julyet’in ırsız kuzeni), düelloya davet etmek için Romeyo’yu aramaktadır. Yolda Ayıcı Benvolio ve kankası Matiz Mercutio ile karşılaşır. Gaftici ve Ayıcı dalaşırken Romeyo ortaya çıkar. Romeo, artık Gaftici Tybalt ile akraba sayıldığından sıkıntı çıksın istemez. Ancak Gaftici Tybalt, Ayıcı Benvolio’ya “labunya” deyince ortalık karışır. Romeyo kimsenin ölmesini istememektedir bu yüzden araya girer. Romeyo, Matiz Mercutio’yu tutmaya çalışırken, Matiz,Tybalt tarafından öldürülür. Bunun üzerine Romeo kendini kaybeder, Tybalt’ı pıçaklayarak öldürür. Bir kez daha karakolluk olmuşlardır. Romeyo, “Ne deseniz aklısınız kumserim. Fekat yeni evlendiydim ona güre bi ceza verseniz…” dese de Romeyo, Selamsız’a sürgüne gönderilecektir. Sulukule nireee Selamsız nire.
Olanlara çok sinirlenen Julyet’in babası Lombak Osman, “Artıkın lamı cimi yok bu Julyet bu Paris’le evlenecek!” diye kestirip atar. Julyet yardım etmesi için İmam’a gider. İmam yardım etmeyince Julyet, “Vallahi kendimi şuracıkta jiletlerim, senden bilirler” diye İmam’ı tehdit eder. İmam mecburen Julyet’e bitkilerden bir ilaç yapar. Bunu içtiğinde Julyet’in nabzı duracak ve herkes öldüğünü düşünecektir. Aile kabrine konulduktan sonra Romeyo ile birlikte geleceklerini ve kendisini kaçıracaklarını söyler. Julyet önce İmam’ın kendisini başından savmak için uyduruktan bi karışım hazırladığını düşünür. Ama İmam, “Yalansa allah belacığımı versin, iki güzüm ünüme aksın” deyince ikna olur. Akşam odasında ilacı içer ve sabah olunca herkes Julyet’i öldü sanır.
Julyet’in bu ilacı içeceğinden Romeyo’nun aberi yoktur. İmam, Selamsız’da sürgünde olan Romeyo’ya planlarıyla ilgili bir mektup yazar. Heyhat bu mektup Romeyo’ya ulaşmadan önce bi yancısı yanına gelerek, “Ah be Romeyo abeyim. Julyet yengem aniden asta olmuş ülmüş ülmüş” diye ağlamaya başlayınca Romeyo sürgünden kaçarak Sulukule’ye doğru yola çıkar. O gece İmam, mezarlıkta Romeyo’yu beklemektedir. Çünkü mektubu almadığını bilmemektedir. Aynı anda Torbacı Paris de Julyet’in mezarını ziyarete gelmiştir. Mezarlıktayken elinde bir levye ile gelen Romeo’yu görür. Çıkan arbedede Romeyo, Torbacı Paris’in kafasına levyeyi indirince Torbacı cavlağı çeker.
Romeyo kabrin içine girince Julyet’i görür. Kızın sadece uyuduğundan aberi olmadığından yanında getirdiği zehri içerek ölür. Hemen ardından Julyet uyanır ve Romeyo’nun öldüğünü görünce kalbine piçak saplayarak kendini intayar eder.
Capulet ve Montague ailesi birlikte kabristana gelince çocuklarının ölüleriyle karşılaşırlar. İmam, göz yaşları içinde olanları anlatınca aralarındaki usumetten utanarak barışırlar. Onlar, “Burası Sulukule, kızlar bir kurabiye, elbiseler abiye, oldum bi tuhafiye…” diye göbek atarak uzaklaşırlarken olan Romeyo ve Julyet’e olmuştur.
Allah episinin belacığını versin. Başka bi şeycikler demem.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.