34,9739$% 0.16
36,7420€% 0.28
44,1241£% -0.32
2.974,72%-1,04
2.647,78%-1,18
10.125,46%0,66
Kanlı Çay, Valla kanyonuna seğirtmeden önce üst kısımlarda durgunlaşarak ara ara derin göletler oluşturur. Yazın her köye gidişimde çocuklarla birlikte çayın berrak sularında serinler, devrik ağaç diplerindeki derin göletlerde balık tutarım. Doğadaki ilginç taşları ve ağaç parçalarını toplayıp bahçemin bir köşesine koymayı severim. Renkli taşlar ve ağaç kökleri bahçedeki çiçeklerle birlikte güzel bir doku oluştur. Bu alışkanlığımın çocuklara da geçmiş olduğunu görünce sevinirim doğrusu. Ben derede balık tutarken, onlar da evdeki saksıları süslemek için ırmağın sürüklediği renkli çakıl taşlarının peşine düşerler.
Yine böyle bir ırmak gezintisinde sel sularının yontarak insan başına benzettiği ilginç bir volkan tüfüne rastladım. Ben volkan tüfü diyordum ama, çocukların gözünde gövdesinden ayrılmış bir insan kellesiydi o… Kafanın içindeki göz deliklerini tıkayan yosunları temizlerken, çocuklar da geride kalan insan gövdesini aramak için göletin etrafına dönenip durdular. Sonunda gövdenin sularla birlikte sürüklenerek vadinin içinde kaybolduğu sonucuna vardılar.
O gün balık tutamamıştım ama, bulduğum volkan tüfü ile fosil ve taş koleksiyonumu zenginleştireceğim için sevinçliydim. Akşam eve dönerken, suyun kenarındaki yaykın (karağaç) ağaçlarından kestiğim dalı, volkan tüfüne geçirip omuzladım. Uzaktan bakıldığında, omuzunda ağaca geçirilmiş insan kellesini taşıyan bir adam görünümündeydim. Eşim bu görünümden rahatsızdı ve taşı torbada taşımamı söyleyerek benden uzak durmaya çalışıyordu. Oğlum ve kızım ise annelerinin aksine savaştan galip gelmiş bir Afrikalı kabilesinin muzaffer savaşçıları edasıyla yanımda yürüyorlardı.
Uzun ve çetin bir tırmanıştan sonra köy evlerinin yanına varabildik. Omzumdaki taşı ilkin yol kenarlarında oynayan çocuklar gördü. Çocuklar taşın peşine takılınca köyün yaşlı kadınlarının yanımıza gelmesi gecikmedi. Bağda, bahçede çalışanlar da işini gücünü bırakıp yanımıza gelince meraklı kalabalık büyüdü. Hepsi birden omzumdaki karaağaç dalına geçirilmiş taşlaşmış insan kafasına bakıyordu. Kaygılı bakışların merakını gidermek için omuzumdaki taşı yere indirmek zorunda kaldım. Bazı yetişkinler insan kafasına benzeyen taşı elleriyle yoklayıp kendilerince bir anlam vermeye çalışıyorlardı.
Onun taş olduğunu ve Kanlı Çay’ın içinde bulduğumu söylememe rağmen yanımda toplanan kalabalığı ikna edemiyordum. Tüf, diyordum tüf, volkan tüfü! Yerin dibinde kaynayan lav akıntısı suyla buluşup aniden soğumuş… Derdimi anlatamadığım için onlara kızıyordum ama, onlar bu taş kafanın ne olduklarını kendilerince çok iyi biliyorlardı. Bu yüzden benim cahilliğime gülüyorlardı. Taşı, Kanlı Çay’ın içinden değil de, gömüt veya benzeri eski yapıların içinden aldığıma inanıyorlardı. Eşim haklıydı ve onun sözüne uymayıp taşı torbada taşımadığıma şimdi çok pişman olmuştum. Taşı eve götürmeyip arabanın bagajına bıraktım.
Akşam namazından dönen kayınpederim ve köyün ihtiyar heyeti taşı yakından görmek isteyince onlarla birlikte arabanın yanına gittim. Hava kararmış ay ışığı Valla Kanyonu’nun ardından görünmeye başlamıştı. Arabanın bagajını açınca eşyaların arasından melül melül bakan iki iri gözle bakıştık. Sanki az önce bagaja bıraktığım taşın delikleri değil de, bakışları içine kaçmış iki yorgun gözle bakışıyorduk. Yanımdaki ihtiyar meclisi de aynı duyguyu yaşamış olmalı ki, arabanın kenarından iki adım geri çekildiklerini gördüm. Arabanın etrafına toplanan kalabalığa, kafayı elime alıp yakından göstermek istedimse de kimse taşa yakından bakmak istemedi.
O akşam bizim ev her zamankinden daha kalabalıktı. Boşalan çay bardakları üzerinde kaynar demlikler gecenin geç vaktine değin dolandı durdu. Söz, dönüp dolaşıp çevrede bolca bulunan ama ne hikmetse kimsenin ulaşamadığı sihirli define hikâyelerine gelip dayanıyordu. Çay sohbeti esnasında en çok merak edilen şey kafanın ne tarafa baktığıydı. Valla Kanyonu’nun içine doğru bakıyordu diye başımdan savarcasına cevap verdim. O zaman başka, o iş bizi aşar, dediler yine hep birlikte. Kanyonun içinde Valla beyinin koruduğu derin bir mağara varmış ve buraya girmeye kimse cesaret edemezmiş. Kanyonun içine girenin bir daha geriye dönmesi mümkün değilmiş. Bu zamana değin Valla Kanyonu’ndan aşağıya gidip geriye dönebilecek âdemoğlu anasının karnından doğmamış… Yine de ben Allah’ın şanslı kuluymuşum da zenginlik işaretini buluvermişim! Bu birincisiymiş; ikincisinde de bir ihtimal bulabilirmişim; ama üçüncüde kesin olarak elimin altındaymış definemiz. Gece yarısına değin define öyküleri bitmek bitmedi. Defineleri koruyan üç harfliler ile ilgili hikâyeleri dinleyen çocuklar yalnız başlarına odalara gidip korkudan uyuyamaz oldu. Sonra söz dönüp dolaşıp define bulduklarına inandıkları ve bir daha köye uğramayan zengin köy ağalarına geldi. Daha sonraki bazı gecelerdeki çay sohbetlerinde, ırmakta bulduğum insan kafası sıkça konuşulacaktı. Sonraki günlerde Kalaycı’nın damadının (ben) bulduğu defineyi sakladığını söyleyenler bile çıkacaktı.
Sıradan bir taş köydeki huzurumuzun bozulmasına neden olmuştu. Tatili yarıda kesip geriye dönme kararı aldık. Dönüşümüzü duyan tüm akraba, konu komşu gelenekleri gereğince bizi uğurlamak için arabanın yanına toplanmıştı. Arabanın bagajını düzenlerken volkan tüfünü çıkarıp çocukları ellerine verdim. Çocuklar bir efsane kahramanının kesik başını inceler gibi taşı evirip çevirdiler. Köyde okula gitmeyen çocuk yoktu ve tümü de yanardağlardan ve onların içinden çıkan lavlardan haberdardı. Onlara bunun yanardağlardan çıkan lavların soğumasıyla oluşan volkan tüfü olduğunu ve suyun şekillendirmesiyle insan kafasına benzediğini anlattım. Çocuklar beni anlamıştı. Taşın gözlerine parmaklarını sokup burnuna dokunup koklayarak kararlarını çoktan vermişlerdi. Evlerinde anlatıldığı gibi mezar içinden çıkartılmış insan kafasına benzemiyordu. Ona bir ad bile koymuşlardı; okul arkadaşlarının birinin adıyla aynıydı. Onun adı Volkan’dı.
En çok kötülenen filozof Hobbes
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.