DOLAR

34,2968$% 0.34

EURO

37,5112% -0.06

STERLİN

44,8400£% 0.01

GRAM ALTIN

2.927,77%1,34

ONS

2.658,22%1,09

BİST100

8.876,22%-0,98

İmsak Vakti a 05:39
İstanbul HAFİF YAĞMUR 24°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Birkaç masa, birkaç sandalye, bir demli çay ve Hüseyin Abi’nin saklı cenneti

ad826x90
ad826x90
ad826x90

Milli ve dini bayramlar, hele bir de hafta sonu ile birleşiyorlar ise vefakar ve cefakar annemin benim eve, yani Malatya’ya dönüş harekatımın düğmesine bastığı bir taarruza dönüşür. Bu harekat başarıya ulaşmış, otobüsüm yollara düşmüş ve sonunda beni bağrına basmıştı. Aklımda “Ben ne yapacağım burada?” sorusu ile annemin egemenliğine dahil olduğumun ikinci haftasıydı. Gecenin geç saatlerine kadar uyumuyordum. Sabah geç saatte kalkıyor, kahvaltı yapıyordum. Çıkıp müdavimi olduğum aile çay bahçesine gidiyordum. Tontiş teyzelerin “Bu kimin çocuğu, kız?” sohbetlerine kulak misafiri olduktan sonra üç beş çay içerek kitap okuyormuş gibi yapıyordum. Akşama doğru işten dönen arkadaşlarla buluşup batak oynuyorduk. Galip takımın kısa süren kutlamalarının ardından ciddileşiyor, hayatı sorguluyor ve kafaları dağıtıyorduk. 

ad826x90

Zalim şarj aleti

Birbirini tekrarlayan günlerin birinde Hürriyet Parkı’nda otururken yanıma bir kız yaklaştı. Burnumla kitabın arasındaki göz mesafesine bir bileklik uzatıp, “Almak ister misin?” diye sordu. “Hayır” dedim, net ve sakin. “Adam yüzüme bakmıyor” dedi somurtarak, ardından da “Kendini beğenmiş''i yapıştırdı ve gitti. Bir an için kendimi sorguladım ve kıza hak verdim. Kendimi aklamak için bir tane almalıydım. Arkasından koşup özür diledim ve bilekliklere baktım. Hiç huyum değil bir şey takmak. Saat bile takmaktan hazzetmem o derece. Birden aklıma o zalim, sürekli kafasıyla kablosunun birleşme yerinden kopan şarj aleti geldi. Örülünce sağlamlaşıyordu. Örmesini teklif ettim, fiyatta anlaştık. “Yarın Hüseyin Abi’nin orda buluşalım” dedi. ''Hüseyin Abi’nin yeri neresi?” diye sordum, yolu tarif etti. Şarj aletini aldı ve gitti. Oturup katran gibi çaydan bir yudum aldım. Kafamın yanında sinsi bir baloncuk belirdi, her ne kadar elimle savuşturmaya çalışsam da beceremedim. Kendi kendime gülümsedim, sanırım şarj aletine sonsuza dek elveda demiştim. Aceleyle tası tarağı toplayıp Hüseyin Abi’nin yerine doğru yola çıktım. Umarım vardır öyle bir yer. 

Konuşuyorum, kendimi durduramıyorum

Varmış! Üstelik bizim bileklikçi de oradaydı. “Yarın gel demedim mi?” dedi. Hafiften mahcup, kafamı kaşıyıp “Merak ettim burayı” dedim. İçeriden bıyığı bıyık, kaşı kaş, gözü göz bir adam geldi: “Bir çay al gel de bahçede oturalım”. Adamın sesinde hükmedici bir ton vardı. Çayı almak için ocağa gittim, kimse yoktu. Etrafa bakındım; bileklikçi, ''doldursana çayını'' dedi. Çayımı aldım, gidip adamın dibine oturdum. “Hüseyin ben”, uzattı elini. Adımı söyledim. Hal hatır sorduk. Laf lafı öyle bir açtı ki kendimi tutamayıp, aklıma gelen her şeyi anlatmaya başladım. Adam sıkılacak tedirginliği içimi kemirirken kendimi durduramayışıma şaşırıyordum. Kapalı kutuydum ben oysa, o anda ise şeffaf bir odaya dönüşmüştüm. İçtenliği bende önü alınamaz bir anlatma hevesine dönüşüyordu. Her şey en insani boyuta ışınlanıyordu. 

Hüseyin Abi’nin tablosu

Konuşmaya ara verdiğimiz zamanlarda kafamı çevirip etrafıma bakınma fırsatı buluyordum. Duvarlar kitaplarla doluydu. Masalarda ders çalışan öğrenciler, kitap okuyanlar, renklere can veren biri, girişte henüz tamamlanmayı bekleyen bir heykel… Hem de burada, Malatya’da! Kanepenin üzerinde minik, sevimli bir yavru kedi güneşin altına uzanmış uyuyordu. Gerçek olamayacak kadar güzel bir tablonun içindeydim sanki. Herkes çayını, tostunu kendi alıyor. Hizmet eden kimse yok! Hesap ödeyen kasayı açıp atıyor içine bir miktar, selamı çakıp gidiyor. Hüseyin Abi herkese ismiyle hitap ediyor. Öyle şaşırıyorum ki; “Nasıl anlatsam bilemiyorum, içim içime sığmıyor”. 

ad826x90

Yarın da mı buradayım!

Şarj aleti örüldü, çaylar içildi. Ufak ufak voltamı almalıydım artık. İçtiklerimin parasını vermek için davrandığımda Hüseyin Abi “yarın verirsin” dedi. Yarın verirsin?! Yarın da buraya geleceğimden o kadar emindi ki. “Tabi ki, yarın görüşmek üzere” deyip, gülümseyerek oradan ayrıldım. Malatya’ya geldiğimden beri ilk kez o gece sabırsızlıkla sabah olmasını bekledim.

ad826x90

Orada kaldığım günler boyunca konuştuk, günlerce anlattım, dinledim. Hüseyin Abi şu hayatta çekmediği şey kalmamış bir adamdı. “Merhaba”sı felsefe, “nasılsın”ı coğrafya, çayı, sosyoloji, tarihti. Mekânın müdavimleriyle tanıştım. Kendimi oranın bir parçası gibi hissediyordum. Her gün ilk günkü heyecanla aşındırıyordum kapısını.

Çay parası, yaşam mücadelesi ve başkaldırı

Yine oturup lafladığımız bir gün “Niye?” diye sordum Hüseyin Abi’ye, ''bu işi maddi kaygı gütmeden, paranın pulun hesabını tutmadan yapıyorsun? Sanki sırf kendin zaman geçirmek için açtığın bir yer gibi burası''. Gözlerimin içine bakıp, ''Burası benim değil. Burası hepimizin. İnsanlar buraya gelip iyi yanlarını yaşarlar. Dışarıda iyi biri midir, kötü biri midir bilemem. Benim için önemli olan buradaki tavırlarıdır. Hesaba bakmam. Orada fiyatlar belli. Parası olmayan söyler, olan fazlasını bile bırakır. Derdim ihtiyacım kadarını kazanmaktır, fazlası değil. Benim için kazanç seninle sohbetimdir. İnsanlar gelir, burada evinde gibi yer içer. İşlerini kendileri görür; çayını alır, bardağını, tabağını yıkar, anlatır, dinler, okur… Bunları yaparken ben onlara güvenirim. Bir çay parasına tenezzül edip bizi kandırdığını sananlar da olur. Ama bunu bir kere yapabilir. İçimizde çok barınamaz. Hemen göze çarpar. İnsanlar bu küçük mekânda başka bir dünyada yaşasın istedim ben. Nefes alsın, yaşama karşı giydiği zırhını çıkarsın, saf kendi olsun istedim. Burası yaşam mücadelesi maskesi altında güvene, sevgiye, saygıya, dürüstlüğe yapılan katliama karşı bir başkaldırıdır.” dedi. 

İnsanlığın duvarsız kalesi  

O, hayatın gerçekleri temeli üzerine güven, saygı, içtenlik, yardımseverlik, huzur duvarlarını dikip küçük bir dünya kurmuştu. İnsanların iyi yanlarını mıknatısla çeker gibi gün yüzüne çıkaran bu ortamda, insanlar fıtratlarındaki güzel yanlarını yaşıyordu. Birçoğunu içimizde taşıdığımız ama dokunmaya fırsat bulamadığımız ya da cesaret edemediğimiz o en güzel duygularımızı… Bu duyguları tattırabilen mekanların, benzerlerinin ticarethaneye dönüşmelerine inat varlıklarını devam ettiriyor olması bizim için büyük bir şans. Bu mekanlar zamana ve yaşama karşı verdiğimiz savaşta yok saydığımız ya da saymak zorunda kaldığımız insani yanımızın kaleleri gibi. Tüm insanların hayatında kiminin hep, kiminin bazen uğradığı; kimininse hayatı boyunca göz ardı ettiği bir "Hüseyin Abi’nin Yeri" vardır mutlaka. 

ad826x90

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Tüm Yorumlar (1)
  • Lütfü
    4 yıl önce
    0 0

    Nefes almadan okudum. Çok içten ve hayatın içinden ;Devamını bekliyorum bu yazıların….

Sıradaki haber:

Katar katar hüzün, katar katar mutluluk

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.