34,0587$% -0.03
37,9577€% 0.01
45,2620£% 0.24
2.800,70%-0,05
2.558,11%-0,01
9.774,49%0,17
Uyandığımda karşımda sayıları abartılarak hazırlanmış misafir yorgan, döşek ve yastıklarının oluşturduğu; üzerinden yatağıma atlamayı cesaret saydığım bir yığına bakıyordum. Ayaklarımda güneş ışığı ile oyunlar yapan kayısı ağacı yapraklarının gölgesi -gece ay ışığıyla korku imgem-.
İçeriye kulak kabartıyorum, salondan yumuşak konuşmalar geliyor. Bu durum anlamsızca mutlu ederdi beni. O sesler her şeyin rutininde ve güvenli olduğunu hissettirirdi bana. Yüzümü yıkamak için salona giriyorum. Dedem ve Dede içerde beni gördüklerinde, üçüncü arkadaşlarının aralarına katılmasını kutlayan gülümsemeler beliriyor yüzlerinde. Arkadaşlarım, iyelik eki ile ayrılıyor birbirlerinden; biri bana ait diğeri tüm herkese. Elimi yüzümü yıkayıp oturuyorum makamlarının önüne kurulu kahvaltı sofrasına. Kulpu kırık tavada lezzetli bir omleti, sac ekmeği ile hiç etmeye başlıyorum.
Dedeler konuşmaya bir mola vermiş. Dedem çıkarıyor parlak kocaman tütün tabakasını, parmak kadar kalın bir sigara sarıyor, evi dumana boğuyor. Normal sesinden daha gizemli bir sesle, dün gece bir rüya gördüğünü söylüyor Dede. Tarlada eşiyle buğday derdiklerini, her ikisinin tarlanın ayrı uçlarında olmalarının dikkatini çektiğini, karşısına yağız bir at üstünde uzunca yakışıklı bir adam geldiğini anlatıyor. Delikanlı dedeye, “senin zamanın doldu artık gitmeliyiz, vedalaş istersen eşinle; hadi git” demiş. Dede adamın kim olduğunu anlamış tabi. Delikanlıya, “yalnız kalacak ben gidersem, benden başka kimsesi yok” demiş. Delikanlı, “onun zamanı var. İstersen söyle zamanının yarısını sana versin” diye cevaplamış.
Dede, eşinin yanına gidip, “şu delikanlıyı görüyor musun? Beni götürmeye gelmiş, zamanımın bittiğini söylüyor, eşine söyle eğer istersen kendi zamanının yarısını sana verebilir” dediğinde eşi, sanki çok önemsiz bir şeyi paylaşıyormuş gibi “veriyorum” deyip işine devam etmiş. Dede, delikanlıya dönüp eşinin söylediklerini iletmek için baktığında delikanlının çoktan gitmiş olduğunu görmüş. Dede'nin anlattıklarından sonra, dedemin yüzünde anlık bir donukluk oldu. Sigarasından derin bir nefes çekti. Bu durgun havayı dağıtmak için “Eşin genç. Siz artık beni de gömersiniz” dedi. Her ikisi de gülmeye başladı; bildiğimiz gülmelere benzemeyen donuk bir ifadeyle. Bir süre sonra Dede, “hadi ben kalkayım, bizimki şimdi yalnız bıraktım diye sızlanmasın” dedi ve gitti. Dedem kapıya kadar uğurlamak için kalktı ve odadan çıktılar.
Tam hatırlamıyorum ama iki-üç sene sonra Dede vefat etti, üzerinden iki hafta geçmeden de eşi. Dede’nin eşinin cenazesinden sonra, dedemi bahçedeki; kendi cenazesinin yıkanacağı duvara yaslanmış, elinde o rüyanın anlatıldığı güne benzer, donuk bir yüzle yakaladım. Yanına sokuldum, üzüldüğünü görebiliyordum, belki teselli etmek istemiştim. “Rüyayı hatırlıyor musun?” dedi. "Hatırlıyorum" dedim. “Gördün mü güzel insanlar böyle olur” dedi, "sen de güzel insan ol”. “Tamam” dedim.
Şimdi düşünüyorum da doğaüstü bir olay değildi yaşananlar. Elbette Dede, eşine de anlatmıştı bu rüyayı. İkisi bunun gerçekliğine ve ömürlerini paylaşabileceklerine öyle kalpten inanmış, rıza göstermişlerdi ki bedenleri kalplerine boyun eğmişti. Bu hatıra beni, “güzel insan nasıl olunur?” sorusunu sormaya itti. Dede ile eşinin durumu bir Nirvana’ydı. Yaşam boyu kalp eğitilerek ulaşılabilinirdi güzel insan seviyesine.
Dönüp günümüze bakıyorum. Haberlerde gördüğümüz o akıl almaz nedenler yüzünden kavga edenler, taşlı sopalı saldırılar, linçler, cinayetler, işkenceler… Her şeye, herkese karşı bir nefret, bir kin besleniyor kalplerde. Değil ömrünü paylaşmak, bir anı bile paylaşamayacak kadar insanlık duygusu körelmiş bazılarının.
İnsanlar bu duygularla doğmadılar, onlara bunlar sunuldu. Bunu öğrendiler bunu paylaştılar. Gençliklerinde de çocukluklarında da gözlerini gökyüzü ile paylaşmadılar, güven dolu bir eli paylaşmadı saçları, ayakları doğayı paylaşmadı, nefesleri baharı paylaşmadı, mehtapla paylaşmadılar yalnızlıklarını, yaşama sevincini bir hayvanla paylaşmadılar, bir martıyla simidini, dostuyla derdini; çiçekle, yazarla, şairle evlerini paylaşmadılar. Şimdi onlardan ömürlerini paylaşmak şöyle dursun çok azını bile görmek mümkün olmuyor. Bazıları için geç kaldıysak da elimizdeki küçük kalplere güzel insan öğretisini anlatmakla, uygulamakla yükümlü eğitmenler olmak zorundayız. Güzel insanlar yetişsin, memleketin her köşesini sarsın istiyorsak.
Ben kendimden başladım. Sanırım güzel insan olmak için hala yolum var. Sırf içinde "güzel" geçiyor diye konuya bir şiirle nokta koymak istedim. Görüşmek üzere güzel insanlar.
O kadar güzelsin ki hiçbir şey üzmemeli seni
Yağmur yersiz yağmamalı üzerine
Gece tenhası korkutmamalı
O kadar güzelsin ki
Soğuk üşütmemeli seni
Ağarmamalı saçların
Yaşlanmamalısın mesela
O kadar güzelsin ki
Güzel genelleme ise sana özel sıfat bulunmalı
Başına çok getirilmeli illa eklenecekse bir şey
O kadar güzelsin ki nazar boncuğu dükkanında uyumalısın
Hep beyaz kedilerin beslendiği sokaklarda yürümelisin
Turna yürekli güzel insanlarla tanışmalısın
Gökyüzü olmalısın
İçindeki cine dikkat et
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.