DOLAR

34,2299$% -0.07

EURO

37,3284% -0.23

STERLİN

44,8341£% 0.09

GRAM ALTIN

2.930,45%0,46

ONS

2.665,75%0,64

BİST100

8.860,30%1,85

İmsak Vakti a 05:44
İstanbul KAPALI 20°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Yazın dizileri

ad826x90
ad826x90
ad826x90

Dürüst olacağım. Anlatacaklarıma böyle bir başlık atmamın sebebi konuya ciddiyet kazandırmayı ve burun kıvıracakları baştan kaybetmemeyi hedeflememdir. Her yazarın birincil değilse de önemli amacı tabii ki okunmak, olabildiğince çok okura ulaşmaktır.

ad826x90

Ben de bu başlıkla yazıya bir edebi metin (Bakınız: Yazı Dizileri), hatta belki bir matematik teoremi (bakınız Fibonacci Dizisi ya da Sonsuz Maymun Teoremi) havası katarak, her konuyla ilgili okura ulaşmaya çalışıyor olabilirim. 

Güneş balçıkla sıvanmaz. Lafı uzatmadan hemen konuya gireyim: Efendim ben iki adet yaz dizisinden söz edeceğim. Hani şu aralar içinde bulunduğumuz, bildiğimiz yaz mevsiminde yayınlanmaya başlamış iki televizyon dizisi.

İsimlerini boş verin. Ben de zaten televizyonu kapattığımda ya da reklam arasında başka bir kanala geçtiğimde anında unutuyorum.

ad826x90

Bu yaz dizileri tahmin edileceği üzere yaz başında vizyona giriyorlar. Tutarsa sonbahar, hatta kışın da devam ediyorlar. Gerçi genelde tutmayıp kısa ömürlü oluyor ve bir hoş seda olarak kalıyorlar. Bir süre sonra o hoş seda da kulaklardan ve akıllardan silinip gidiyor.

ad826x90

Biz yine de bu iki yeni yaz dizisine bol şans dileyelim. Ne de olsa bu işlerden çok kişi ekmek yiyor.

Şansları olup olmadığına varın siz karar verin. 

Her iki dizide de tabii ki güzel kızlar ve yakışıklı oğlanlar var. Kızlardan biri duru mavi, öbürü pırıl pırıl ela gözlü ve her ikisi de bir içim sular. Ayrıca uzun boylu ve kıskandıracak ölçüde fitler. Karınları öylesinde düz ki sürekli göbeklerini açıkta bırakacak kısa bluzlar giyiyorlar ve insanda saatlerce plank yapıp aynı düzlüğe sahip olma arzusu uyandırıyorlar. Televizyonu kapatınca veya başka kanala geçince ya da ocağın üzerindeki makarna tenceresini görünce neyse ki bu arzu hemencecik kayboluyor. Ne o öyle saatlerce plank?  O karınlar hep gençliklerinden. Gelsinler ellilerine de ben o zaman göreyim onları. 

Oğlanlar da, dünya ahiret oğlum olsunlar, uzun boylu ve göbeksizler. Biri sanki daha kaslı da öbürü ince yapılı. Kasabada yaşayanın saçları ahenkle dans ediyor da plaza insanı olan öbürü hep saçını sakalını düzeltip kafasına yapıştırıyor. Saçları ahenkle dans eden artık modasının geçtiğini bilmeden kareli oduncu gömlekleri giyerken, plazacı tiril tiril beyaz ya da bej renkli gömlekleri nasıl güzel taşıyor. Dünya ahiret oğlum olsunlar demiş miydim? Neyse, demişim. Devam edebilirim. 

ad826x90

Duru mavi gözlü kızla ahenkli saçlı oğlanın dizisi güya bir adada geçiyor. Benden duymuş olmayın ama orası aslında bir ada değil de Seferihisar’ın şahane Sığacık kasabası. Siz yine de adaymış gibi izleyin. Hep büstiyerli kızımız aslında bir işletme mühendisi. Öbür dizideki oğlan gibi İstanbul’un plazalarından birinde çalışıyor. İşli ile ilgili bir mesele yüzünden yolu bu adaya (-mış gibi yapın) düşüyor ve o yol yakışıklı oğlanla kesişiveriyor. 

Aman efendim, bunların arasında bir elektrik bir elektrik. Neyse ki ayakları hep plaj kumuna basıyor da topraklanıyorlar. Yoksa ampulleri olsa etrafı gece gece bir kır düğünü gibi aydınlatacaklar. 

Kızımızın ayaklarında hep topuklu ayakkabı. Plajda bile vazgeçmiyor. Benim de platform topuklu ayakkabılarla kumlarda bata çıka ilerleme geçmişim olduğu için burada kızcağıza laf söylemem abes olur. Onun için susacağım ama öyle yani. 

Tabii topuklu ayakkabılı şehir kızımız sürekli tökezliyor. Canım benim. Kasabanın parke taşlı sokakları ona yaramıyor. İki çift merdiven bile fazla geliyor. Sonra ne oluyor? Evet, bildiniz! Her tökezlediğinde her nasılsa hep yanında olan kahraman oğlanın kucağına düşüveriyor. Sonrası bana saat kadar uzun gelen dakikalar boyunca bakışıyorlar. Arka fonda romantik bir müzik. Kafalar yaklaşıyor, yaklaşıyor. Hah! diyorsun, öpüşecekler. Nerede? Öpüşmüyorlar yahu öpüşmüyorlar. Ya kız cilveli bir hareketle oğlanın kucağından iniyor ya da oğlan kızı isteksizce yere bırakıyor. Bir sahnede taşlarla kaplı antik şehre giderek çıtayı oldukça yükselttiler. Düşünün artık kızın keklik gibi sekip tökezlemelerini. Ama yok! Yine öpüşmediler. Binlerce yıllık taşlar boşa gitti.

Plaza insanı olduğundan mıdır nedir, kız sürekli brainstorming yapıyor, toplantı set ediyor, feedback alıyor. Oğlan kasabada yaşasa da o kadar da cahil olmadığını kanıtlamak istercesine, beyin fırtınası, toplantı yapmak, geri bildirim almak diye tercüme ediyor. Diziyi izlerken bir nevi bedava İngilizce dersi yanınıza kâr kalıyor. 

ad826x90

Kız sabahları erkenden kalkıp taytıyla koşuyor. Oğlanı da kaslarını göstermek için yüzdürelim demişler ama hiç güzel yüzemiyor. Sahne sanırım bu yüzden kısa kesilmiş. Kaslar da gösterilmediğiyle kalmış. Yakında belden yukarısı çıplak olarak odun kestirir, tekne filan zımparalatırlar, konuyu bağlarlar. 

Şehir hayatı kızımızın gözünü artık nasıl boyayıp gerçeklerden kopardıysa, gecenin bir yarısı karnı acıkıyor ve suşi ısmarlamaya kalkıyor. Dehşetle fark ediyor ki o saatte oralarda açık suşici yok. Bak şu Allah’ın işine! O da ne yapıyor? Oğlanın evine gidiyor. Becerikli oğlanımız şıp diye iki yumurta kırıyor, bahçenin domatıyla (Yazarın notu: Ege’de domatese domat denir!) biberiyle şahane bir menemen yapıp tavasıyla kızın önüne koyuyor. Çatal kullanmak yerine ekmekle sıyırmasını söylemeyi de ihmal etmiyor. Böyle de doğallar, böyle de yerli ve milliler. Yumurtaların kümesteki tavuklardan olduğunu söylememe gerek var mı? 

Kedi köpek gibi anlaşamıyor gibi görünüp sürekli birbirlerinin kucaklarına düşerken birlikte bir butik otel işine giriyorlar. Otelin de dizinin de tutup tutmayacağını önümüzdeki bölümlerde göreceğiz.

Ela gözlü kızla efendi saçlı oğlanın dizisi ise aslanlar gibi metropol İstanbul’da geçiyor. Buradaki kızımız hiç öyle diğeri gibi sarsak değil. Gayet çalışkan, gayet becerikli. Kirli sakallı tefecilerden para alıp Boğaz’da restoran açıyor. Lokanta diyemiyorum. Lokantalarda az pilav üzerine kuru, yanında turşu, üzerine de sütlaç filan yenir. Burada kocaman tabaklarda minnacık nane yapraklarıyla süslü afili isimli yemekler servis ediliyor. Garsonların göğüslerindeki pirinç plakalarda isimleri filan yazılı. O nedenle kızımızın açtığı yer aslında tam olarak bir restaurant ama yazması uzun olacağından ben kısaca restoran deyip geçeceğim. 

O güzelim kıza nedense hep oversize ceketler giydiriyorlar. Büyük beden bu sene modaymış. Yazık ediyorlar diyeceğim ama devasa ceketlerin içinde, düz karınlardaki 6pack çizgilerinin cömertçe sergilendiği büstiyerlerle neyse ki durumu dengeliyorlar. Kız restoranının bütün ürünlerini köylerdeki tedarikçilerden organik olarak satın alıyor. O tedarikçi köylüler kızımızı hep kendi evlatları gibi seviyorlar. Nerede nasıl davranacağını bilen kızımız, köylere giderken asla kısa bluz giymiyor ve çocuklara hep kitap götürüyor. “Okuduktan sonra kendi aranızda değişin.” demeyi de ihmal etmiyor. Yaz dizisi de olsa böyle de sosyal mesaj veriyor, böyle de kamu spotu yapıyorlar. 

Oğlumuz tam da kızınkinin karşısında yer alan başka bir restoranın CEO’su. Londra’dan astronomik bir maaşla buraya transfer edilmiş. Hep ama hep, sıkıcı olacak kadar tiril tiril giyiniyor. Bütün CEO’lar gibi cam tavanlı bir rezidansta (İngilizcesi residence) yaşıyor, siyah saten çarşaflarda uyuyor, filtre kahvesini içmeden güne başlamıyor. 

Tesadüf bu ya, kızımız tam da onun alt katında oturuyor. Evde bol beyaz gömlek ve çorapla geziyor. Kedi ve fesleğen çiçeği besliyor. 

Bunlar olur olmaz kapılarını tıklatıp birbirlerine kırmızı elmalar ikram ediyorlar. Burada Adem’le Havva’ya gönderme mi yapılıyor anlamadım ama bunlar elmaları yiyorlar yiyorlar, bir türlü halvet olamıyorlar. Rakip oldukları için güya sürekli didişiyorlar ve çay bahçesi ampullerine enerji kaynağı olacak aynı elektrik bunların arasında da var. Birbirlerine laf sokarken yüzleri birbirine öyle yaklaşıyor ki ciltlerindeki gözenekleri bile görüyorsunuz. Neyse ki genç oldukları için gözenekler henüz büyümemiş. Kamera insafsızca dudaklara zoom yaptığında hah diyorsunuz. Bari bunlar öpüşsün. Yok canım yok. Bunlar da öpüşmeyip elmalarını kütürdetmeye devam ediyorlar. 

Her iki dizide de ortak bir sahne yakaladım, böyle de dikkatliyimdir. Gençler saksıdaki fesleğenleri okşayıp ellerini kokluyorlar. Koklarken de reklamlarda dondurma yiyen kızlar gibi hazla gözlerini kapıyorlar. Buradan nereye varacaklar bilmiyorum. Aklıma bir şeyler geliyor ama RTÜK var. 

Sen bunları nereden biliyorsun diye sormayın. Baştan sona olmasa da şimdilik izliyorum. Zaten baştan sona izlemeye gerek yok. Çık, iki dolaş, buzdolabını açıp ağzına çikolata at, geri dön, kaldığın yerden izle, hiç sıkıntı olmuyor. Hep bir elektrik, hep bir tatlı didişme, hep düz karınlar ve kaslı kollar ve hep bir öpüşememe hali. İçim şişiyor mu? Vallahi şişiyor.

Öte yandan öpüştüklerinde de ben ve sanırım birçok seyirci ilgilerimizi kaybedeceğimiz için saat özentili dakikalar boyu bakışıyorlar. O dudaklar bir türlü kavuşamıyor. Reytingci günümüz senaristleri işlerini biliyorlar. Eğer “Yahu bunlar aklımızla dalga mı geçiyorlar?” sorusunu kafanızda susturabilirseniz sıcak yaz akşamlarında şimdilik giderleri oluyor. 

Ben çok dayanamıyorum. Birkaç bölüm sonra kendime saygı duyduğumu hatırlayıp Netflix’te Crown açıyor, Winston Churchill filan izliyorum. Yaz dizileri mevsim sona ermeden benim için genelde bitiyor. Şükürler olsun!

Efendim yazımı Sonsuz Maymun Teoremi’ni açıklayarak bitireyim de şık olsun. Bu teoreme göre; bir daktilonun tuşlarına sonsuz bir süre boyunca basan bir maymun, belirli bir metni (örneğin Shakespeare’in tüm yapıtlarını) neredeyse kesin olarak yazabilirmiş. Bu bağlamda “neredeyse kesin” söz öbeği matematiksel bir terimmiş ve “maymun” da gerçek bir maymundan çok rastgele harflerden oluşan bir diziyi sonsuza dek üreten soyut bir aygıtı ifade edermiş.

Klişe yaz dizilerinden sürekli tuşlara basan maymunlara nasıl geldiysem artık!

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Zengin & Yoksul: Eğlencenin dozunu kaçırıp…

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.