DOLAR

33,9173$% -0.24

EURO

37,6011% 0.31

STERLİN

44,5147£% 0.33

GRAM ALTIN

2.781,57%1,36

ONS

2.548,42%1,47

BİST100

9.521,04%1,08

Akşam Vakti a 19:29
İstanbul PARÇALI AZ BULUTLU 25°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Yavuz Dayım

ad826x90
ad826x90
ad826x90

Gariban Yavuz Dayım anısına… 

ad826x90

   Ailemdeki kişiler tuhaf insanlardı doğrusunu söylemek lazımsa! Soylu, makam veya kariyer sahibi insanlar değildi hiçbiri. Yüksek eğitimli bir kişi de yoktu aralarında. İlkokulu bitirmişti birkaç tanesi. Sıradan, normal insandılar. Hattâ bazıları pek normal de değildi. Birazdan sizlere anlatacağım Yavuz dayım örneğin, hiçbir tuşa dokunmadan bilgisayar oyunu oynayabiliyor, yarım ekmeği bir lokmada ağzına atıyordu. Teyzemin, sigarasının külünü silkelediğini hiç görmedim, uzayan kül parçası zamanı geldiğinde eteğine düşerdi. Ayrıca bağırsak problemi yüzünden, kahkahayla gülerken yanlışlıkla sesli biçimde yellendiği olurdu. Sonra, bir dayım daha vardı, sigara kaçakçılığı işinde çalışıyordu. Zaten o yıllarda kaçakçılık yapmayan yoktu. Çoluk çocuk köşebaşlarında kaçak sigara satardı. Kamyon şöförlüğü yapan dayım, bazı geceler kamyonundaki kolilerce sigarayı odaya yığardı. Sigara paketlerinden kendime ev yapardım. Yengem, bir keresinde iki hafta akıl hastanesinde yattı. Annemle onu ziyarete gittiğimizde, şaşkınlıkla bana bakıp: “Linda? Canıım! Ama bunu niye getirdiniz buraya?” demiş, beni köpeği sanmıştı.

   Bütün bu karakterlerin arasından, sizlere Yavuz dayımı anlatmaya karar verdim. Çünkü gariban bir insandı. Hiç belli etmese de hayatta çok zorluk ve acı çektiğini düşünüyorum. Hem ruhsal, hem maddi sıkıntılardı bunlar. Hiçbir zaman iyi para kazanamadığımdan ben de kendisine yardımcı olamadım. Belki bu hatıra değeri olan küçük öykü ile vicdan sızımı birazcık azaltırım diye düşünüyorum. 

   Onu hatırladığımda ilk aklıma gelen şeylerden biri, işinde kullandığı, tam donanımlı el arabası! 

ad826x90

   Hayatının son yirmibeş yılında bir kargo şirketinde işçilik yaptı. Belirli bir bölgedeki kolileri ve paketleri dağıtmak için kendisine tahsis edilmiş, demirden bir el arabası vardı. Hani şu, elle tutulup dik olarak sürülen, önünde iki ufak teker bulunan taşıma arabalarından. 

ad826x90

   Alet işler el övünür derler. Doğa yasalarının izin verdiği müthiş kaldıraç kuvveti sayesinde, bu araba ile kilolarca pakedi, kocaman kolileri, buzdolaplarını bile taşırdı! Bazen de hiçbir şey taşımaz, sadece arabasını ittirerek sürerdi. Bir el arabasının boş hali, dolu halinden on kat gürültülüdür! Arnavut kaldırımlı Kadıköy sokaklarında, kargocuların olsun, fırıncıların olsun, bu el arabaları tangırdayarak müthiş ses çıkartırlar. Bazen Yavuz dayımı, uzaktan, el arabasının tangırtısından tanıdığım olurdu! Son yıllarda biraz yaşlanınca, ona ağır yük vermediler. 

   Ayrıca keyfine düşkündü dayım. Çalışırken müzik dinlemeyi severdi. El arabasının üzerinde, yukarıdaki saplarına doğru bir köşede, küçük bir el radyosu asılıydı. Onu koli bandıyla, düşmesin diye sıkıca oraya bantlamıştı! Bu küçük aletten türküler dinlerdi. Bir keresinde kendisine rastladığımda, el arabasına çiçekli bir kadın şemsiyesi bağladığını gördüm. Hafifçe yağmur çiselemekteydi. Kendisi için mi, yoksa taşıdığı mallar ıslanmasın diye mi bu şemsiyeyi oraya monte ettiğini sordum. Kahkahalarla gülmüştü. Bir garip huyu da buydu. Bazen birşey sorulduğunda, ortada pek komik birşey olmasa bile kahkaha atarak gülerdi. Bunu, sorulara cevap vermeye üşendiği için kurnazlıktan yaptığını düşünüyorum. 

   Yavuz dayımın sürekli bir acelesi var gibiydi. En çok yemek yerken yaşanırdı bu telaş. Tabağındaki yemeğe, ekmeğinin yarısını kopartarak bandırır, sonra o kocaman parçayı güçlükle iterek ağzına tıkardı. Yanakları, kafası şişerdi böyle yaptığında. Bir süre nefes alamazdı. Bize geldiğinde, ablası olan annem: “Oğlum, arkandan atlı mı kovalıyor, yavaş yesene!” diye uyarırdı. Tamam der, sonra gene aynısını yapardı. 

   Bir keresinde evlendirmeye çalıştılar onu. Aile arasında söz kesildi. Mahallede kız ile elele tutuştular, toprak yolun ortasından, aşağıdaki asfalt caddeye kadar yürüdüler. Çocuktum, niye böyle yapmışlardı, bu bir gelenek miydi, sebebini hatırlamıyorum. Sonra yukarıya doğru da yürüdüler, yine el ele tutuşarak. O gün öyle üç-dört defa mahallede turladılar. İyice tadını çıkarmış olmalı. Çünkü bir daha Yavuz dayımı bir kadınla yanyana hiç görmedim. Yalnız öldü. 

ad826x90

   Bir ara, kadınlara ilgi duymadığını bile düşünmüştüm. Kime, neye ilgi duyuyor, yemeğini niçin hızlı yiyor, radyosunu bağladığı koli bantlarını sonra nasıl söküyor, bu konularda hiçbir zaman cevap alamadım kendisinden. Fazla konuşmazdı. Konuşsa bile kendisini mükemmel bir şekilde ifade edeceğini düşünmüyordum. Gene de, konuşmamasının başka bir esrarengiz sebebi olduğuna inandım hep. 

   Kardeşimle beni en çok video oyunu oynarken güldürürdü. Atari denilen bir oyun cihazımız vardı. Yavuz dayım bize geldiğinde, bazen onu da oyuna davet eder, kırmızı çubuklu oyun kolunu eline tutuştururduk. “Aman! Yapamam ben,” derdi önce. Sonra televizyon ekranındaki görüntüye bakınca keyiflenir, büyük heyecan duyardı. Fakat aşırı bir heyecandı bu; öyle bir donup kalırdı ki, ne bir tuşa basar, ne de tuttuğu kolu oynatabilirdi. Kontrol ettiği uçakla, daha hiçbir hedefi vuramadan, üçüncü hakkında da kenarlara çarpıp yanacak olurdu. Kardeşimle avazımız çıktığı kadar bağırırdık: “Yavuz dayı sağa çevir! Sola çevir, bu tarafa çevir Yavuz dayı!” Hiçbir tuşa basamadan ve kolu bir milim oynatamadan, üçüncü hakkında da yanardı. Ama gene gülerdi kahkahayla. Sonra biz de gülerdik bağıra bağıra. 

   Gelelim, Yavuz dayımla ilgili en önemli konuya. 

   Bazı akşamlar, televizyonda film izlemek için bize gelirdi dayım. Misafirliğinin ilk dakikalarında gayet canlı olurdu, konuşur anlatır, işyerinde müdürüyle arasındaki bir problemden söz ederdi. Sonra cümleleri anlamsızlaşır, sessizleşir, kafası önüne düşerdi. Filmin yarısında gene uyuya kalırdı. Gürültülü horlaması, özellikle kardeşimle beni elbette çok rahatsız ederdi. Kolundan, omuzundan filan dürter, uyarırdık. 

   Salonda, yani aile bireylerinin hep beraber bulunduğu bir odada uyuklayan kişiye, hepimizin bildiği gibi, nazikçe: 

ad826x90

   “Kalk yerine yat!” denir. 

   Dayımların evi, bize çok yakındı. Aynı mahallede oturuyorduk. O yüzden, bizim uyarımız şöyle olurdu:

   “Yavuz dayı, kalk evine git!” 

   Farkındayım, çok kaba ve kalp kırıcı bir ifadeye benziyor. İlk başta bize de çirkin gelmişti, utanıp sıkılmıştık böyle söylerken. Ama doğru sesleniş de buydu. Çünkü bu şekilde uyardığımızda uyanıyordu anca. Zaten bizde kalacağı oda ve fazla yatak da yoktu. Üstelik yatıya kalmayı hiçbir zaman istemedi. Bir üst sokakta, annesiyle yaşadığı kendi evinde, kendi sıcacık yatağı ve tam ayağına göre uzatabildiği yorganı vardı.

   “Yavuz dayı, kalk evine git,” diye uyardığımızda, yine de bir anda anlamazdı elbet. Üç dört kere tekrarlamak gerekirdi. Nihayet kalkar, robot gibi mekanik hareketlerle ve gözleri yarı kapalı şekilde koridora çıkar, arkasına topuğuyla bastığı ayakkabılarını giyer, uyku sersemi “İyi geceler abla” deyip sokağa çıkardı. 

   Bir akşam, çok acayip birşey yaşadık! 

   Dayım, yine bize geldi. Ama bu kez gecenin taa 12’sinde! Kardeşimle beraber daha uyumamış, televizyonda Hitchcock’un bir korku filmini seyrediyorduk. 

   Annem açtı sokak kapısını. Arkasından baktık: Dayımız, uykulu gözlerle kapıda. Çok şaşırdık. Annem, ne olduğunu sordu. Yavuz dayım, üzüntülü, yorgun ve şaşkın bir ifadeyle mırıldandı, sızlandı, birşeyler anlatmaya çabaladı. 

   Sonradan öğrendik ki, kendi evinde annesi, yani teyzem, bu uyuklayınca ona “Kalk yerine yat!” demiş. O da “Kalk evine git!” anlamış lafı. Kalkmış, evinden çıkıp bize gelmiş yanlışlıkla. 

   Bu haline üzüldük, kardeşimle beraber içeriye davet ettik. Bizimle beraber filmi izler gibi oldu biraz. Sonra, kuşlar bir kadını gagalarken, dayım uyuya kaldı. “Yavuz dayı, kalk evine git!” diye iki defa uyardık, sonra sıkılıp vazgeçtik. Film de bir süre sonra bitti zaten. Son kez uyardığımızda, kalktı, koridorda ayakkabılarını arkasına basarak giydi, “İyi geceler abla” diyerek sokağa çıktı.

   Gariban Yavuz dayım. Sokaklarda öyle gidip geldi. Umarım ruhu, şimdi uzak bir yerlerde dinleniyordur.

Öykü, Metin Fidan’ın Kara Karga Yayınları’ndan çıkan “Jüpiter Kaç Lira?” kitabından alınmıştır.

Comments

comments

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Kendini Öldürebilen Kadın

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

Araç çubuğuna atla