34,2737$% 0.29
37,5110€% -0.05
44,8401£% 0.01
2.929,44%1,40
2.656,16%1,01
8.876,22%-0,98
1980 darbesi yeni olmuş. Bizler lisede okuyoruz. Bir yandan da Gırgır’a Fırt’a karikatürler gönderiyoruz. Divriği ile İstanbul’un arası (daha önce de yazdım) otobüsle 20 saat sürüyor. Posta bir haftada ulaşıyor. Gazete Divriği’ne 3-4 gün sonra geliyor. Kışın yollar kapanınca iki hafta sonra geldiği oluyor. Siyah beyaz televizyon ya yeni gelmiş, ya gelmemiş. Her evde telefon yok. Telefon olan evlerde de hangi numarayı çevirirsen çevir aynı yer çıkıyor: PTT santrali.
Oğuz abinin ilgisi, koskoca adamın o kadar işin gücün arasında oturup eliyle mektup yazıp göndermesi bizleri karikatüre bağliyor. Ne acayip bir şey ya! Başka bir gezegende yaşıyorsun da merkezle bağlantı kurmuşsun gibi… Adnan’la her hafta (Divriği’nin tek gazete bayiine eğer gelirse) Tarkan, Kara Murat, Gırgır ve Fırt’ı aksatmadan alıyoruz. Hatta alıp bir de kokluyoruz. Mürekkep kokuyor, matbaa kokuyor. Ne acayip!
Darbe sonrası okullarda demokrat öğretmen kalmamış. Ortalık ana baba günü. Kimin ne ettiği belli değil. İhtiyarların hepsi gençlerden korkuyor. Ortaokul, lise, üniversite gençliğinden her yerde, her daim, herkes korkuyor. “Başımıza iş açar bunlar!” diye düşünuluyor. Biz durmadan karikatür çiziyoruz. Gönderdiğimiz espri bir ay sonra çıkarsa dünyalar bizim. Gırgır arka kapağa girmeyen esprilerimizi de Fırt’a ‘Hariçtan Gazel Okuyanlar’a veriyoruz. Hiç olmazsa orada yayınlanıyor. “Hiç yoktan iyidir lan!” diye düşünüyoruz.
Adnan bir ara bensiz İstanbul’a gitti. İste böyle bir düşünceyle Gırgır’a veremediği karikatürlerini Fırt’a vermis. Hariçten Gazel Okuyanlar’da karikatürü yayınlanmış. Divriği’de havasına diyecek yok. O haftanın Fırt’ı elinde ona gösteriyor, buna gösteriyor. Arada bir burnunu çekiyor, gene gösteriyor. Normalde yapmazdık, iş ve özel yaşamı ayrı tutma gayretimizden, dergilerimizi, karikatürlerimiz yayınlansa dahi okula götürmezdik. Adnan dayanamamış, karikatürünün yayınlandığı Fırt dergisini almış okula götürmüş.
Okulda düzenli aramalar yapılırdı. Yukarıda yazdığım gibi gençliğin üzerinde çok ağır baskılar vardı. Sürekli suça itilir ve sonrasında suç aleti aranırdı. Adnan okulda Fırt’la yakalandı. Okul müdürü dergiyi eline almış. Muhtemel kendisi de gizli gizli okuyor olmalı ki hemen, Yavrunuzun Sayfası’nı açmış. Adnan’a dönüp çıplak kadın fotoğrafını göstererek sormuş,
– Bu ney lan?
– Ne ney?
– Bu işte, elimde tuttuğum.
– Dergi, karikatür dergisi…
– Sende ne geziyor, okula niye getirdin?
– O benim işim!
– Ney senin işin?
– Benim mesleğim bu. Bu işi yapıyorum.
Deyince, okul müdüru bizim oraların deyimiyle Adnan’ı ‘ayağının altına alıp çiğnemiş’. Adnan, hiç unutmam büyük bir nefretle söylenerek ve burnunu çekerek çarşıya geldi. Bir kaç gün okula gitmedi. Hoca akranıymış gibi sağda solda küfürler savurdu, meydan okudu. “Erkekse buraya gelsin ulen!” dedi. Hoca çağırdığı yerlere gitmeyince “intikamım acı olacak” falan diye haberler saldı. Biz hiçbirimiz önemsemedik. “Çocuktur, dayak yer” geçer dedik.
Öyle olmadı. Adnan bir gün otobüse binip aramızdan ayrıldı. Daha sonra detayları kendisinden öğrendim. Soluğu direkt olarak Fırt’ta Murtaza’nin yanında almış. Murtaza, Adnan’ı Tekin abi ile görüştürmüş “Abi Anadolu’dan gelen bir arkadaş var. Öğretmeni Fırt okuyor diye hırpalamış” diye randevu almış. Çok gecmedi Tekin abi konuyu Fırt’taki köşesinde Fırt’a Bakış’ta yazdı. Hem de ne yazı… Bir tek isim vermemiş ama dayakçı öğretmeni bir güzel benzetmişti.
Adnan, muzaffer kumandan edasıyla Divriği’ye döndü. Daha sonra bu dergiyi de aldı okula götürdü. “Al uleen!” der gibi, hocanın yüzüne çarpar gibi ortalıklarda dergiyi dolaştırdı. Sınıftaki herkese gösterdi. Okuyan bakan herkes, “Vay lan arkadaş, adamın Bab-i Ali’de yakını var. Bundan korkulur mirim” dedi. Adnan şişindikce şişindi. Konu tekrar müdür beyin kulağına gitti. Müdür bir gün sınıfa tekrar geldi. “Çıkar bakiim lan şu dergiyi!” dedi. Adnan çıkardı, önüne koydu.
Müdür baktı, okudu. “La oğlum, sen uslanmayacan mi? Niye gittin bu olayı anlattın da beni rezil ettin la sen?” diye kükredi ve ikinci kez ‘ayağının altına alıp bir daha çiğnedi.’
Adnan o gün hayatının ikinci önemli dayağını yedi. Karikatürü bırakmadı ama hocanın peşini bıraktı. Hoca da fazla ilişmedi. Dövülmesi gereken çok sayıda öğrenci vardı. Yaşadığımız bütün travmatik olaylar da bize başımızdan geçen felaketleri keyifle anlatabilme yeteneği kazandırdı. Değilse sanırım mizahçıların tamamı akıl hastanelerinde olurdu.
Bir sonraki sayıda Adnan’ın eski Sovyet lider Gorbaçov’la olan münasebeti ve SSCB’nin yıkılış sürecinde etki ve önemine yer vereceğim.
Tekin Aral: Oğuz Aral’ın kardeşi. Gırgır’in kardeş dergisi, bir o kadar popüler olmuş Fırt’ın mizah yönetmeniydi. Abisi Oğuz Aral kadar mizah dergiciliğine emeği geçmiş, gençlere önayak olmus bir ustamız. Saygıyla anıyorum.
Murtaza Gürkan: Gırgır’ın en popüler olduğu dönemlerde, dillerden düşmeyecek mizah yazıları ve esprileri yayınlanmış bir güzel insan. Eşi benzeri zor bulunur biri. Hep anlatılır; kiracısı ödemeyi yapamayınca ona rastlamamak için yolunu değiştiren adam. ‘Kirayı ödeyemedi, beni görünce mahçup olur’ diye kiracısından köşe bucak kaçan eşsiz biri. Gerek önemli bir mizahçı, gerekse bir dost olarak saygıyla anıyorum. Sen de nur içinde yat Murtaza.
Adnan Şahbaz: Bildiğimiz normal Adnan. Türk mizahı ve karikatürü ona çok şey borçlu olmayabilir ama, onun da Allah’a şükür kimseye borcu yok. Gül gibi yaşayıp gidiyor.
Yeni maceralarını bekleyiniz.
Jölenin içinde Deep Purple konseri
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.