34,2452$% 0.28
37,6376€% -0.37
45,0841£% 0
2.921,73%0,22
2.653,23%-0,08
9.109,34%2,37
Teknoloji her gün gelişiyor. Yeni icatlar artık neredeyse şaşırtmıyor. Mars’ın yüzeyine “Azim”le indi mesela insanoğlu… Ben de şöyle bir icat bekliyorum: Vücuda takılacak bir çiple istediğin bütün yabancı dilleri ana dili düzeyinde anlayıp konuşabileceksin. Herhalde ilk deneklerden biri olurdum.
Çünkü anlaşılacağı üzere, en kıskandığım insanlar birden fazla dili rahatlıkla anlayıp konuşanlar.
Benim çocukluğumda yabancı dil eğitimi orta okulda başlardı. Orta okula, 12 Eylül darbesinin ertesi sene gitmiştim. Kazım Karabekir’in, ailesinin içinde yaşadığı köşkün bahçesindeydi okulumuz. Daha doğrusu askerlerin kalması için yapılmış bir binaydı. Askerler gidince orta okula döndürülmüştü. Yıllar içinde binası düzeldi, güzelleşti.
O yıllarda yabancı dil için kura çekilirdi. Öyle duymuştum başka okullara giden arkadaşlarımdan. İngilizce, Almanca, Fransızca yazılı kağıtların olduğu bir torbadan eğitimini göreceğin dili çekmiş oluyordun. Ancak bizim okulumuz yeni olduğu için sadece Almanca öğretmeni vardı. Dolayısıyla seçim falan olmadı. Direkt Almanca derslerimiz oldu. Her zaman ilgi duyduğum bir dersti. Notlarım da iyiydi. Ancak yakından uzağından Almanca’yla haşır neşir olanlar artikel denen şeyin ne zor bir şey olduğunu bilir. Üstelik haftada iki ya da üç saatte, ancak müfredattaki hikayeleri okumayı öğrenebildik. Buna rağmen orta okuldan mezun olduğum yıl gittiğim tatilde Alman bir arkadaş edinmiştim. Bana satranç oynamayı ilk kez o Almanca olarak öğretti. Gördüğüm her şeyin Almanca’daki söylenişini soruyordum. En az üç yıl onunla mektuplaştık. Sonra bitti tabii o dönem. Lisede de Almanca derslerim gayet iyiydi. Yine tatillerde yeni mektup arkadaşları ediniyordum. Ama bir türlü istediğim seviyeye getiremedim.
Üniversitede Almanca hocası, canı isteyince derse gelir, çoğu ders boş geçerdi. Ben de eve gitmektense, İngilizce sınıfının derslerine girer, ne öğrensem kâr der, bir şeyler not ederdim. Tabii ki birkaç kelime dışında bir şey öğrenemedim ama yine de pişman değilim.
Sonra mezun oldum. Gazeteci olarak çalışmaya başladım. Yazı işlerinde, editör olarak. O zamanın bir numaralı gazetesi, isteyen çalışanları için İngilizce kursu açtı binada. Hatta İngiltere’den gelen öğretmenler ders verdi. Ancak hiç temel olmayınca, direkt bir İngiliz’den öğrenmek çok da kolay değildi. Bir şeyler öğreniyordum, ama nerelerde kullanacağım konusunda fikrim yoktu. Buna rağmen ödev olarak bilim kurgu hikayesi bile yazmıştım. Keşke saklasaymışım.
Çalışma hayatının yoğunluğunda bir daha İngilizce ile ilgili bir çalışmam olmadı.
2013 yılında işten ayrıldığımda, oğlum İngilizce derslerine başlayacağı için, ona da faydam olur diye İSMEK’in İngilizce kursuna yazıldım. Öncesinde bir sınava giriyorsunuz, düzeyinize göre A1 ya da A2 sınıfına kayıt oluyorsunuz. Sınavı tek hatayla geçtim. Demek ki, İngiliz hocadan, sandığımdan fazla şey öğrenmişim. A2 sınıfına kaydedeceklerdi ki, “Ben okulda hiç İngilizce görmedim, sıfırdan başlamak istiyorum” dedim. Hoca, “Deli midir nedir?” der gibi baksa da kabul etti. Sıfırdan İngilizce kursuna başladım. Sonra A2 ve B1… İSMEK’lerin Dil Eğitim Merkezleri’nde B2 kursları da var ancak hem saatleri, hem de mesafesi bana uymadığı için devam edemedim. Özel dil eğitim merkezleri de, çalışanlara yönelik kurslar düzenliyor. Ya akşam iş çıkışı saatlerinde, ya da hafta sonları… Telefonla arayıp “Emeklilere yönelik bir kursunuz yok mu?” diye sorduğumda, fiyatla ilgili çekincem var sanmışlardı. “Hayır” dedim, “Saatleriniz bana uymuyor.” O yüzden o kurslara da gidemedim.
Şu anda internette dil öğreten sayfalardan, bildiklerimi unutmamak için tekrar yapıyorum. Bir de filmleri orijinal dilleriyle izleyip içimden tekrar ediyorum. Yazılı bir sohbette, hiç zorlanmadan İngilizce sohbet edebiliyorum. Ancak konuşmalarda, kelimeleri farklı algıladığım için takılıp kalıyorum. İçimden de 40’ından sonra İngilizce bu kadar olur diye kendimle dalga geçiyorum.
Cem Yılmaz’ın dediği gibi “Derdimi anlatacak kadar İngilizce biliyorum”… Derdim ne mi, “Konuşurum ama seni, yavaş yavaş konuşmazsan anlayamam! Ya da istersen yazılı sohbet edelim:)))”
Faruk Bayraktar ile anılarım
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.