34,2384$% 0.26
37,6120€% -0.47
45,0012£% -0.06
2.914,87%-0,02
2.648,11%-0,28
9.109,34%2,37
Özal’lı yıllar. Gırgır’ın en popüler olduğu dönemler. Bir söylenti dolanıyor, “Turgut Özal Gırgır karikatür tiplerini ‘Sigara içmeyin!’ kampanyası için kullanacak” diye…
Oğuz Abi, pazartesi günleri gençleri kabul ediyor. Pazartesileri ortalık yıkılıyor. Ana-baba günü. Karikatürlere bakıyor, fiş yazıyor “Git muhasebeden paranı al…” diyor.
İnanılmaz bir heyecan. O güne kadar kimse gençliği böyle ciddiye almamış. Mahallenin kaportacısında dahi yüzüne bakılıp, iş verilmeyen memleketin gençlerine gereken değeri bu güzel adam veriyor.
Hem de böyle popüler, çok okunan bir dergiye gidiyorsun, bacakların titreye titreye, bu güzel abi yaptığın işi beğenip bir de para ile ödüllendiriyor: “Bir daha çiz… Böyle olmaz!.. Bu adam mı, kadın mı?! Bizim geleneklerimizde bu var mı, Adana’da İETT mi var?!..”
Bir sürü eleştiri yapıyor, ama bir yerde yaptığın işi beğendiği ve sana değer verdiği de belli… Türkiye gençliği coşmus durumda. Herkes Gırgır okuyor. Herkes, çizer olmaya aday. Gençliğe hak ettiği değeri, neredeyse bir tek Oğuz Abileri veriyor.
Divriği, İstanbul arası şimdi de çok uzun sürüyor, yalnız bahsi geçen dönemdeki koşullarda, otobüsle tam 20 saat. Dile kolay. İnsan ömründen bir gün. Evet, arabadan indiğin anda, dışarıyı yadırgıyorsun. Uyum sorunu oluyor. Alışmışsın arabada yaşamaya…
Oğuz Abi, pazartesileri gençleri kabul ediyor. Yalnız Adnan’la (Şahbaz) ben, ayarlayabildiğimiz gün gidiyoruz. Ya otobüs bulunmuyor. Ya araya kaynamak istemediğimiz için (cinlik edip) salı veya çarşamba orada olacak şekilde yola çıkıyoruz. Oğuz Abi de, “Gençler Anadolu’dan gelmiş” diye bizi tabii geri çevirmiyor. Her defasında, sağolsun Mevhibe Hanım haber veriyor, Oğuz Abi bizi kabul ediyor. Hep güler yüzle karşılıyor.
Gene böyle bir gün, Adnan’la salı günü İstanbul’da olacak şekilde yola çıktık. Bu, sadece öyle denk geldiği için değil, yukarıda da yazdığım gibi, “Oğuz Abi bizimle daha fazla ilgilensin” uyanıklığı ile de yapılmış bir çalışmaydı. Divriği’den akşam 18.00 gibi yola çıkıp İstanbul’a 14.00 gibi indik. Yemeden içmeden, koşa koşa Oğuz Abi’nin yanına, “Alayköşkü Caddesi, Cağaloğlu, İstanbul”a vardık.
Pazartesileri yıkılan, gürültü ve kalabalıktan durulmayan dergide inanılmaz bir sessizlik. Mevhibe Hanım Oğuz Abi’ye haber verdi. Oğuz Abi, bizi içeri çağırdı. Belli ki çok meşgul, çok yorgun, bir sürü işi var. Ona rağmen bizi geri çevirmek istemedi. Suratını ekşiterek “Gelin bakalım…” dedi.
Masasının her tarafı boş çay ve ıhlamur bardakları. Arkada küllük olarak kullandığı içi su dolu bir kova. Habire sigara içiyor. Karşısında, Türkiye -fiziki- haritası. Hemen arkasındaki panoda yıllardır kaldırmadığı için artık sararmış, birkaç karikatür orijinali. Biri Akın Çavdarlı’ya ait kurşun işeyen adam… Bu detayları hayal meyal hatırlıyorum.
Oğuz Abi’nin yüzü, babacanlık, ekşime, asap bozukluğu, gülümseme, acıma, gıcık olma, her an kalkıp dövebilme ifadelerini bir arada taşıyor. Ben “Oturun” demesini beklerken, Adnan, hemen bir sandalye çekti, oturdu, ayak ayak üstüne attı. Hiç unutmam, bilekten bağlamalı bir de çantası vardı elinde.
Bu nasıl bir özgüven?! Bu durumlarda bizim oralarda çok söylenen bir söz vardir; “Şaştım kaldım” veya “Kurudum kaldım…”
Sonra “Eee Ooz abi uzun yoldan geldik. Bize çay yok mu?” dedi.
Ben büyük bir şaşkınlıkla bakıyorum. “Lan bu herif koskoca Oğuz Abi ile nasıl konuşuyor?”diye düşünüyorum. Oğuz Abi, sanırım Halil’e haber verdi, “Çay getirin çocuklara” diye.. Bana da “Otur çucuğuuum!..” dedi. Oturdum.
Adnan “Eee, nassın abi, ne var ne yok?” dedi…
Oğuz Abi “N’oolsun be canım, Allaaaa şükür” demedi, “Verin bakalım, hadi, işim var. Ne çizdiniz?” dedi. Karikatürlerimizi gösterdik. Ben hâlâ o ana kadar konuşmuş değilim. Bir yandan karikatürlere bakıyor bir yandan fikrini söylüyorken, Adnan, “Ooz abi, Özal Gırgır’ın tiplerini sigara kampanyası için istiyormuş doğru mu?” deyiverdi.
Ooz abi “İstiyorsa ne olacak? ” dedi ve ekledi: “Evladım, herhangi bir gereksiz tip söyleyeceğine, Avni veya Muhlis ‘Sigara içmeyin!’ dese, daha güzel olmaz mı?”
Adnan “İyi amma, işine gelince ceza, işine gelince karikatür, olur mu eyle şey?” dedi.
Ooz abi: “Evladım devletle hükümeti karıştırmayın!”
Adnan: “Biz karıştırmıyoruz onlar karıştırıyor!..”
Ooz abi: “?!..”
Yine Adnan:
“Zaten bu aralar derginin kalitesi de düştü!”
Koskoca Oğuz Abi tiraj raporlarını çıkarıp Adnan’a gösterdi, “İyiyiz oğlum, satışlar güzel.” dedi.
Adnan, bir iki çizere de giydirdi:
“Çizgilerinin kalitesi düştü, şişiriyorlar” dedi..
Oğuz Abi, baktı, baktı… Ihlamurundan son kalan yudumu aldı. Sigarasından son nefesi çekip, izmaritini kovaya attı. İçeride derin bir sessizlik olduğu için, izmarit kovaya düşünce hoş bir “Cızzzz..” sesi duyuldu. Birden ayağa kalktı, suratını iyice ekşitti, dişlerini sıkarak,
“Eeeeh! hadi s.ktirin gidin lan!.. Sizinle mi uğraşacam!” dedi..
Bende surat kıpkırmızı, utanç içinde kapıdan fırladım. Adnan ardım sıra seğirtti. Merdivenleri nasıl indik bilemiyorum. Hemen, memlekete kesin dönüş kararı verdik. Topkapı’ya kadar hiç konuşmadan yürüdük. Topkapı’ya vardığımızda otobüse binmeden Adnan’ın ağzına yüzüne daldım “Sen, Oğuz Abi’yle ne biçim konuşuyorsun lan yavşak!” diye.
O da direndi: “Ne konuştuysam ikimiz için konuştum yavşak!” dedi.
Memlekete kadar konuşmadık. Sonradan Divriği’de yapacak başka iş kalmayınca, boşluktan tekrar barıştık.
Allah kimsenin başına vermesin, Oğuz Abim nur içinde yatsın. Adnan’ın da kulakları çınlasın. Hatta uğuldasın.
Eşek
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.