34,3029$% 0.38
37,5278€% -0.01
44,8487£% 0.05
2.929,08%1,39
2.657,97%1,08
8.876,22%-0,98
Bir zamanlar şairlerin, yazarların, tiyatro ve sinema dünyasının uğrak yeri olan Krepen Pasajı vardı. En güzel muhabbet orada döner, şiirler önce okunur, duvarlara yazılırdı. Bundan tam kırk yıl önce yıkılmıştı. Bir hatırat daha silinmişti.
İçinizde Çiçek Pasajı’nı bilmeyen var mıdır, bilmiyorum.
Onun arka kapısına gelin ve karşıya bakın.
Çok kadim bir bina ve pasaj görüyorsunuz değil mi?
İşte yazımızın konusu olan Krepen Pasajı orasıdır.
Efendim, kadınlar Çiçek Pasajı’na en şık giysileriyle gelirmiş.
Haliyle erkeklerin paspal olacak hali yok ya.
Onlar da en janti havalarıyla arzı endam ederlermiş.
Lakin yalnızca bedenine değil beynine de de makyaj yapanlar var.
İşte Çiçek Pasajına takılan bu cinsler karşılarındaki Krepen Pasajı’na bir isim takmışlar.
“Sidikli pasaj”
İşte bizim Sidikli Pasaj ile tanışmamız yetmişli yıllara dayanır.
Yazmıştım sanırım, biz hep aynı mekanda içmekten hoşlanmazdık.
Nedir öyle, işe giden pazarcı esnafı gibi aynı yere tezgah açmak?
Sebep bu!
Dolmabahçe‘de maç seyretmişiz.
Canımız salaş bir yerde demlenmek istemiş o akşam.
Duymadığımız mekan adı yok, lakin girmemiş olduklarımız var.
Krepen Pasajı bunlardan biri…
Pasajın büyük kapısından girdik içeri.
Gel gör ki dedikleri kadar var hani.
Başladık pasajın içinde hafif bir yürüyüşe.
Sağlı sollu meyhaneler var ama öyle çağıran falan yok.
Kapılar, pencereler “Burada bir tarih yatıyor babalar” der havasında.
İçimizden “Söylemene gerek görüyoruz” diyoruz. “Mal meydanda!”
Lakin farklı olan bir şey var burada bizi çeken.
Tıka basa dolu meyhanelerden hiç gürültü gelmiyor.
O Çiçek Pasajı’nın, buz üstünde taze ceviz satmaya çalışan esmer delikanlıların sesi yok.
Çiçek satmaya çalışan, her daim saçında kırmızı gül takılı kızın, nedendir bilinmez o acıklı ve ağlamaklı sesi yok.
Garsonların aşçılara “İki porsiyon kavurmam çıktı mı?” şeklinde hesap soruşları yok.
Aşçıların onlara “Patlama bekle. Kıtlıktan mı çıkmış o?” cevabı yok!
Gördük ki huzuru meze yapmıştı Krepen Pasajı, lakin biz hâlâ ana menüde kılçık arıyorduk.
Buraya koymuşlarsa o adı vardır bir nedeni diyoruz.
Bizimki de iş hani. Ulan içeceğimiz bir şişe rakı.
Sanki pasajı satın alacağız anasını satayım.
Tam o sırada pasajın ana kapısından bir adam girdi içeri.
Fötr şapkalı, gayet şık giyimli biri.
Burada değil de sanki Çiçek Pasajı’nda oturmalı duygusu veriyor insana.
O sırada önünde durduğumuz meyhanenin kapısından, aynı onun gibi giyinmiş bir bey dışarı çıkıyor.
Hafif sallanıyor ama belli ki öyle görünmek istemiyor.
Dik durma çabası içinde…
Karşı karşıya geliyorlar.
İlk gördüğümüz beyefendi, fötr şapkasını çıkartarak selam veriyor.
Meyhaneden çıkanın yanıtı da aynı oluyor.
Fötr şapka çıkartılıyor, baş hafif öne eğiliyor, selam verenin selamı alınmış oluyor.
O an birbirimize bakıyoruz.
Biz hiç konuşmadan da konuşuruz.
Sidikli dedikleri pasaj kesinlikle denenmeye değer.
Balığın kılçığını aramaya gerek yok, mutlaka ayıklanmıştır.
O hikayelerini okuduğumuz Sait Faik geliyor aklımıza..
Birazdan Orhan Veli, Çiçek Pasajı’nın yüzüne bakmadan, Krepen’in büyük kapısından içeri girecektir sanki…
Behçet Necatigil içeride mi acaba?
Edip Cansever hangi meyhaneye takılıyor ki?
Kolay meze beğenmeyen, içki içme adabını bilmeyene hokkalı küfür savuran Melih Cevdet hangi meyhanede demleniyor acaba?
Bir kere daha bakıştık.
Kararımızı vermiştik bile. “Hangisine giriyoruz?”
Kapısı eskiden yeşilmiş de şimdi boyaları kalkmış olanı…
Yani kahverengimsi, yeşilimsi…
Uyar mı uyar. Hadi oturalım arkadaşlar. Sohbet gani…
“Oğuz abiye çok güzel bir öykü verdim. Burası Akbaba değil oğlum dedi.”
“Bana yine gereksiz taramalardan kaçın dedi. Tarama var mıydı abi benim çizgilerde?”
“Hadi sıhhatine. Yorulmuşuz bugün.”
Öyle bir hareket yaptı ki…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.