34,2452$% 0.28
37,6376€% -0.37
45,0841£% 0
2.921,73%0,22
2.653,23%-0,08
9.109,34%2,37
1989 Erzincan… Orduevine yerleştiğimde tanıştığım oda arkadaşım Ersin'le uyulması gereken, bence gereksiz kurallar yüzünden eve çıkmaya karar verdik. Birkaç gün içinde, oldukça güzel ve nezih bir sitenin giriş katında, üç artı bir daire bulduk, hemen de taşındık.
Evin tek kusuru duvarlarının ince olmasıydı, özellikle benim odamla yan dairenin yatak odaları bitişikti. Bazen konuşmaları, horlamaları dahi yanımızdaymış gibi duyuluyordu. Bizim seslerimizin de onların taraftan duyulduğunu; ellili yaşlardaki komşumuz bir gün oturmaya geldiğinde “Bak gözüm bizim taraftan çıkardığın her türlü ses oldukça net duyuluyor. Özellikle eve karı-kız getirdiğinde mümkün olduğunca işini sessiz yaparsan ya da salonda halledersen sevinirim. Sizin yaştakilerin matkaplarının devirleri ile benim yaşımdakilerin matkap devri aynı değil, yengenize mahcup duruma düşüyorum” uyarısından sonra daha dikkatli davranıyordum.
Birkaç ay sonra hesaba katmadığımız yakıt ücretleri de masraflara dâhil edildiğinde üçüncü bir ev arkadaşına ihtiyaç duyduk. İlk aklımıza gelen Olcay oldu. Önce kabul etti, eşyalarını getirip yerleşti fakat bir süre sonra “Ben bekâr evinde kalamam, yemek yapıp, bulaşık yıkayamam.Bu işler bana göre değil” diyerek evden ayrılıp tekrar orduevine yerleşti. Bizimle olan birlikteliğini de sürdürdü. Hafta sonları mutlaka gelir gazete dergi okur, film izler, biralardık.
Bir gün iş yerindeki odama gelip “Abi orduevinde su tesisatlarının yenilenmesi yüzünden sular üç gündür akmıyor, leş gibi oldum sizde banyo yapabilir miyim” diye sordu, mesainin bitmesine az bir zaman vardı “Hadi gidelim, benim de zaten canım sıkılıyor” diyerek nizamiyeye doğru yürümeye başladık.
79 model sarı renkli şahin görünümlü 131'ime binip eve gitmek için yola çıktık.
Eve gelince banyoya girip şofbeni yaktım. Müzik setine o yıllarda ve şimdi bile dinlemekten büyük haz duyduğum Dire Straits’in kasetini koydum, müziğin sesini de biraz artırıp mutfakta aperatif bir şeyler hazırlamaya koyuldum.
O ise banyoya girdi, bir süre sonra çalan kaset bitti müzik sesi kesildi ve fakat derinden inleme sesleri gelmeye başladı. Yan komşuda hasta biri mi var diye düşünüp önemsemedim. Derken; banyo, şofben, Olcay üçlüsü bir anda beynimin duvarlarında gidip gelmeye başladı.
Banyo kapısına koşup seslendim, yanıt alamadım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde buharlar arasında yerde bir çocuk kadar küçülmüş yatıyordu. Ağzı, yüzü salya içindeydi. Kollarından tutup salona sürükledim, evin tüm pencerelerini açtım, dudaklarına eğilip defalarca suni teneffüs yaptım. Birkaç dakika ya da saat veya yıl, hatta asır kadar sonra öksürmeye başladı. Kilotunu giydirip kucakladığım gibi evden dışarı taşıdım, kapının önünde oynayan çocuklardan yardım etmelerini istedim. Arabanın kapısını açtılar, arka koltuğa yatırdım ve ömrümün en uzun yolculuğu olan evimize bir kilometre mesafedeki sigorta hastanesinin acil servisine korna sesleriyle götürdüm.
Doktorun hemşirelere "Kızlar böyle temiz bir hasta her acile nasip olmaz" esprisi olayın benim acımdan büyük ama başkaları için sıradan bir durumdan öte bir anlam taşımadığının açılımıydı. Yapılan müdahalelerden yaklaşık bir saat sonra gözlerini açtı. Eliyle kilotunu kontrol etti, bana dönüp sert bir bakışla “ters giydirmişsin" dedi. Yaşantımın hiçbir evresinde hayata dönmesinin müjdesi olan "ters giydirmişsin" şeklinde terslememden duyduğum mutluluğunu hiçbir zaman, hiçbir şeyden duymadım.
İki yıl sonra tayinlerimiz çıktı. Herkes farklı bir şehre dağıldı, birkaç yıl sonra evlendiğini, çocuğu olduğunu bildirdi, koptuk.
Yıllar sonra geçmişte yaşayan yanım, alkolün verdiği rahatlıkla yönetimimi ele geçirip, eskide kalan tüm dostları aratıp hasret gidermeme sebep oldu.
Sesi üzüntülüydü sordum anlattı. Eşi parkta kadınlarla kendi aralarında konuşurlarken, çocuklar da oyun oynuyorlarmış. Oğlu bir metre derinliğindeki süs havuzunun içine kafası üstü düşüp çırpınmaya başlamış. Kadınlar koşup çıkartmışlar ama onlar yetişene kadar beynine oksijen gidişi olmadığı için bir ay bitkisel hayatta kalmış ve beş yaşındaki çocuklarını kaybetmişler.
Sonra… Kendisinin şofbenden zehirlenmekten kurtulup hayatta kalmasının diyetini oğlu mu ödedi diye aklıma o kahrolası düşünce gelip oturur…
Ki… Teyzemin kocası Murat eniştenin yirmibeş yaşında trafik kazasında ölen oğlu Tolga için söylediği "Tolga’yı beş yaşında elektrik çarpması sonucu ölen kızımın acısını unutmak için yaptık ama Tanrı benim işime karışmayın der gibi aldı elimizden" sözleri…
Tanrı ile gizli bir sözleşmenin olabileceği olasılığını beynimde hep canlı tutmuştur…
(2005)
Saçma salak anılar
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.