38,8350$% 0.07
43,7626€% 0.1
51,9736£% 0.14
4.093,13%1,58
3.277,49%1,49
9.514,01%-1,60
Çook eskiden çok, ta gençlik yıllarımdan, o bulanık anıyı anlatmak isterim. Uzun zamandır Amsterdam merkeze gitmiyordum. Bir randevu vesilesi ile gitmem gerekti. Randevu saatindan önce gidip şaane bir kafeye oturdum, şehirle hasret giderdim. Yeni açılmış bu güzel kafede kanal kenarı bir yere oturup uzun uzun şehri seyrettim, kanallara baktım.
İçimden “Lan bi kısım sosyal sorunlarımız olmasa çok şaane bir şehirde yaşıyoruz valla!” dedim. Sonra döndüm “İnsanın yaşadığı şehri seviyor olması da daha bi şaane lan!” deyip yanımda kimse olmadığından düşündüklerimi kendi kendime onayladım.
“Haklıyım valla azizim!” dedim.
Garsonu çağırdım güzelinden bir ‘Douwe Egberts’ kavesi ısmarladım. İçerken de gereksiz yere bir sürü mutluluk neyin yaşadım. Uzatmıyım randevu saatine yakın garsona el ettim, havada yazı yazar gibi yapıp hesabı istedim. Genç çocuk zaten hazırlamış olduğu hesabı elinde ‘kartlı ödeme’ aletiyle birlikte getiriverdi. Cüzdan kullanmadığımdan cepten bir 5 lira (euro ama Türkler lira der) uzattım.
“Üzgünüm nakit kabul edemiyoruz. Sadece kartla ödeyebilirsiniz!” dedi. Banka kartımın yanımda olmadığını fark ettim ve ödeme şekline itiraz etme gereği duydum. Nakit ödeme konusunda ısrarcı davrandım.
“Kusura bakmayın uygulamamız böyle!” dedi.
“Olur mu lan böyle saçmalık!” dedim.
Diretti!
“Patronu çağır!” dedim. “Benden baska kimse yok. Olsa da fark etmez politikamiz bu, ayrıca nakit için kasamız yok!” dedi. Söyledikleri “Boşuna çırpınma burada kimse seni duyamaz, ikimizden başka kimse yok!” der gibi geldi kulağıma.
Direndim. “Vermeden giderim lan!” dedim. “Emniyeti bilgilendirmek zorunda kalırım!” dedi. Darlandım, bunaldım. Ne yapacağımı bilemedim. ‘Yiyip içtiklerini beleşe getirmeye çalışan müşteri durumuna düşmüş’ gibi hissettim kendimi.
Bir de çocukluğumda Kırksekizler’in pastanesinde dondurma yedikten sonra babamın verdiği harçlığı düşürdüğümü fark ettiğimde böyle kötü hissetmiştim kendimi.
Yola baktım. “Birdenbire bıraksam her şeyi kaçsam” diye duşündüm. Baktım oğlanın bacakları uzun. “Yakalar bu beni, rezil olurum lan sonra” diye düşündüm.
Türkiye’ye kesin dönüş yapmayı bile aklımdan geçirdim. Baktım olacağı yok, alttan almaya karar verdim. Amsterdam Üniversitesi’nde öğrendiğim bütün güzel Hollandaca sözcükleri buldum, yanyana sıraladım. Güzel cümleler kurdum. “Ağamsın, paşamsın” dedim.
“Senin kadar oğlum var lan benim, keranacı ehe ehe ehe! Ben de her zaman senin gibi garson olmak isterdim, şansım yaver gitmedi” falan diye bir bir dil döktüm, gönlünü almaya çalıştım.
Ağlama noktasına varmadan halime acıdı “Taam uzatma da ver parayı” dedi. 5 euroyu uzattım, cebinden çıkartıp kendi banka kartıyla ödemeyi yaptı. Nasıl rahatladım, nasıl rahatladım. Üzerimden ağııır bir yük kalktı.
Neredeyse boynuna hotlayacaktım mutluluktan. Kahve 3 euroymuş iki eurosunu da bahşiş verdim o sevinçle. Uçar gibi oradan uzaklaştım.
Meğer şehirde bir sürü yer bu uygulamaya geçmiş, araştırdım öğrendim. Şu an hâlâ heyecanlıyım. Nedenini de bilemiyorum. Sonuçta kahve içip parasını ödedim.
Nebleyim lan işte!
Mizah dergilerini okuyalım! Yaşasın mizah!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.