DOLAR

34,3054$% 0.31

EURO

37,5445% -0.07

STERLİN

44,9573£% 0.06

GRAM ALTIN

2.925,56%1,27

ONS

2.657,00%1,05

BİST100

8.876,22%-0,98

Akşam Vakti a 18:39
İstanbul HAFİF YAĞMUR 20°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

15 yaşımdan gelen mektup

ad826x90
ad826x90
ad826x90

Dıt… Dıt… Dıt…
Alarmın beyin yakan sesini duyuyorum ama kalkıp susturacak gücüm yok. Çünkü başımı kaldırmaya çalıştığım an oda dönüyor. Ya da oda değil, başım dönüyor. Ağzımın içi talaş kaplıymış gibi. Yutkunmak bile öyle zor ki… Ama kapatmazsam bu alarm susmayacak. El yordamıyla yanımdaki şifonyerin üstünde telefonu aradım. Birkaç şeyi yere düşürsem de telefonu buldum. Alarmı susturmayı başardım. Bütün bunları tek gözümle yapabilmiş olmam büyük başarı. Neyse ki hafta sonu… Alarmı sadece bütün gün uyumamak için kurmuştum. Böyle olmamın sebebi ise dün geceki doğum günü partim.
30’dan önceki son duraktayım. Bugün 29 yaşına girdim. Ve bu gece ailemle kutlayacağım için işten kızlarla dün gece dışarıda kutlayalım dedik. Artık 29 yaşındayım. Her gün ayaklarımın geri geri gitmesine rağmen gitmek zorunda olduğum bir işim var. Sayıca çok fazla arkadaşım var. Ama doğum günümü kutlamak için üç tanesini tercih ettim. Çünkü onlar gerçek dostum. Başlangıçta içmeyi düşünmüyordum bile. Ama sahnede çalan şarkılar içimi acıttıkça, “şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler” dedikçe şarkıcı, bir kadehten bir şey olmaz diyerek başladım. Sonra şarkılar daha acıklılaştı, ben de daha fazla içtim. Sonuç feci bir baş ağrısı ve dönmesi… Susuzluk hissi.
Bu akşam annem, babam ve kardeşlerimle kutlayacağız doğum günümü. Ama orada acıklı şarkılar çalmaz. O yüzden içmeme gerek olmaz. Şu önümüzdeki birkaç saati atlattım mı tamamdır.
Baş dönmem azalınca sade bir kahve ve sağlıklı ama az bir kahvaltıyla kendime gelebildim. Tabii ılık bir duşun katkısını da inkar edemem.
Akşam çekilen telefonumdaki fotoğraflara göz gezdirirken çocukluk albümlerime bakmaya karar verdim. Doğduğum günden itibaren tüm özel anlarımı görmek istedim. O günlere gitmek yine hüzünlendirdi beni. Ama bu kez içmedim. Hazırlanıp babaevime doğru yola çıktım.
Eve vardığımda coşkuyla karşılandım doğum günü çocuğu olarak. Ağabeyim ve eşi, ikiz yeğenlerimle gelmişler. Kız kardeşim zaten annemlerle yaşıyor. Üniversiteye gidiyor. Yani bütün ailem karşımda. Önce güzel bir yemek yedik. Hayatımda neler olduğunu anlattım. Tabii ki onlara işimden ne kadar nefret ettiğimi (işimden demeyelim de, işyerimden) anlatmadım.
Ailemin gaz vermesiyle iktisat fakültesi okudum. Şimdi de büyük bir holdingin muhasebe departmanındayım. Hem üst yöneticilerden hem de benimle aynı bölümdeki insanlardan mobbing görüyorum. Sesim çıkmadığı için de bu mobbing her geçen gün artıyor. Bazen şeytan diyor ki, topla iki üç parça eşyanı çek git. Ama sıfırdan her şeye başlamak zor geliyor.
Ben bütün bunları düşünürken masaya pastayı getirdi annem. Şu sayı şeklindeki mumlar iyi ki çıkmış. Yoksa 29 adet mumla pasta görünmeyecekti. Mumlarımı üfledikten, hediye paketlerimi açtıktan sonra içimi yine hüzün bastı. Kız kardeşimle paylaştığım genç kızlık odama geçtim. O zamanlar okuduğum kitaplara bakarken eski günlüğümü buldum. Hızlı bir şekilde sayfaları karıştırırken içinden bir mektup düştü.
15 yıl önce, 30 yaşındaki halime yazdığım mektup. Öğretmenimiz kompozisyon dersinde vermişti bu konuyu… “15 yıl sonraki kendinizi nerede görmek istiyorsunuz, sizce ne yapmış olabilir, ona en samimi duygularınızla bu mektubu yazın” diye… Ne severdim o öğretmenimi… Sonra açıp mektubu okumaya başladım.
“Merhaba yetişkin ben… Umarım 30 yaşında, yüzümdeki sivilceler geçmiş, dişimdeki teller çıkmıştır.” Güldüm… Doğru tahmin! diye dalga geçtim kendimle… “Umarım, annem ve babamın her zaman çevrene saygılı ol, sana kötü bir şey söyleseler bile sen kötü bir şey söyleme. Sen doğru bildiğini yapmaya devam et nasihatını hayatımın bir yerinde, kendini ezdirmeyi bırak artık’a çevirebilmişimdir. Çünkü okulda benden daha tembel ve aptallar tarafından ezilmekten bıktım.”
Bu cümleyle gözümden iki damla yaş düştü. “Ne yazık ki, dedim içimden, hala ezmeye devam ediyorlar. İşin kötüsü önemsemiyormuş gibi yapsam da önemsiyorum. Hem de çok.”
15 yaşımdaki halimin yazdıklarını okumaya devam ettim: “Yazı yazmayı çok ama çok seviyorum. Umarım 30 yaşındaki işim yazmakla ilgilidir. Ya bir gazeteci olmuşumdur, ya da yazar. Tamam çok satmasa da yazdıklarım, umarım yazmaya devam etmişimdir.”
Gerçekten de yazmayı çok severdim. Küçükken kendi masallarımı kendim yazardım. Hayal gücümde dolaşıp duran her şeyi yazmayı severdim. O masalları yazdığım defterler hala bu odada. Yatağın altındaki kutuda. Ve ben üniversitede iktisatı seçtiğimde yazmayı bıraktım. Sayılarla, hesaplarla uğraşırken yazma yeteneğim de beni terk etti.
Mektup şöyle devam ediyordu: “Evlenip evlenmediğini bilmiyorum 30 yaşındaki halim. Çünkü hayallerimdeki gibi insanların gerçek hayatta olmayacağını düşünmeye başladım. Beni anlayabilecek, benimle alay etmeyecek insanlar yok. O yüzden yalnız yaşıyor olabilirsin.”
İşte bunu bilmişim, diye düşündüm. Geçmişteki ufak tefek flörtlerin hayal kırıklıkları büyüyünce yalnız olmayı seçmiştim. Ancak asıl hayal kırıklığını ben kendime yaşatmışım. Hiçbir hayalimi gerçekleştirememişim.
Mektup şöyle bitiyordu: “Umarım her şeye rağmen mutlusundur. Mektubumu biraz depresif bulabilirsin. Ama ne de olsa ergenlikten yazıyorum bunu sana… Ve umarım sen kendine güvenen, mutlu olduğu işi yapan, kendisini mutlu eden insanlarla çevrili bir yetişkin olmuşsundur. Görüşmek üzere…”
Mektup üzerime dökülen bir kova soğuk su etkisi yarattı bende. Silkelendim. Kendime geldim. İçeri gittim. Ailemle sohbet ettim. Eskilerden konuştuk. Onlara “İktisat okumasaydım eğer yazı yazmayı isterdim. Hep istemiştim” dedim. Şaşırdılar. Annem “Yazmayı hep severdin. En iyi dersindi, ama meslek olarak isteyebileceğin hiç aklıma gelmemişti” dedi. Ben hep içime içime konuşmuşum demek ki! Kendime bile itiraf edememişim istediğim şeyleri… Beni mutlu edecek şeyleri.
O an bir karar verdim. Yazı yazmayla ilgili eğitimlere katılacaktım. Ve hemen her konuda yazmaya başlayacaktım. İşte de kendimi ezdirmemek için farklı davranacaktım. Ensesine vur, lokmasını al zamanları bitmişti artık! Bu da kendime yeni yaş hediyesi olacaktı.
İyi ki 15 yıl önceki “ben”le karşılaştım diye düşündüm. Yoksa ne istediğimi bilmeden bir ömür harcayacaktım…

ad826x90

ad826x90

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Tanımak aslında ne?

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.