33,9106$% -0.23
37,5985€% 0.34
44,5657£% 0.46
2.783,52%1,43
2.551,85%1,61
9.521,04%1,08
Lunapark… Çarpışan arabaları, korku tünelleri, dönme dolapları, atlıkarıncaları, zincirli salıncakları, dev balerinleri ile çocukların ve ruhu çocuk kalanların en sevdiği mekanlardan biri. Ama ben lunaparkları da içindeki oyuncakları da hiçbir zaman sevmedim. Lunaparklarla ilişkim fobiye yakın.
Öncelikle küçükken o çarpışan arabaları hep anne babamız kullanırdı. Biz yanda sadece çarparken öne arkaya savrulurduk. Direksiyona ehliyet sahibi olup gerçek otomobil kullanana kadar oturamadım desem yeridir. Dönme dolapları da sevmem. Hep gerilim filmlerinde en tepede mahsur kalma sahneleri gelir aklıma. Zincirli salıncak ve dev balerine hiç binmedim. Ama zaten normal salıncakta bile midesi bulanan biri olarak herhalde hoşlanmazdım.
Korku tüneline küçükken değil de yetişkin olduğumda Paris’teki Disneyland’da girmiştim. Bindiğimiz araç bozulunca sinir bozucu bir hal almıştı. Korku değil de, kapana sıkışmışlık hali. Ha ona da oğlumu yalnız bırakmamak için mecburen girmiştim zaten. Yine Disneyland’da korku tüneli şeklinde hazırlanmış bir yerde roller coster’a binmiştim. Kapalı alan. Etrafta Kayıp Balık Nemo karakterlerinin görüntüleri üç boyutlu olarak çıkıyor karşına. Ama her yer karanlık. Ve ben tek başına oturduğum o aletle bir anda 90 derecelik bir açıyla kendimi aşağı uçarken buldum. Kocaman kadındım ama çığlık ata ata bitirdim turu. Bitmek bilmedi bana o birkaç dakika. İndiğimde elim ayağım titriyordu. “Bundan sonrakilere ben binmiyorum, siz baba oğul binersiniz” dedim. Ben dışarıda onları bekledim. Düşün Disneyland’a gitmişsin ve oradaki oyuncaklara binmek istemiyorsun. Binince kalbin sıkışıyor. Anlatınca komik tabii.
Bir de yıllar önce AVM’lerdeki 5, 6, boyutlu sinemalardan birine oğlum eğlensin diye girmiştim. Ortam karanlıkken öndeki büyük ekrana roller coster’daymış hissi veren görüntüler geliyor. Altında oturduğun uzun sandalye ileri geri sallanıp duruyor. Üstüne dalgalar geliyormuş gibi sesler. O düşme hissinden midemle kalbim yer değiştirmişti. Oğlum yanımda kıkır kıkır gülerken ben “Çıkarın beni” diye bağırıyordum. Allahtan sadece üç dört kişiydik de fazla rezil olmadım diyordum ki, çıkışta kameralardan dışarıya yayın yapıldığını gördüm. Büyük ihtimalle orada çocuklarını bekleyen büyükler beni kahkahalarla izlemiştir. Ben mi? Ben bir daha o AVM’nin yakınından bile geçmedim.
Acaba bu konuyla ilgili olarak psikoloğa gitsem, olayın nedenini bulmak için çocukluğuma iner mi? Belki… Şimdi aklıma geldi de, çocukken tatil dönüşü ne zaman İzmir’e uğrasak fuar zamanına denk gelirdi. Otelde tam uyku moduna geçmişken benden dört yaş küçük kardeşim ağlayarak lunaparka gidelim diye tuttururdu. Uyku modundan çık, giyin, arabaya bin, fuara git, lunaparka yürü. Orada sırada bekle (Hep de çok kalabalık olurdu), kardeşin tek kalmasın diye mecburen sen de hepsine bin. O bir kere daha binmek isteyince sen de mecburen yine bin o oyuncaklara… Belki de fobimin nedeni o günlerde saklıdır.
Bu yazıyı yazarken bile o oyuncaklara binmişim gibi başım döndüğüne göre, lunapark sevgimde(!) bir değişiklik yok. Neyse ki oğlum da büyüdü ve hiçbir zaman lunapark hayranı bir çocuk olmadı. Allah dağına göre kar veriyor diye boşuna dememişler.
“Beşinci Çocuk” ve annelik
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.