33,9008$% 0.03
37,6352€% -0.04
44,6724£% -0.16
2.809,88%0,81
2.577,74%0,76
9.685,49%1,73
İlkokul 5’inci sınıftayım. Okulun son günleri. Stres altındayım. Anadolu Liseleri sınavını kazanmaya programlanmışım. Kazanırsam hayat değişecek. Ya kazanamazsam? Bilemiyorum.
İçimi kıpır kıpır ettiren bir şey var diğer yandan. 1982 Dünya Kupası. Bir öncekini de izlemişim ha! 1978’i de hatırlıyorum. Rensenbrink’in finalde direkten dönen topunu unutmuş değilim. Ama şimdikinin farkı var. Artık daha çok anlıyorum futbolu. Bir kere ofsaytı çözmüşüm.
Hürriyet alıyoruz gazete olarak eve. Bir cumartesi sabahı heyecanla gazete almaya çıkıyorum. Neden ben? Çünkü o gün Hürriyet, Dünya Kupası’na katılan takımların oyuncularını forma numaralarıyla veriyor ek olarak.
Sokağın köşesindeki Faik Bakkal’a gidiyorum. En yakın bakkal o. İçeri giriyorum. Hürriyet istiyorum. Parayı uzatıyorum ve gazeteyi alıyorum. İçine bakmıyorum gazetenin. Gayet disiplinli bir şekilde eve geliyorum.
Geliyorum da… Gazeteyi açıyorum. Ortada bir ek falan yok. Gazetenin her yerine bakıyorum. I-ıh. Hemen bakkala geri gidiyorum. Lakin öğreniyorum ki ek ona gelmemiş.
Kaldım mı ortada? Gazete evde. Cebimde para yok. 11 yaşında hayatımın ilk ve son sahtekarlık planını yapıyorum. Ocean’s Eleven falan hak getire.
Biraz daha ilerideki diğer bakkala uzanıyorum. Annemin gelip oradan sabah gazete aldığını ve içinden ek çıkmadığını Oscarlık bir performansla anlatıyorum bakkala. Bir bana bakıyor, bir düşünüyor. Sonunda çocuk halime dayanamıyor ve bir gazetenin içinden eki çıkarıp veriyor.
1982 Dünya Kupası’nın ilerleyen bölümünde yazlık yoluna düşüyoruz. Sitenin gazinosuna o zaman evlerde ender görülen renkli televizyon gelince heyecan farklı bir duruma geliyor.
Çeyrek final gruplarında Brezilya ile İtalya karşı karşıya geliyor. Muhtemelen gazinoda yüzde olarak 95-5 Brezilya üstünlüğü var. Ben de çoğunluktayım. Çünkü Tele Santana’nın Brezilyası futbolla sanatı iç içe geçiriyor. Samba dansının saha içi versiyonunu sunuyorlar. İtalyanlar ise kazanmadan tur atlamışlar, ikinci grupta Arjantin’i yenmişler. Beraberlik Brezilya’yı yarı finalist yapıyor.
Tarihi maçta Paolo Rossi’nin 3 golü var. 3-2 kazanan İtalya. Hepimiz şaşkınız. Ağlamaklıyız. Sanırsın Rio’da topluca maç izlenen bir kafedeyiz. Gazinoda herkesin yüzü düşmüş. Bir baktım 4 yaşındaki kuzenim Cengiz ve bir yaşıtı koşturuyorlar. Bir şeyler söylüyorlar. Anlamaya çalışıyorum. Sonunda çözüyorum. “Antalya” diyorlar. Niye Antalya? İtalya’yı Antalya anlamışlar da ondan. Hayal kırıklığını gülerek atıyoruz üzerimizden. Ama şunu öğreniyoruz. Futbol peşin hükümlerle izlenebilen bir oyun değil.
1986 Dünya Kupası. Heyecan yine çok ama çok büyük. Bu kez gece 1’de başlayan ve 3’e doğru biten maçlar da var. Büyüdüm ya oturup seyrediyorum.
Bir de gece 9 maçları var. Zavallı futbolcular biz rahat seyredelim diye Meksika’da öğlen sıcağında oynuyorlar. Çeyrek finalde İngiltere ile Arjantin oynuyor. Açıkçası kafam karışık. Bir yandan Maradona’nın yaptıklarına bayılıyorum. Diğer taraftan Kral Kupası finalleri, Süt Kupası finalleri derken İngilizler’e de sempatim var. İkisi de tur atlasa razı olacağım yani.
İkinci yarının başlarında Arjantin gol atıyor. Babam ilk anda, “Gol değil” diyor. Ben de, “Rakipten geldi ofsayt değil” diyorum. Israrla, “El el” diyor. Hakem golü vermiş. İngilizler itiraz ediyor. Sonrasında tekrar geliyor. Evet eliyle atmış. Babama dönüp bakıyorum. Kimsenin görmediğini görmüş olmanın havası da var tabii.
Sonrasını biliyor herkes. Maradona’nın tarihi slalomu ve Lineker’in golü. Tunuslu hakem Ben Nasır’ın adını kaç kişi hatırlıyor bilemem ama Tanrı’nın Eli unutulmayacak hiçbir zaman.
1990 Dünya Kupası finalleri. Gelişim Spor dergisinde stajyer olarak çalışıyorum. Finaller öncesinde derginin enerji küpleri Sotiri Konomi ve Emrah Kayalıoğlu bir toto hazırlıyor. İlk tur maçlarına skor yazıyoruz. Skoru tam bilirsek 3, kazananı bilirsek 1 puan alıyoruz. Hepimiz iyi biliyoruz ya atıyoruz kafadan sonuçları.
Turnuvanın açılış maçı son şampiyon Arjantin ile Kamerun arasında. Maradona 4 yıl öncenin bir tekrarını yaşatmak istiyor. Kamerun takımı 8 yıl önce kaybetmeden elenen bir takımdı. Fransa Ligi’nden birçok oyuncuları var. Ama Maradona ve arkadaşlarından puan almaları bize pek mümkün gelmiyor. Dedim ya çok biliyoruz.
Caniggia, maçta harikalar yaratıyor. İki Kamerunlu futbolcu, pek de yumuşak sayılmayacak fauller yapıyorlar Caniggia’ya. Kayserisporlu Jean Kana-Bıyık’ın babası Andre de atılan 2 futbolcudan biri. Fransız Michel Vautrot dünyanın en iyi hakemi. O ne diyorsa doğrudur.
Lakin Andre’nin kardeşi Omam’ın kafası Pumpido’nun dizine çarpıp ağlara gidiyor. Hadi bakalım! Maç bittiğinde herkes şaşkın. Sabah dergiye gidiyorum. Duvara asılı kağıda bakmadan önce rahatım. Kim bilebilir ki Kamerun’un kazanacağını? Bakıyorum herkes Arjantin’e oynamış. Güzel! Ne var ki altlarda bir yerlerde 0-1 görüyorum. Gözlerimi ovuşturuyorum. Görüntü aynı. Genel Yayın Yönetmenimiz Hıncal Uluç’un artık efsaneleşen (o dönem gencecik bir kız) sekreteri Yasemin Sayın. Bir tek o bilmiş hem de skoruyla bilmiş. Bundan bir kıssadan hisse çıkarmak lazım mı bilmiyorum ama futbol tahmin edilebilir bir spor değildir diyelim.
1994 Dünya Kupası. Kardeşim ve bir arkadaşımla birlikte güneyde bir tatil köyündeyiz. Kalanların yüzde 80’i Alman. Gerisi ise Türk ve Avusturyalılar arasında paylaşılmış. Gündüz eğleniyoruz. Gece Dünya Kupası var.
Büyük televizyon salonunda Almanya-Bulgaristan çeyrek final maçı var. Almanlar, tribünleri doldurmuş gürültü yapıyor. Kalanlar Bulgaristan’ı tutuyor ama çaktırmıyor. Matthaeus’un penaltı golüyle Almanlar rahatlıyor. Salondaki neşe katsayısı arttıkça artıyor. Derken Bulgarlar bir serbest atış kazanıyor. En iyi barajları kurma konusunda uzman olan Almanlar zor gol yer derken Stoichkov imkansız gibi görünen bir vuruş yapıyor. Top ağlarla buluşuyor. Sessizlik sırasında birkaç Avusturyalı’nın sandalyelerine güçlü bir şekilde vurmaları gözden kaçmıyor. Hemen ardından Letchkov’un kafa golü geliyor. Yanımdaki sakin Alman bile bu oyuncunun kendi liglerinde oynamasından dem vuruyor. Türkler seviniyor ama içlerinden. Avusturyalılar ise mutluluk sarhoşu.
O gece animasyon ekibi ne yapsa nafile! Almanlar somurtuyor. Ne gülüyorlar ne alkışlıyorlar. Bir gün sonra top oynuyoruz Avusturyalılarla. Karışık takımlar var. Kim gol atarsa Avusturyalılar isim takıyor: Stoichkov, Letchkov diye.
Veganlık iyi ama çevresi kötü
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.