DOLAR

34,2253$% -0.01

EURO

37,1269% 0.07

STERLİN

44,6488£% 0.24

GRAM ALTIN

2.979,02%0,11

ONS

2.707,86%0,13

BİST100

8.946,13%0,95

İmsak Vakti a 06:08
İstanbul AÇIK 15°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Ebru Sungur yazıyor: “Bir an”

ad826x90
ad826x90
ad826x90

Yaşadığını, kafatasının kemiklerini birbirinden ayırırcasına şiddetli ağrıyı duyumsayınca anladı. Yazın çoktan bittiğine bir türlü ikna olmayan güneş, mızrağını fırlatmak için bu sabah onu seçmişti. Bir elini gözüne siper ederek diğer eliyle az ötedeki perdeye uzanmaya çalıştı. Parmaklarının ucuyla tuttuysa da yatakla duvar arasına sıkışmış perdeyi kımıldatamadı. Dengesini kaybederek yere düştü.

ad826x90

“Ölmeye çalıştığımız gecelerin sonunda güneş bize inat daha parlak doğuyor. Bize inat değil, bizim için doğan güneşlere ne zaman uyanacağız?”

Söylenerek düştüğü yerden kalkmaya çalıştı. Beyninin yerine dolmuş olan cıva hareket etmesini engelliyordu. Bir gayretle bedeninin üst kısmını döşemeden kopardı. Dizleri yerde olduğu halde başını yatağın kenarına dayadı ve kollarıyla örttü.

Birden dizlerini koyduğu döşeme, başını dayadığı yatak, yatağın ayakucundaki elbise dolabı, duvarlar, tavandan sarkan avize, her şey sarsılmaya başladı. Deprem!?. Bütün odayı zangır zangır titretirken kendisi, acı çektirdikleriyle alay edercesine sabit duran çalar saat kalkma zamanını haber veriyordu.

ad826x90

Saate bir şey atmak istedi. Ama atacak şeyi bulmak için gözlerini açamadı. Sabırla saatin mola vermesini bekledi. Bütün gücünü topladı. Ses kesilir kesilmez saati kaptığı gibi üstündeki düğmeye bastı. Görevini yerine getiren aleti sehpanın üzerine bıraktı. 

ad826x90

Yere saçılmış dergilere, gazetelere, bira şişelerine basıp düşmemek için ayaklarını sürüyerek açtığı yoldan yürüdü. Musluğu çevirdi, ellerini altına uzattı. Suyun ıslaklığını değil, sadece soğukluğunu hissediyordu. Kafasının içinde akşamdan kalma biri, onun yüzüne doğru çarptığı su damlalarından kendini sakınırcasına arkaya, sağa, sola kaykılarak içki kadehini sıkı sıkı tuttuğu elini havaya kaldırıp nutuk atıyordu:

“Asıl sorun ölmeye çalışmak durumunda… Yaşamak bin türlü acı verse de bir türlü ondan vazgeçememekte asıl sorun. Ölmeye çalışmak, içinde kararsızlık, yalan ve ikiyüzlülük barındıran bir fiil. Aynı şekilde vicdanen onaylamadığın bir yaşamı sürdürmek de öyle… İşte bu yüzden ölmeye çalıştığımız gecelerin sonunda inadına parlayan, insanı gözlerinden yakalayıp sarsan güneş bu kadar etkili oluyor. Çünkü, ‘İşte yine yapamadın. Çünkü yapmak istemedin. Rezilce de olsa bir nefes daha almak istedin’ diyor. Diyor ve haklı!”

Beynindeki ayyaşı duymamak için kafasını buz gibi suyun altına soktu. Midesinin yükselip ağzına kadar geldiğini hissetti. Kustu. Sabaha karşı içtiği son şişe, safrayla birlikte lavabodan aşağı akmıştı. “Ziyan oldu” diye düşündü.

Rahatlamıştı.

ad826x90

Duş… Elbise dolabının önünde birkaç dakikalık karar verme anı… Giyinme… Neredeyse motor hareketlerle yaptı bu işleri. Kapıyı kilitlerken saate bir şey atma isteğinin üzerinden on yedi dakika geçmişti. Kendisini işyerine götürecek servis aracına bindiğinde ise yirmi üç dakika… Sabah trafiğinin dur kalklarına aracın havasızlığı da eklenince gözkapakları ağırlaştı. 

“Ölümü övmüyorum, özlemiyorum. İstemediğin bir yaşamı sürdürmekten vazgeçmekle ölümü yüceltmek birbirinden farklı. ‘İstemediğin yaşamı bırakmanın tek yolu ölmekse…’ diyorum. ‘Hayat her zaman ve her şeye rağmen yaşamaya değer’ klişesini reddediyorum. İnsan istemediği bir hayattan vazgeçebilmeli, bunun yolu ölüm bile olsa. Ve fakat bütün bunları böyle düşünen kafayı taşıyan beden, ölmemeye programlanmış. Çelişki burada.”

Şu ayyaş bir susmadı ki uyusun… Gözleri kapalı, çaresizce dinledi onu. Sonra aklına geldi. Gözlerini açsa belki susardı. Açmasıyla da çaprazında oturan kişiyle göz göze geldi. Kendisine bakarak gülümsüyordu:

“Bir şey söylediniz gibi geldi. Ama baktım uykunuzda konuşuyorsunuz.”

“Ya dalmışım” diye geçiştirdi. “Bir bu eksikti” diye düşündü, “Şimdi bunu en az iki gün konuşurlar iş yerinde.” 

ad826x90

Pencereden dışarı bakarak oyalanmaya çalıştı. Reklam panolarını okudu bir süre. Kırmızı üzerine patlayan bir sarıyla yazılmış: “Anı yaşa!”

“İşte bu doğru!” diye içinden geçirirken beynindeki ayyaşın kadehini havaya kaldırdığını gördü:

“Bu öğüdü tutacaksak bir şey yapmaya gerek yok. Anın getirdiğini yaşıyoruz nasıl olsa! Ne oldu şimdi, gördün mü? Başa döndük ve ana sorun hâlâ ortada bütün heybetiyle duruyor! Sorunu çözmeye gerek yok mu sence? Bir dönem keskinleşsin diye gözünün içine baktığımız çelişkileri alışkanlık törpüsüyle kütleştirelim mi? Pişmanlık, rahatsızlık var ama alışkanlıklarımıza zeval gelmesin… Öyle mi? Ve şunu aklından çıkarma: Ana sorun ölme isteği değil, yaşamın mevcut haline devam etmek istememe, ‘başka bir yol’ yoksa yaşamama hakkını kullanmak. Hatta buraya kadar kısmı sorun da değil. Sorun, insanın kendi hayatına son verme aşamasında karşılaştığı tereddütler, bir yandan ‘mevcut haliyle’ yaşamayı reddederken diğer taraftan kör bir umut mu dersin, bedensel refleks mi, ölmeyi sürekli erteleme, kendini türlü bahanelerle oyalama durumu.”

Servis aracı durmuştu. İndi. Binaya girdi. Odasına çıktı. Öğleden sonra katılacağı toplantıda yapacağı sunumu gözden geçirmeye başladı:

“İş süreçlerimizi optimize etmek… Buradaki hedefimiz, optimizasyonu hem konvansiyonel hem de mobilize süreçlere yaygınlaştırmak. Böylece sosyal paydaşlarımızla birlikte…”

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Ayşe’nin istatistiksel açıdan aşk hikâyesi

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.