DOLAR

34,2604$% 0.33

EURO

37,5943% -0.49

STERLİN

44,9666£% -0.11

GRAM ALTIN

2.912,53%-0,10

ONS

2.645,86%-0,37

BİST100

9.109,34%2,37

Yatsı Vakti a 20:11
İstanbul AÇIK 26°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
  • Ters Dergi
  • Ebru Sungur
  • İstanbullu gezginler İstanbul’u keşfediyor: Üsküdar’dan Maltepe’ye 40 bin adım

İstanbullu gezginler İstanbul’u keşfediyor: Üsküdar’dan Maltepe’ye 40 bin adım

ad826x90
ad826x90
ad826x90

Pazar günü, belli etaplarını sık sık, kimi bölümlerini ise bir iki kez yürüdüğümüz Üsküdar-Maltepe arasını baştan başa kat ettik. Metroyla ulaştığımız Üsküdar’a sabah 07.30’da vardık. Güneşi arkamıza alarak batıya doğru yürümeye başladık. Kızkulesi kutusunun yanından geçtik! Restorasyondaki Kızkulesi’ni dört bir yanından kapatıp adeta bir kutunun içine almışlar. Restorasyonun ardından ‘Sürpriiz’ deyip açacaklar, kesin!

ad826x90

Salacak’ta yamacın altında ruhsatsız oldukları için kapatılan kafeleri geçtikten sonra az ileriye yerleştirilen piknik masalarından birine oturduk. Evde hazırladığımız sandviç ve kahveyle tarihi yarımada manzaralı güzel bir kahvaltı yaptık. 

Tekrar deniz tarafına geçip yürümeye devam ettik. Harem’i geçtikten sonra yol ikiye ayrılıyor. Sol taraf kestirmeden Tıbbiye Caddesi’nin başına, oradan da çevre yoluna çıkıyor. Biz sağdan devam ettik. TMO’yu ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne ‘Koordinasyon Merkezi’ olarak tahsis edilen, ancak herhangi bir faaliyet belirtisi olmayan 70’li yılların lojmanlarını, kamu binalarını andıran yapıları geçtikten sonra sağa giren sokağa saptık. Sokak ama girişi yerden 30 santim yükseklikte zincirle kapatılmış, girişinde de yeşil bir tabela var: Haidar Pasha Cemetery. İngiliz askeri mezarlığı yani. Mezarlığın kapısı, sokağın sonunda. Kapalı olduğu için zorlamadık ama kapının yanındaki zili çalsak muhtemelen içeri girebilecektik. Mezarlığa 1800’lerdeki Kırım Savaşı’ndan 1945’e kadar çeşitli aralıklarla defin yapılmış. İçinde Kraliçe Victoria tarafından ölen askerler anısına yaptırılan bir de anıt var.

Geri dönüp sokaktan çıktık ve hemen yanında, adı önceleri GATA, şimdi ise Sultan Abdülhamit olan hastanenin bahçesine girdik. Asırlık ulu ağaçların bulunduğu bahçenin sağ çeperinden yüründüğünde yine İngiliz mezarlığı ve ardında aralıklı denizi izlemek mümkün. Böylece hastanenin otoparkına ulaştığımızda duvarda, sağlıklı yaşamın ipuçlarını trafik işaretleriyle anlatan bir ‘tıbbi enstalasyonla’ karşılaştık! ‘Sağlık Trafik Kanunu’ adı verilen bu çalışmada en çok ‘Dünyanın merkezi değilsin’ önermesi takdirimi topladı.

ad826x90

Hastanenin bahçesinden çıktık. Tıbbiye Caddesi’nin sonunu Kadıköy Rıhtım Caddesi’ne bağlayan köprünün üzerinden yürürken Haydarpaşa kazılarına şöyle bir tepeden baktık. Gar ve tren yolu buraya yapılırken tarihi eserlerin fark edilmemiş olamayacağını, bu sırada kim bilir nelerin ülke dışına çıkarıldığını bir kez daha konuştuk.

ad826x90

Kadıköy iskelesine yaklaştığımızda gökyüzünde binlerce kuş dans ediyordu. Tam üstümüzde toplanan leylekler bir iki dakika döndükten sonra güney doğu yönünde uçarak gözden kayboldular. Leylekleri uğurlamanın hüznü sonbaharın yaklaştığı gerçeğine karışırken güneşin yakıcı okları tüm bunları unutturdu. Ada vapurunu bekleyenlerle rıhtımda turlayanların arasından hızla sıyrılıp kendimizi Moda sahiline attık. Sabah koşusu yapan bir iki kişi dışında Moda sahili o saatlerde -ki saat 11.00’i geçmişti- tenhaydı. Moda sahilini ikiye bölen otoparka çıkmadan hemen önce, dut ağaçlarıyla çevrili açıklıkta banka oturup birer bardak kahve içtik. Sonra otoparkı ve Moda Deniz Kulübü’nün önündeki yolu geçip sahilin ikinci bölümüne indik. 

Yıllardır kapalı olan Moda iskelesi nihayet açılmış. Hem de ne güzel açılmış. Alt katta bir kitap kafe, üstte de kütüphane var. Tabii iskele yeni açıldığı ve günlerden pazar olduğu için giren çıkan fazlaydı. Yine de rahatsız edici bir kalabalık yoktu. Özellikle hafta içi kütüphanenin çalışmak için harika bir mekan olduğunu düşündük. Yalnız masaların yakınlarına priz bağlantıları henüz yapılmamıştı. Görevliye sorduk, bir iki hafta içinde yapılacağını söyledi. İki hafta sonra bilgisayarları alıp doğru Moda iskelesine…

Yürüyüşümüz yine sahil boyundan Kurbağalıdere’ye doğru sürdü. Oradan da derenin diğer tarafına geçip Kalamış’a… Kalamış’ta deniz kıyısındaki son banklara geldiğimizde “Artık hak ettik” dedik. Soğutuculu çantamıza koyduğumuz biraları çıkardık. Saatin 12.00’yi vurmasıyla güneş de bira burcuna girmişti zaten. Deniz, tekneler, balık tutan adam ve onun tuttuğu balıkları ‘kovadan tutmaya’ çalışan kediden oluşan manzaramız birden ileride beliren iki yunusla daha da şenlendi. Yunuslar tam da görüş açımızda bir ileri bir geri atlayarak adeta şov yaptılar.

Kalamış marinadaki markete uğrayarak öğle yemeği malzemesini topladık. İki sandviç ekmeği ve bir paket aç bitir salam. Fenerbahçe marinanın yanından geçip Fenerbahçe parkına çıktık ve burnun ucuna kadar yürüdük. Çam ağaçlarının altındaki piknik masalarından birine oturduk. Sandviçlerimizi hazırladık ve birer birayla afiyetle yedik. Bu sürede biri piknik masasının bankında, biri de altında uyuyan iki kedi değil gözlerini açmak, bıyıklarını bile kıpırdatmadı. Çam kokusu, denizden esen iyotlu rüzgar, uyuyan kediler… İnsan burada saatler, hatta günler geçirebilir ancak yol bizi bekler.

ad826x90

Buradan sonra denize biraz ara veriliyor. Çünkü Fenerbahçe parkının hemen yanındaki koy ve onu takip eden burunda Fenerbahçe Orduevi var. O nedenle Cephanelik Sokağı’nı tırmanıp, orduevinin kapısının önünden geçerek Fenerbahçe Dalyan sahiline indik. Gün, öğleyi geçmiş, insanlar çimenlere yayılmaya başlamışlardı. Yürüdükçe kalabalık daha arttı. Öyle ki Büyük Kulüp iskelesinin civarında hem kalabalıkta hem de tezatta zirveyi gördük. Bir yanda derneğin lüks mekanından çıkıp kendilerine özel iskeleye inerek denize girenler, diğer yanda yakın ve uzak her türlü semtten buraya gelip çimenlere yaydıkları kilimlerin üzerinde yemek yiyen, çay içen, yatıp uyuyan, tavla oynayanlar. Denizden çıkıp terliğini, havlusunu arayanlar, koşturan çocukların ardından bağıranlar, kızartma kokuları, bir hengame, bir karmaşa… Bunların arasından yürürken arkamızdan gelen “Lütfen tüpleri kapatın. Burada tüp yakmak yasak” diyen sesi duyduk. Döndük, baktık, zabıtaymış. 

Piknikçi manzaralı yürüyüşümüz Caddebostan sahiline kadar sürdü. Boşalan soğutuculu çantamızı buradaki markette doldurduk. Kıyıdan kıyıdan yürüyüşümüze devam ettik. Çimenlere yayılan kalabalık nispeten azalmıştı. Hatta yol boyu neredeyse bütün banklar boştu ama hiçbiri gölgede değildi. “Güneşte oturmaktansa yürümek daha iyi” dedik. 

Nihayet Suadiye parkında, deniz kenarındaki kayalıklarda büyümüş bir incir ağacının gölgesine ulaştık. Yürüyüş yolunu kayalıklardan ayıran duvarın üzerine, denize doğru oturduk. Biralarımızı açtık. Yol boyu karşılaştıklarımızı konuşurken denizde yine yunuslar belirdi. Bu kez üç dört tane. Atlaya hoplaya önümüzden geçip gittiler. Bir günde iki kere yunus gösterisi, harikaydı doğrusu!

Yunusların tazelediği enerjimizle yürümeye devam ettik. Planımız güneşi Maltepe sahilinde batırıp Marmaray’la Üsküdar’a dönmekti. Nitekim güneşin ufukla buluşmasına bir mızrak boyu kala hedefe ulaştık. Vapurların yanında vızır vızır işleyen deniz taksiler, pazarı Adalarda geçiren kalabalığı ana karaya taşıyordu. Guruba karşı yudumlayacağımız son biraları çantadan çıkardık. Bu sırada batı ufkunda yükselen bulutlar güneşin önüne geçti. O zaman gelsin Gün Doğarken’in o güzel şarkısı: Bu demek değil ayrılık / Bu demek değil her şey bitti / Bu demek değil güneş yok artık / Buluta girdi…

40 bin adımda tamamladığımız yürüyüşün dönüşü raylı sistemle rahat ve serindi. Bu rotayı takip edecekler için son birkaç not:

ad826x90

–  Biz evden kahvemizi ve ilk sandviçlerimizi alarak çıktık. Böylece dışarıda harcadığımız parayı azalttık. Ancak bu rotanın neredeyse her 300-400 metresinde karşınıza ya belediyenin büfesi ya da bir zincir market çıkacak. Yani evden hazırlıksız da çıksanız bu yürüyüşün masrafı çok olmayacak.

– Böyle uzun bir yürüyüşte yemek içmek kadar diğer ihtiyaçları da karşılayabilmek de önemli. Rota boyunca yaklaşık 500 metre aralıklarla belediye tuvaletleri bulunuyor. Fenerbahçe parkına girmeden solda yer alan Khalkedon kafe de belediyeye ait ve bu kafede oturmasanız bile tuvaletlerini kullanabiliyorsunuz.

– Bir not da denizi gördüğünde dayanamayanlar için… Salacak’tan, Moda sahilinin ikinci bölümünün başlangıcından, Fenerbahçe Dalyan sahilinden, Caddebostan, Erenköy, Bostancı ve Süreyya plajlarından denize girmek mümkün.

Comments

comments

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

360 derece Taksim

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

Araç çubuğuna atla