DOLAR

34,2452$% 0.28

EURO

37,6376% -0.37

STERLİN

45,0841£% 0

GRAM ALTIN

2.921,73%0,22

ONS

2.653,23%-0,08

BİST100

9.109,34%2,37

Öğle Vakti a 12:58
İstanbul PARÇALI BULUTLU 23°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Uzaktan çalışma

ad826x90
ad826x90
ad826x90

Bütün editörlere…

ad826x90

Bilgisayarın başında öylece oturdum bir süre. Nelerden sonra kapıdan başını uzatan annem, “İşin bittiyse prize süpürgeyi takacağım” deyip makinenin esaretine son verdi. 

Olmuyordu. 

Salgın koşullarında pek çok şey uzaktan yapılmaya başlayınca, internete taşınan yaratıcı yazarlık kurslarından birine kaydolmuştum. Hocaları internetten dinliyor, sonra da verdikleri ödevleri yapıyordum. İlk bir ikisi kolaydı… Ana tema, karakter özellikleri, çelişki gibi unsurlar verilmiş, kısa öyküler yazmam istenmişti. Bu kez ise elimde sadece şunlar vardı: Neriman, ıslak bir günbatımı, mercimek çorbası…

ad826x90

Bu üç anahtar kelimeden kısa ve çarpıcı bir öykü çıkarmam isteniyordu ama aklıma ne kısa ne uzun, ne çarpıcı ne sıkıcı hiçbir şey gelmiyordu. İşin kötü tarafı, kursa toptan 20 derslik ücret yatırmıştım ve bir ödevi geçene kadar onun dersini tekrar almam gerekiyordu. Yani ödevi geçemezsem 20 ders fiyatına, 19, 18 hatta belki 17 ders alabilecektim sadece.

ad826x90

İçimdeki cimrinin de dürtmesiyle uzun zamandır görüşmediğim gazeteci arkadaşımı ne kadar özlediğim aklıma geldi. Telefon dördüncü kez çalarken tam kapatmak üzereydim ki açtı:

– Efendim?

Sesi hem bezgin hem telaşlıydı!

– Merhaba Semra. Yanlış bir zamanda aramadım umarım.
– Yok canım. Her zamanki haller işte… Çalışıyorum. Nasılsın, iyi misin?

ad826x90

Uzun uzun hal hatır konularına girmek istemiyordum. Ama kısa yoldan, “Ödevimi yazar mısın?” diye sormayı da beceremediğim için acemice sosyalleşmeye çalıştım:

– İyidir ya… Öyle, herkes hasta ya bu aralar… Seni merak ettim. Nasılsın? Neler yapıyorsun?
– Aynen devam… Uzaktan çalışıyorum işte… Yoruldum ama artık!

Arkadaşım ana akım medyada editördü. Salgının neredeyse başından beri evinden çalışıyordu. Milyonlarca insanın işe giderek salgın riskini aldığı, yüz binlerce kişinin ise işsiz kaldığı ortamda “Yoruldum” demesini şımarıkça bulmuştum. Ödevi falan unutup diklendim:

– Bence bir işin olduğu için şükretmelisin! Üstelik şurada son birkaç aydır gazeteye gitmeden, uzaktan çalışmanın nesi yormuş olabilir acaba seni?
– Ayol ben sadece son birkaç aydır uzaktan çalışmıyorum ki! Rahat, bir on beş yılı var!
– Nasıl yani?
– Şöyle… Biliyorsun, gazeteye muhabir olarak girmiştim. Bir sabah, servis şefi beni bir derneğin toplantısına gönderdi. Gittim, daha başlamamış… Davetliler arasında dolaşırken bizim gazetenin yazarlarından birine rastladım. Hemen saygıyla selam verdim, kendimi tanıttım. Bana, “Tamam canım, ben buradayım. Sen ofise dönebilirsin” dedi. Ben de döndüm. Öğleden sonra yazarın sekreteri, elinde bir dosyayla geldi. “… Bey, bunu size gönderdi. Sabahki toplantının bilgi dosyası… ‘İki paragraf yazıp bana e-posta atsın’ dedi. Siz de toplantıya gittiğiniz için şevkinizi kırmak istememiş” dedikten sonra çekip gitti. Gazetenin önemli köşelerinden birinde yazım çıkacaktı. O heyecanla dosyadaki bilgileri, konuşmaları okudum, toplantıyı izlemişim gibi iki paragraf yazdım, yazara gönderdim. Akşam işten çıktım. Annemi, halamı, teyzemi, dayımı, eniştemi… Herkesi aradım. “Yarın bizim gazetede, şu yazarın köşesinde yazım çıkacak” dedim. Ertesi sabah gazetede ilk işim yazarın köşesine bakmak oldu. Benim yazdığım cümleler aynıyla ordaydı. Ama adım yoktu! O dakika annem aradı, “Yazarın köşesinde senin adını göremedim” diyor. “Unutmuş herhalde anne” dedim. O yazarla birkaç toplantıda daha rastlaştık. Daha doğrusu ben onu uzaktan görüp başka yöne seğirtsem de o karşıma çıkıyor, “Hadi sen dön” diyor, sonra da dosya yolluyordu. Hatta kimi zaman gitmediğim toplantıların dosyalarını bile yollar olmuştu ki gazete yönetimi değişti. Meğer yeni yayın yönetmeni, bu yazarın yakın arkadaşıymış. Yazar, beni yeni yöneticiye editör olarak önermiş.
– Eee?

Niçin aradığımı unutmuş, 15 yıl önce yaşananları güncel haber bülteni heyecanıyla dinlemeye başlamıştım. Semra devam etti:

ad826x90

–  Böylece muhabirliğin tadına bile tam varamamışken editör oldum. Artık işim, gazetenin farklı servislerinden, farklı illerdeki temsilciliklerinden gelen haberleri, sayfaya girecek standarda getirmekti. Okuldaki haber toplama ve yazma hocamın saçlarını diken diken edecek türde metinlerle boğuşuyordum. Yazarın sekreteri de haftada bir iki dosya getirmeye devam ediyordu. Bir gün masa telefonum çaldı. Şu bizim yazar, beni odasına çağırıyordu. İşimi kaydedip kalkıp gittim. Odaya girdim, bir de ne göreyim. Bizim yazar, karşısında başyazar, onun yanında en yaşlı yazar, onun da yanında en popüler yazar. Hemen hazır ola geçtim. Bizimki, “İşte” dedi, “Gazetemizin en çalışkan kızı. Dili duru, imlası düzgün. Her şeyi yazar!”
– Yaaa!
– Onlar da öyle dedi.
– Kimler?
– Odadaki diğer yazarlar. Ertesi gün en yaşlı yazardan bir dosya geldi. Sonra en popüler yazardan. Başyazar ilk dosyasını, açılmamış kutusunda marka bir dolmakalemle göndermişti, hakkını yemeyeyim. Sonra işler zorlaşmaya başladı.
– Nasıl?
– Bir gün dört yazar da dosya gönderdi. Yani daha önce de dördünün birden dosya gönderdiği günler olmuştu ama bu kez dördü birden aynı dosyayı gönderdi. Bu, bir konuyu dört ayrı şekilde yazacağım, anlamına geliyordu. Üstelik bir yandan o günkü gazete için hazırlamam gereken sayfalar da vardı. O günün nasıl bittiğini bir ben bilirim! Tabii ardından o güne rahmet okutacak başka günler olmadı değil! Mesela bir seferinde başyazar, odasına çağırdı. Gittim. Bana bir dosya, bir de kutu verdi. “Küba’dan küçük bir hatıra” dedi. Bana puro getirmiş. “Bu yazımız şöyle canlı, okura Küba havasını hissettirecek bir yazı olsun, canım” dedi. Yerime dönüp dosyaya baktım, bir şirketi tanıtan bir metin. En altında da Küba’da yatırım yaptığı yazıyor. İnternette yaptığım uzun araştırmalardan sonra yazıyı yazabildim. Puroları hala saklarım. Bir seferinde de en yaşlı yazar çağırdı, “Dün akşam bir yemeğe gittim ama midem çok rahatsızdı, yemek yiyemedim. Şimdi bu yemeği değerlendiren bir yazı yazmamız gerek, davet eden şefe ayıp olmasın” dedi.  Üzüldüm açıkçası… Bin yaşında adam… Ekmek parası için hala bu işlerin peşinde… “Menüyü aldınız mı efendim” dedim. Almış. Verdi. Acayip acayip yemek isimleri. İnternete yazıp aratıyorum, tariflerine, resimlerine bakıyorum… Daveti veren şefi de biraz araştırdım, yazıyı yazdım. Yazık yaşlı yazara!
– Tabii, tabii…

Semra, bir psikolog kanepesinde gibi uzun uzun, rahat rahat anlatıyordu. Konuyu bir türlü kendi derdime getiremiyordum. Belki bir hamle yapabilirim umuduyla:

– Sen de bu işte bayağı ustalaşmışsın canım.

Dedim. Demez olaydım. Güldü:

– Valla öyle oldu biraz. Geçenlerde gazetenin popüler yazarı, ülkenin en büyük patronlarından biriyle röportaj yapmış. Sağ olsun, metni, sesli olarak değil, yazılı olarak gönderdi de ses kaydı çözmem gerekmedi. Ama adam konuya bir yerden giriyor, bambaşka bir yerden çıkıyor. Baktım olacak gibi değil, oturdum adama yeni sözler yazdım. Zaten amaç ana fikri vermek değil mi! Yazının çıktığı gün popüler yazar aradı. Onu da röportaj yaptığı büyük patron aramış, “Yahu … Bey, ben herkese konuşuyorum ama en güzel size konuşuyorum” demiş.
– Ha ha ha!
– Sen neden aramıştın, canım? Daldım anlatıyorum öyle…
– Ya hiç… Ben öyle… Hatırını sorayım diye…
– Ya işte… Hep aynı… Yakından da, uzaktan da bizim işler aynı… Bak bugün yine iki sayfam var. Nerden baksan toplam dokuz ya da on haber… Bizim yazar bir dosya göndermiş. Popüler yazar bir söyleşi yazmış. Artık kendi yazıyor söyleşilerini ama yine de benim okumamı istiyor. Başyazar da salgın nedeniyle fiziken gezilemeyen bir sergiyi internetteki turundan izlenimlerle köşesine koyacak. Neyse ki en yaşlı yazarın yazı günleri azaltıldı, yarın günü değil.
– Anlıyorum. Kolay gelsin.
– Görüşelim mutlaka.
– Tabii. Hoşça kal.

Telefonu kapattım. En azından ben, sadece Neriman’la baş başaydım. Islak bir gün batımında, mercimek çorbası içebilirdik de, pişirebilirdik de, dökebilirdik de…. Baş başa…

Comments

comments

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Severim sinemayı

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

Araç çubuğuna atla