36,6874$% 0.1
40,0629€% -0.02
47,6288£% 0.01
3.553,00%0,48
3.016,47%0,53
10.862,14%0,20
Kamyon aniden uçurumdan yuvarlandı. Gaza, çıkık duvarla mülteci cesetlerin arasında sıkışarak küçük bir hücrede kalmış gibi. Ölü kadının memesini emdikten sonra süt tadını alıyor. Anlıyor, bu o hamile kadın ama mülteci yani bir et parçası. Onlar kurguda da önemli değil, gerçekte olduğu gibi. Önemli olan dokuz yaşında insan kaçakçısı olan Gazâ’nın hikâyesi. Hakan Günday’ın belki de en gerçekçi romanı, Daha! İsmini aç ve susuz mültecilerin bildiği tek kelime olan “daha”dan alıyor.
Dört bölümden oluşan esere, dört tane de üzerine düşünülecek başlık verilmiş. Anladığım kadarıyla bu başlıklar, Gazâ’nın evirileceği ruh halidir. Sfomato, aydınlık ve karanlığın buharlaşarak karışması; Cangiante, ani renk geçişi; Chiaroscuro, aydınlık ve karanlığın keskin biçimde ayrılışı; Unione, Sfomato gibi. Bu başlıklardan sonra bölümleri okumaya başladığınızda aslında yazarın bize diğer sayfalarda Gazâ hakkında ipuçları verdiğini anlayacaksınız.
Gazâ: Doğarken ölen annenin evladı, yaşarken öldürmeyi düşündüğü Ahad’ın oğlu. Babası mülteci kaçakçılığından geçimini sağlıyor. Eser dokuz yaşındaki çocuğun okul karnesini almasıyla başlıyor. Babası Gazâ’ya kaçakçılık işini öğretmek istiyor. Çocuk babasından nefret ettiği kadar korkuyor da. Bu yüzden ona bir er gibi her zaman itaatkâr, onu doğurduktan sonra ölen annesine de borçlu. Karnesini alan çocuk, artık kaçakçılık işinin çıraklık mertebesinde yerini alıyor.
Olay kurgusu Türkiye’de başlayıp Afganistan’ın Tanrı tarafından cezalandırılmış topraklarında son buluyor. Babası Gazâ’ya mültecilerin kaldığı kamyonu ve depoyu temizlettiriyordu. Onların yemek, su kısaca temel ihtiyaçlarını karşılıyordu. Arkadaşları yaz tatillerinde ya da okul saatleri dışında eğlenirken Gazâ köpek gibi çalışıyordu. Zamanla nefret ettiği babasına benziyor hatta ondan daha kötü oluyor. Bazen kamyonun ya da deponun havalandırmasını açmaya unutuyor. Bu durum mültecilerin ölmesine neden oluyor, ama umrunda olmuyor. Gazâ, insanlığın çoğu gibi onlara bir et parçası ya da miadı dolmuş bir mal gözüyle bakıyor.
Ayrıca kitabı okurken aklıma “Gemide” filmindeki hiyerarşik sistem geldi. Çünkü kitapta yan öykü diyebileceğimiz, Afganistan’dan gelen bir kafilenin uzun süren depoda kalma macerası da var. Günday, bir deponun içinde tüm dünyadaki mevcut hiyerarşik sistemi mükemmel şekilde kaleme almış.
Gazâ’nın başına gelen korkunç olaylardan sonra, üçüncü bölümde akıl hastanesinde tedavi görüyor. Kendisi kimseye dokunamadığı gibi dokundurmuyor da. Şiddette olan eğilimi zirveye çıkıyor. Bilhassa toplumsal olaylarda insanları linç etmekten zevk alıyor.
Son bölümde Gazâ’nın her şeyi kabullendiği, yaptığı tüm kötülüklerin bedelini ödemesi gerektiği hissine varıyor. Küçüklüğünden beri öğrenerek her türlü şiddeti gösterdiği mültecilerin insan olduklarını anlıyor. Günday bu eserinde en kötü insanın bile vicdanının yani içindeki asker tarafından ona çektirdiği azaplarla nasıl değiştiğini anlatıyor. Mültecilerin çektiği zorlukları, uğradığı tecavüzleri, gördükleri muamelenin ne kadar haksız olduğunu kitabın son sayfasına kadar unutulmayacak şekilde okuyucusuna aktarıyor. Yazarın kitapları, tarzı çoğunlukla iyi mesaj vermek üzerine değil fakat “daha” bize mültecilere karşı insanlaşan Gazâ’nın hikâyesini anlatıyor. Artık mülteciler birer et parçası değil. Şunu da eklemeden yazıyı bitirmek istemiyorum: okurken kafanızda kurgulayacağınız her şey aslında gerçek!
Eser adı: Daha
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa sayısı: 417
Düğüm
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.