DOLAR

36,1359$% 0.06

EURO

37,8575% 0.66

STERLİN

45,3071£% 0.71

GRAM ALTIN

3.389,82%0,68

ONS

2.918,09%0,60

BİST100

9.779,57%-1,04

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul KAPALI
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
  • Ters Dergi
  • Edebiyat
  • Zweig’dan Dostoyevski’ye: Ve titreyen dudaklarının çevresinde Karamazovların sarı gülüşü…

Zweig’dan Dostoyevski’ye: Ve titreyen dudaklarının çevresinde Karamazovların sarı gülüşü…

ad826x90
ad826x90
ad826x90

1849’un Çarlık Rusyasında, 28 yaşındaki genç bir adam siyasi nedenlerle dokuz yoldaşıyla birlikte idam mangasının önüne çıkarıldı. Gözleri kapatıldı, bir direğe bağlandı… Silah seslerinin duyulmasını beklerken bir subay öne çıkarak, Çar hazretlerinin cezalarını hafiflettiğini ve idam kararının sürgünle değiştirildiğini duyurdu. Ve birçokları tarafından o an Dostoyevski’nin büyük dehasının ortaya çıktığı an olarak kaydedildi. 

ad826x90

Avusturyalı yazar Stephen Zweig, kayıtlarda tek bir cümleyle geçiştirilen tarihin dönüm noktalarını, adeta o ana giderek yaşattığı kitabı, İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar’da, büyük bir hayranı olduğu Dostoyevski’nin idam mangasının önüne çıkarıldığı o tarihsel anı, adeta ruhunda hissederek şiirleştirdi. Ülkemizde Kasım Eğit’in çevirisiyle yayınlanan kitapta yer alan Bir Yiğitlik Anı şiirini okurken, Dostoyevski’nin iç sesi kulaklarınıza kadar gelecek…

Bir Yiğitlik Anı

Dostoyevski, Petersburg, Semenowsk Alanı 

22 Aralık 1849

ad826x90

Gece yarısı uykusundan uyandırıp sürüklediler onu, 

ad826x90

Kılıç şakırtıları duyulur hapishanenin avlusunda 

Ve buyurgan sesler; bu bilinmezlikte

Titreşir korkutucu gölgeler birer hayalet gibi. 

İleriye doğru itiyorlar onu ve derin bir dehlizden geçiliyor 

ad826x90

Uzun ve karanlık, karanlık ve uzun.

Bir sürgü gıcırdıyor, bir kapı gacırdıyor;

Gökyüzünü ve buz gibi havayı duyuyor içinde 

Ve onu bir arabaya, tekerlekli bir lahte

Bindiriyorlar ite ite.

ad826x90

***

Adamın yanında, zincire vurulmuş

Suskun ve yüzleri solgun

Dokuz yoldaş;

Tek bir sözcük bile çıkmıyor ağızlarından

Hepsi seziyor çünkü

Arabanın kendisini nereye götürdüğünü

Şu altında dönüp duran tekerleklerin dingiline bağlı olduğunu

Yaşamının,

***

İşte durdu

Gümbür gümbür giden araba, kapılar gıcırdadı: 

Üzgün ve şaşkın bakışlarla bakıyorlar

Açılan demir parmaklıktan

Karanlık bir dünya parçasına.

Alçak ve kirli damlarla örtülü evler

Bu karanlık ve karla örtülü alanı çevrelemekte. 

Kül rengi bir sis tabakası

Süslemekte yüce mahkemeyi

Ve kilisenin altın kubbesini yalıyor ilk ışıkları 

Henüz doğmakta olan soğuk güneşin

***

Hiç konuşmadan sıra sıra diziliyorlar alanda. 

Bir teğmen, haklarında verilen kararı okuyor: 

Yaptıkları ihanetin karşılığı öldürülmektir, kurşuna dizilerek

Ölüm!

Bu sözcük, kocaman bir taş gibi düşüyor

Sessizliğin titreyen aynasına,

Ve sert bir ses duyuluyor

Sanki bir şey kırılıp iki parça olmuşçasına,

Ve sonra,

Sessiz bir mezara düşüyor

Bu sesin bomboş yankısı, buz gibi sabah sessizliğinde. 

Sanki düş görür gibi,

Bütün olup bitenleri hissetmekte adam,

Ve şu anda ölmek zorunda olduğunu biliyor. 

Birisi öne çıkıyor ve onun sırtına

Bembeyaz ölüm gömleğini giydiriyor sessizce 

Son bir söz ve sıcak bir bakış, yoldaşları selamlıyor; 

Sessiz bir feryatla

Öpüyor adam rahibin kendisine emrederek uzattığı şeyi, 

Çarmıha gerilmiş Mesih’i.

Sonra, üçer üçer

Onunu da, kazıklara bağlıyorlar.

***

İşte aceleyle bir Kazak geliyor

Gözlerini bağlamaya.

Ve adam,

Bu gördüklerinin sonsuzca körlükten önceki son görüntü olduğunu biliyor.

Ve şu uzaklardaki gökyüzünün sunduğu

Küçücük bir dünya parçasına, tutkuyla bakıyor. 

Sabahın ilk ışıklarıyla pırıl pırıl ışıldayan kiliseyi görüyor: 

Sanki son kutsal akşam yemeğine hazırlanmış gibi 

İçi kutsal sabah kızıllığıyla dolu çanağı alev alev yanmakta

Ve o, ani bir mutlulukla ona doğru uzanıyor,

Ölümden sonraki kutsal yaşama uzanır gibi. 

***

İşte şimdi gözlerinin önüne sonsuzca bir gece bağlıyorlar. 

Ama şu anda,

Damarlarında dolaşmakta olan kan daha da renkli 

Ve bu kandan

Pırıltılı dalgalar halinde akan

Bütün bir yaşam fışkırıyor.

Ve o,

Bu anda, şu ölüm ânında

Kaybedilmiş bütün bir geçmişi

Ruhunda yeniden canlandırıyor;

Bütün bir yaşam yeniden uyanıyor içinde

Ve perde perde gözlerinin önünden geçiyor:

Çocukluğu, yoksulluk içinde geçen çocukluğu, o renksiz ruhsuz yüzü,

Babası, annesi, erkek kardeşi, evi

Birkaç dost, iki yudum şehvet,

Şöhret olma düşü ve bir tutam rezalet;

Kaybolan gençlik bütün güzelliğiyle

Damarlarında dolaşıyor;

Ve adam, kazığa bağlandığı şu son âna kadar 

Bütün yaşamını yeniden duyumsuyor yüreğinin derinliklerinde.

Ama acı gerçek,

Siyah ve ağır

Gölgeliyor içindeki bütün güzellikleri bir anda. 

Ve şimdi,

Birinin kendisine doğru gelmekte olduğunu seziyor. 

Seziyor siyah ve sessiz adımların

Giderek yaklaştığını;

Ve seziyor, elini göğsünün üzerine koyduğunda 

Kalp atışlarının giderek zayıfladığını

Ve sonunda atmaz olduğunu.

Bir dakika daha sonra her şey bitecek.

Kazaklar,

Diziliyorlar önünde, parlayan üniformalarıyla 

Silahlar omuzlardan iniyor, nişan almış eller tetikte, 

Davul sesleri yeri göğü inletmekte,

Bu bir tek saniye bin yıla bedel.

***

Ve birden bir haykırış:

Durun!

Subay öne çıkıyor, elinde beyaz bir kâğıt parçası, 

Sesi açık ve berrak

Ölüm sessizliğini kesiyor:

Çar hazretleri

Tanrı adına merhamete gelip

Kararı bozdu ve daha hafif bir cezaya çevirdi. 

***

Sözcükler kulağına yabancı geliyor,

Söylenenleri anlamaktan henüz çok uzak,

Fakat damarlarındaki kan

Yeniden harekete geçiyor.

Adam yerinden doğruluyor ve bir şarkı mırıldanıyor 

Ve ölüm

Donmuş eklemlerinden duraksayarak uzaklaşıyor, 

Hâlâ karanlığa bakmakta olan gözleri

Sonsuz ışığın selamını seziyor.

***

Gardiyan,

Bağlarını çözüyor sessizce,

Bir çift el, gözündeki beyaz bağı sıyırıyor

Soyulmuş bir ağaç kabuğu gibi

Yanan şakaklarından.

Bakışları sendeleyerek uzaklaşıyor mezardan 

Ve bu halsiz, gözleri bulanık zavallı adam,

Donmuş benliğine dönmek için

Çevresini yokluyor.

***

Ve o anda

Sabah kızıllığında hâlâ ışıl ışıl parıldamakta olan 

Kilise ve kubbesi ilişiyor gözlerine.

Sabah kızıllığının olgun gülleri,

Kutsal dualar gibi sarmış kiliseyi,

Çatısı üzerinde parıldayan haç,

Kutsal bir kılıç gibi

Yukarıyı, sevinçle kızarmakta olan bulutları işaret ediyor. 

Ve orada, sabah aydınlığında yükseliyor

Çağıldayarak kilisenin dev kubbesi.

Bir ışık seli,

Alev alev yanan dalgalarını

Kutsal ilahilerle çınlayan gökyüzüne fırlatıyor. 

***

Sis bulutları

Dünyanın bütün kötülüklerini sırtına yüklenmiş gibi, 

Kara bulutlar halinde

Yukarıya, o ilahi aydınlığa doğru yükselmekte. 

Ve bin sesli bir koro okuyormuşçasına

Derinliklerden ilahi sesleri geliyor,

Ve adam,

Çektikleri işkenceler yüzünden acı içinde kıvranan 

İnsanların anlatıldığı kutsal ezgileri duyuyor ilk defa, 

Ve işitiyor adam ilk defa

Küçüklerin, zayıfların, erkeklere peşkeş çekilen kadınların, 

Duygularıyla alay edilen genç kızların seslerini, 

Yaşamları boyunca hep ezilenlerin nefret ve kinini 

Ve dudaklarında hiçbir gülümseme belirtisi bulunmayan yalnızları;

İşitiyor, hıçkırarak ağlayan çocukların yakınmalarını, 

Kandırılmışların feryadını.

Ve işitiyor adam,

Bütün acı çekenlerin feryatlarını,

Haksız yere suçlananların, bitkinlerin ve horlanmışların seslerini,

Bütün sokakların ve günlerin değeri anlaşılmamış soylu varlıklarının sızlanmalarını.

Ve duyuyor, bütün bunların seslerini ve bütün bu seslerin 

Eşsiz bir uyum içinde gökyüzüne yükseldiğini. 

İşitiyor o, Tanrı’ya sadece acıların ulaştığını,

Görüyor ötekilerin, kurşun gibi ağır bir yaşamı yeryüzüne nasıl bağladıklarını.

Fakat, yukardaki ışık seli,

Koronun yükselen sesinin kabarıp coşmasıyla 

Dünya acılardan uzaklaşıp

Öyle büyüyor, öyle genişliyor ki!

***

Ve adam biliyor, bütün bu insanların dileklerini 

Yerine getireceğini Tanrı’nın.

Onun göklerinde merhamet ve bağışlama ezgileri dolaşmakta çünkü.

Tanrı ezilmişleri sorgulamaz,

Ve sonsuz bir bağışlayış,

Tanrı’nın evini sonsuzca bir ışıkla aydınlatır. 

Mahşerin dört atlısı uzaklaşıyor oradan,

Ölüm ânında bütün bir yaşamı yaşayanlar için 

Acı, neşe oluyor, mutluluk ise acı.

Alev kırmızısı bir melek

Yeryüzüne doğru daha şimdiden süzülüyor

Ve adamın ürperen yüreğine

Acının çocuğu İsa’nın kutsal sevgisinin parıltısını serpiyor. 

***

Ve adam,

Yere yıkılırcasına dize geliyor,

Bir anda, sonsuz acılar içindeki

Bütün evreni hissediyor içinde.

Vücudu tirtir titremekte,

Beyaz köpükler saçılıyor ağzından,

Vücudu kaskatı kesiliyor ve değişiyor yüz hatları, 

Ağlıyor, sırtındaki ölüm giysisini

Islatıyor boşanan gözyaşları.

Çünkü adam, ölümün acısını dudaklarında yaşadı yaşayalı 

Yaşamın tadına vardığını hissediyor içinde,

Ruhu işkence görmek ve yaralanmak için yanıp tutuşmakta,

Ve o,

Bu bir tek saniyede

Bin yıl önce çarmıha gerilmiş İsa’dan başkası olmadığını, 

Tıpkı onun gibi,

Ölümün acı busesini dudaklarında tattı tadalı 

Anlamıştır, yaşamı acı çekerek sevmeyi.

***

Askerler, iplerini çözüp kazıktan uzaklaştırıyorlar onu. 

Yüzü solgun

Ve sönük.

İtiyorlar onu ötekilerin arasına saygısızca.

Bakışları,

Yabancı ve tamamen içine kapanık,

Ve titreyen dudaklarının çevresinde

Karamazovların sarı gülüşü var.

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Aylin Güney’in ilk romanı: Teyel

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.