DOLAR

32,5966$% 0.35

EURO

34,8247% 0.21

STERLİN

40,4586£% -0.4

GRAM ALTIN

2.508,28%0,97

ONS

2.395,11%0,68

BİST100

9.693,46%1,77

İmsak Vakti a 04:46
İstanbul HAFİF YAĞMUR 11°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Yoksulluğun çizgili dili Zeki Beyner

ad826x90
ad826x90
ad826x90

   Zeki Beyner, 1936 yılında Fatih’te doğdu. İlköğreniminden sonra bir süre ortaokula ve sanat okuluna devan eden Beyner, maddi nedenler yüzünden tahsilini yarım bırakarak fabrikalarda çalıştı. Hayatı sokaktan öğrendi. Çocukluğu ve ilk gençliği Karacaahmet Mezarlığı’nda geçti. Sonrasında tren garlarında, vapur iskelelerinde yaşayan Beyner, bir süre fabrikalarda işçi olarak çalıştı, parklarda su sattı, bir süre de tabelacılık yaptı.

ad826x90

   İlk karikatürü 1955 yılında Aziz Nesin’in desteğiyle Akbaba’da yayımlandı. Daha sonra Tef, Zübük, Taş, Taş-Karikatür, Papağan, Pardon, Son Saat, Ses-Atmaca, Çarşaf, Yorgan gibi dergilerde çizgileri görüldü. 1962’de Bordighera (İtalya) Senato Ödülünü kazandı. 1968 ve 1969 yıllarında çizgileri Montreal (Kanada) karikatür yarışmasının albümüne alındı. 1970 yılında ilk karikatür albümü olan Keşkül-ü Fukara E Yayınları tarafından, kendi adını taşıyan ikinci karikatür albümü, 2000 yılında Karikatürcüler Derneği tarafından Nasrettin Hoca’nın Torunları dizisinden yayımlandı. İlk ve tek kişisel sergisini ise 1994 yılında İstanbul’da açtı. Aramızdan ayrılışından bir ay önce tedavi gördüğü Kartal SSK Hastanesi’ne yatan Zeki Beyner, 72 yaşında iken, 8 Eylül 2002 Pazar günü İstanbul’da hayata gözlerini kapadı. 

Yoksulun ve yoksulluğun çizgili dili

   Karikatür yaşamı 1955 yılında, yırtık bir gazete parçasının sağ alt köşesinde gördüğü bir karikatürün hoşuna gitmesi ve “Bunu ben de yaparım” demesiyle başladı ve yaklaşık yarım asır devam etti. İlk karikatürü 1955’te Akbaba’da yayımlandı. Kısa aralıklarla çalıştığı Yeni İstanbul, Taş, Taş-Karikatür, Amcabey, Papağan, Pardon, Son Saat, Çafçaf gibi dergi ve gazetelerin dışında, Akbaba’da yirmi beş, Çarşaf’ta ise on beş yıl çalıştı. Karikatüre başladıktan çok kısa bir süre içinde kendi özgün çizgilerini buldu. Bu çizgiler, yarım yüzyıl boyunca, karikatür severlerin onun imzasını bile görmeden tanıyacakları sımsıcak, bizden çizgilerdi. 

ad826x90

   Zeki Beyner nasıl yaşadıysa, sanatında hep onu yansıttı. Saç-baş dağınık, üstü başı hırpani, yalınayak yoksullar onun çizgi dünyasının en belirgin karakterini oluşturdu. Toplumun en yoksul kesimlerini yaşamlarından çarpıcı kesitlerle ve gerçekçi bir dille sundu izleyicilerine. Çünkü o bu kesimi çok iyi biliyordu ve bunun için, karikatürist-araştırmacı Ferit Öngören’e göre özellikle 1960-1970 döneminin en etkili iki çizerinden biri (diğeri Cafer Zorlu) olmuştu.

ad826x90

AZİZ NESİN ANLATIYOR

   Onun durumunda olan bir insanın değil bugünkü sanat düzeyine erişmesi, yaşamını sürdürmesi bile olanaksızdı. Koyu, yoğun bir yoksulluğun içinden geliyordu. Öğrenim görmemiş ve eğitilmemişti. Bu ağır koşullar içinden çıkıp bugünkü usta işi karikatürlerindeki başarısı düşünülürse, Zeki Beyner’e harika değil, mucize adam denilmesi gerekir. Zeki Beyner’in karikatürlerinde yoksul yaşamın izleri ve esinleri egemendir. Sürekli olarak karikatürlerinde kendi sınıfının dertlerini, acılarını dile getirir. Onu karikatürlerinde beliren yoksulların acısı, hiç de öfkeli değildir ama çok acı ve içe işleyicidir.  Yoksulların acısını içe işleyen, derinliği olan bir şiir içliliğiyle çizer. Çizgilerinde yoksulluğun şiiri, buruk bir acılıkla sunulur.

SEMİH BALCIOĞLU ANLATIYOR

   Kendine özgü çizgisi, kendine özgü esprisi, kendine özgü karikatür anlayışı ve tabii en önemlisi kendine özgü bir yaşamı olduğunu hemen öğrendim. Annesini, babasını tanımıyor. Onun bunun yanında kalıyor. Arsalarda, sokaklarda, şurda burda bir yerden bulduğu testi ile su satarak yaşamını sürdürüyor. Soğuk havalarda birilerinin evinde ya da barınağında, sıcak havalarda da parklarda yaşıyor. Akrabası yok, nüfus kâğıdı yok, yok, yok, yok! Hiçbir şeyi yok! Hayrettir, bu kadar yok arasında bir tek şey var: İnanılmaz bir karikatür sevgisi. Böylesine bunalımlı bir yaşamda, ölüm kalım savaşı verirken karikatürü nasıl görmüş, nasıl gönül vermiş bunu kimse bilemiyor. Bir ara dayanamayıp sordum bu soruyu. “Bir gün aynaya bakarken o yaşta yüzümde birçok çizginin oluştuğunu memnuniyetle gördüm. ‘Oğlum Zeki’ dedim kendi kendime ‘Bak, geleceğin yüzüne yazılmış. Sen olsa olsa bir çizgi adamı olursun’ dedim ve karikatüre başladım. İyi yapmış mıyım üstat?” diye de dalgasını geçmeyi ihmal etmezdi tabii…

ad826x90

YUSUF ZİYA ORTAÇ ANLATIYOR

   Karikatürlerinde, baktıkça insanın içini sızlatan bir yalnız adamı vardır onun: Saçlar uzamış, pantolon kısalmış, güvercinlere bakar gülümser, düşen yapraklara bakar düşünür, genç kızlara bakar yutkunur… İşte o kâğıt üstündeki hazin adam, bizim Zeki’dir, bizim Zeki Beyner! Yalnız adam dedim… Ama ne kadar yalnız, ne kadar… Arkadaşlarından öğrendim: Ablası yok, ağabeyi yok, amcası yok, teyzesi yok… Dudakları bir kere anne dememiş, bir kere baba dememmiş benim Zekiciğimin. Ama bütün tabiat ve bütün insanlık onun dostu, onun arkadaşı, onun akrabasıdır: Çiçekler, kuşlar, çocuklar, gençler, ihtiyarlar ve yoksullar… Şu açık hava otelinde, bir kanepeye uzanmış, yıldızların altında uyuyan kimsesiz, şu meyhane kapısında yalpalayan sarhoş, şu çınar kovuğunda barınmış aile, bütün Akbaba sayfalarında gördüğünüz o insanlar, Zeki’nin kendisi için yarattığı dostlarıdır.

RAŞİT YAKALI ANLATIYOR

   Zeki abiyi İstanbul’a geldiğim yıllarda Pardon Mizah Dergisi’nde tanıdım. Onu odasında görünce “Eğer karikatüristler böyleyse ben karikatürist olmak istemiyorum” demiştim kendi kendime. Ama yıllar sonra ne kadar çok yanıldığımı anladım. İnsanları kıyafetler ve yaşam tarzlarıyla değil yaptıklarıyla, felsefesiyle, çizgileriyle yargılamalıymışım. Kendimden çok utandım.

İBRAHİM ERSARAÇ ANLATIYOR

ad826x90

   Zeki Beyner ile uzun yıllar aynı dergilerde çalıştık. O, toz toprak ve çöpler arasından çıkmış bir mücevher gibi, karikatür için yaratılmış bir sanatçı idi. Onurlu idi. Bükülmez, doğru idi. Sağla, solla fazla konuşmadı. Fakat güvendiği yakınları ile sohbete bir başladı mı kolay kolay susmazdı. Kendi kendini yetiştirmiş, çorak ortamlardan kopardıkları ile eserlerini oluşturmuş güçlü bir sanatçı isi Zeki Beyner. Güçlü bir sanatçı, kimliği olan karikatürcü, sessizce geldiği sıkıntılı dünyadan yine sessizce uzaklaştı.

NECATİ GÜNGÖR ANLATIYOR

   Akbaba’da yayımlanan o, park köşelerinde yaşayan, üstü başı yırtık pırtık adam ya da damı uçmasın diye üzerine taş konulmuş gecekondular unutamadığım motiflerdir. O, park köşesinde yaşayan karikatür tipinin Zeki Beyner’in kendi olduğunu, yaşamından kesitler çizdiğini üstadı tanıyan arkadaşlarımdan öğrenecektim.

ÖZNUR KALENDER ANLATIYOR

   Zeki ağabey sadece hayatın kendisinden değil, hayatı teşkil eden her unsurdan darbe yemiştir… Düşünün bir insan doğduğundan öldüğü ana kadar tam 70 küsur yıl sürekli dışlanır, sürekli çile çekebilir mi? O bunu yaşamıştır. Size unutulmayacak bir olaydan söz edeyim… Zeki ağabey 16 yıl koskoca Hürriyet gazetesinde kadrosuz olarak çalıştırıldı ve sonunda beş parasız sokağa bırakıldı. O kadar zor durumda kaldı ki; sonunda meyhanelerde ona buna eski çizdiği karikatürleri göstererek 3-5 kuruş toplayıp geçinmeye çalıştı. Bu dramı duyan Nebil Özgentürk “Bir Yudum İnsan” programında Zeki ağabeyin bu içler acısı hayatını yayınladı. Ve sonra ne oldu biliyor musunuz? Zeki ağabeyi beş parasız sokağa atan Hürriyet, o yıl Nebil Özgentürk’e, bu başarılı çalışmasından dolayı ona “Yılın Röportajı” ödülünü verdi… İşte sözün bittiği yer…

HATAY DUMLUPINAR ANLATIYOR

   Kimi-kimsesi olmadığını, sıcak bir yatak ve yemeğe ihtiyacı olduğunu söyledi Cafer Zorlu. Yani bilinen bir hastalığı yoktu. Bana anlatılanlardan, belki 50 yıl öncekinden bile farksız bir insandı Zeki Beyner. Sessiz, içine kapanık, hemen hiç konuşmayan, neredeyse depressif. Sabah vizitte yanına gidip bir gereksinimi, yakınması olup-olmadığını sorardım. Başı önünde sessiz, fısıldar gibi teşekkür ederdi. Ve Cafer Zorlu o yaşına bakmadan, onca yolu teperek, İstanbul’un öbür ucundan gelirdi, sevgili arkadaşını görmeye. Onların o vefa duygusu beni çok etkilemiştir. Yaşlı fillerin ölmeye, mezarlığa gittiği söylenir ya, adeta Zeki Beyner de yoksunluklarla, yalnızlıklarla geçen çileli bir yaşamın ardından huzur içinde ölmeye gelmişti hastaneye.

MESUT EKENER ANLATIYOR

   Öyle karikatürler getirirdi ki siline siline kâğıdı incelmiş, yer yer grilikler hâkim olmuş veya çokça içtiği sigara külünün kâğıdın üzerine dökülmüş olması nedeniyle, renkli karikatürler baskıya girdiğinde siyah beyaz gibi çıkardı. Bazen çizdiği kağıtların kenarları sigara yanıkları, üstü ise çay lekeli olurdu. Malzeme bulmak kolay olduğu halde Zeki Beyner yamalı, birbirine yapıştırılmış sayfalara çizilmiş karikatürler getirirdi. Takvim yapraklarının arasına çizerdi.

Comments

comments

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Alper Ocak’tan 5 leziz karikatür var

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.

Araç çubuğuna atla