34,2452$% 0.28
37,6376€% -0.37
45,0841£% 0
2.921,73%0,22
2.653,23%-0,08
9.109,34%2,37
1932 İstanbul doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini İstanbul’da yaptı. Karikatüre 1952 yılında başladı. İlk karikatürü 1952 yılında Hür Adam dergisinde yayınlandı. Akbaba, Dolmuş, Tef, Taş Karikatür ve Yön dergilerinde haftalık, 1977 yılında Vatan gazetesinde günlük karikatürler çizdi. Özellikle 70’li yıllarda çok önemli uluslararası karikatür yarışmalarında ödüller kazandı. Karikatür alanına getirdiği yeni buluşlar ve güçlü yalın çizgileriyle Türk karikatürünün önemli sanatçılarından sayılır.
Reklam filmlerinin başladığı yıllarda karikatürcülere reklamcılardan çizgi film talebi gelir. Türkiye’de ilk çizgi filmlerin reklamlarla başladığını söyleyen Tonguç Yaşar o yıllarda Almanya’da animasyon yapan Yalçın Çetin’i çağırır. Ali Ulvi’yi de yanına alarak üçü birlikte Beyoğlu’na geçerek bir yer tutarlar. Yalçın Çetin’den bir yandan animasyon öğrenirler, bir yandan reklam filmleri yaparlar. Elmor ve Singer Dikiş Makineleri en bilinen reklam çalışmalarıdır.
Yaşar, Don Kişot çizgi filmi ile 1970 TRT Kültür Sanat Bilim Ödülleri Yarışması’nda ikincilik ödülünü, Darüşşafaka Sinema Kulübünün düzenlediği 1. Uluslararası Kısa Filmler Şenliği’nde en iyi film ödülünü aldı. Yaşar, Don Kişot için “deneme filmi” der ve ardından aynı yıl Amentü Gemisi Nasıl Yürüdü? isimli filmi yapar. Bu film, 1973 yılında 30 ülkenin 600 filmle katıldığı uluslararası 9. Amnecy Çizgi Film Festivali’nde ön elemeyi geçerek gösterime hak kazanan ilk Türk çizgi filmi olur. Kültür Bakanlığı’nın düzenlediği Nasreddin Hoca Çizgi Film Yarışması’nda birincilik ödülünü alarak bakanlığa iki Nasreddin Hoca filmi yaptı. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Balina ile Mandalina, Sait Faik’ten Topal Martı başta olmak üzere 16 kısa metraj çizgi film yaptı. Film jenerikleri hazırladı.
Sülüname (E Yayınları, İstanbul 1969), Tonguç (Metis Yayınları, İstanbul 1983), Karikatürler (Sem kartpostal, İstanbul 1986) ve Kapısu (Karikatürcüler Derneği Yayınları, Eylül 1999 İstanbul) adlı albümleri yayınlandı.
15 Aralık 2019’da, 87 yaşında hayatını kaybetti. Cenazesi Florya’daki Basınköy Camisi’nde öğle vakti kılınan cenaze namazı ardından Feriköy Kabristanı’nda toprağa verildi.
50 Kuşağı’nın önemli çizerlerinden biridir Tonguç Yaşar. Ama asıl önemi, çizgi dünyasında kaldığı yaklaşık altmış yıl boyunca hep aynı çizgisini korumasından gelir. Düşüncesini en iyi yansıtacağını inandığı çizgisini karikatürde, bant karikatürde hatta çizgi filmlerinde bile hiç değiştirmez; istikrar salt çizgisinden değil, düşünce yapısı ve bu yapının sağlamlığından kaynaklanır.
Yalın, naif çizgisi ve aynı naiflikteki çizgi kahramanları, en sert ideolojik karikatürlerinde bile değişmez. Yaşamın hoyratlıklarını, çelişkilerini groteske sığınmadan, bağırmadan anlatmayı yeğler; soyut düşüncelerle kurduğu karikatürünün küçük bir noktasına yerleştirdiği unsur, karikatürün bütünlüğünü ve düşüncede somutlaşmasını sağlar.
Ayrıntıların, inceliklerin çizgiyle şiirini yazar Tonguç. Daha çok geleneksel çizgi sanatlarımızda görülen istif sanatının karikatürde Ferit Öngören ile en iyi uygulayıcılarından biridir. Yalın, süslemesiz çizgisiyle nesneleri en ince ayrıntısına dek ele alır, onları tezhip sanatçısı gibi işler.
Ahmet Bey ve Gölgesi, Bay Rufai gibi çizgi kahramanlarıyla bant karikatürde farklı bir yol çizdi. 60’lı yıllarda başladığı çizgi film deneyiminde en zor koşullara rağmen hep en iyiyi üretmeyi bildi. Çok sayıda çizgi film, reklam filmi ve jenerik yaptı. Bunlar içinde en bilineni olan Amentü Gemisi Nasıl Yürüdü ile ödüller kazandı.
Tonguç Yaşar, hep kendi çizgisini yaşayan, hep kendi çizgisinde yaşayan bir çizerdi.
Tonguç da böyle: Çizgisi imza olmuş sanatçıdır. Karikatürleri bir mizah dergisine ayrı tat verir ama doyurmaz. Bir sayıda üç dört Semih Balcıoğlu, üç dört Cafer Zorlu bıktırıcı değildir okurlar için. Onlarda konular bizim, insanlar bizim, dekorlar bizimdir. Ama Tonguç’u bir tane olursa beğeniriz. Dergi bu tek resimle sislenir. O kadar! Eğer haftada bir iki karikatür, bir evi yaşatmaya yetseydi, bu sabırla fırça, yeniyi araya araya, güzeli araya araya, bize hayranlıkla seyredeceğimiz eserler verirdi şüphesiz. Ama resimli reklam filmleri çizmeye ayrılmış saatlerinden pek azı, ona gönlünce çalışmak için kalıyor. Onda çağdaş bir Avrupalı sanatçının özelliklerini görürsünüz. Yüzü, kılığı ve inanışlarındaki güzel inatla… Sessizdir, içine gömülmüştür biraz, Ağustos böceği değil, karıncadır. İşini yapar, şarkısını söylemez.
Çizgisi çağdaş, esprisi de öyle. Gazete ve dergi karikatürünün daniskasını yapar. Çizgi film deseniz o da öyle.
– Peki nerde bu adam?
– Yok!
– Neden yok, kimse biliyor mu?
– Hayır, kimse bilmiyor.
Şaşılacak şey. Hani derler ya. Un var, şeker var, yağ var. Peki neden helva yapmıyon?
Bu söz herhalde Tonguç için çıkmış olmalı. Tam Tonguç işte. Böylesine bir yetenek, kendini unutturmak için komisyonlar kurmuş, elinden geleni yapıyor. Pes doğrusu.
Türk karikatüründe kimler, nerelere geldi Tonguç kardeşim? Senin yerin çok çok yukarılarda. Hem de öyle böyle değil. Çok yukarılarda. Bunu sen de biliyorsun, hem de en iyi bilen sensin. Ama neden böyle?
Bir gün Vatan gazetesinde çalışıyorduk. Eflatun elinde bir sürü oltayla içeri girdi. Tonguç’la balık tutmaya gideceklermiş. Bunların aklına uydum; denizle başım hiç hoş değil. Neyse, denize açıldık. Aynen böyle yavaş yavaş hava bozdu, dalgalar sandalı sallamaya başladı. Tonguç birbirine dolaşmış oltaları ayırmaya çalışıyordu. Baktım, sandal bir ceviz kabuğu gibi dalgalar içinde bir batıp bir çıkıyor. Bende şafak attı, ne bet kaldı ne beniz! Tonguç’a bağırdım, “bırak şu oltaları kurtarmayı, bizi kurtar. Yapış şu küreklere gidelim, sandal alabora olacak boğulacağız, ben yüzmeyi de bilmiyorum, haberin olsun!” dedim. Dalgalar bizi iyice açıklara atmıştı. Sahildeki insanlar pire kadar görünüyordu. Tonguç sahile doğru boşuna kürek çekiyordu, aynen akıntıya kürek çekmek gibi. Eflatun da gayet rahat, bana elleriyle kollarıyla yüzmeyi öğretmeye çalışıyordu.
İmzalarını ilk kez çocuk dergilerinde görmüştüm. Yazısız ve soyut anlatımlı çizgiler. Bu çizgiler kimi zaman matematikti benim için. O geometrik yüzeylerle iletişim kuran çocuklar, insanlar… Aklımda buna benzer şeyler kalmış. O soyut nesnelerle cebelleşen çocuğun adı Tonguç, o bandı çizen yine Tonguç! Çok hoş ve eğlenceli. Soyut şeylerle düşünmeyi, soyut imgeler arasında bağlantılar kurmayı Tonguç Abi’nin çizgileriyle öğrenmeye başladım desem abartmış olmam.
Tonguç Yaşar’ın çalışma odasına giriyoruz. Pencere kenarında Mickey Mouse desenli nevresim örtülü çekyat. Çekyatın yanında duvara dayalı kütüphanede onlarca klasör, her bir klasör ayrı bir çizgi film dosyasını içeriyor. Işıklı masalarda saniyede 24 kare çizilerek yapılmış özgün ve halen güncelliğini koruyan çizgi filmler. Diğer duvarda Aziz Nesin, Zeki Beyner ve Tonguç Yaşar’ın büyük boy bir fotoğrafı asılı duruyor. Kapının yanında ise ahşap bir ışıklı masa (Eski usul animasyon çalışmaları bu ışıklı masalarda yapılırdı. Masanın altından gelen ışık, masadaki cam levhaya vurur. Levhanın üzerine yerleştirilen kağıda çizim yapılır, üzerine ikinci bir kağıt eklenir alttaki çizimin hareketlenmesi sağlanır. Saniyede 24 kare çizerek film yapılır). Tonguç Yaşar masasının lambasını yakıyor, bir kağıt yerleştiriyor ve çizmeye başlıyor ve çizdiği karikatürü hediye ediyor…
Anladığım kadarıyla Şekspir: “Fırtına”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.