34,2758$% 0.31
37,5157€% -0.04
44,8374£% 0.01
2.928,84%1,38
2.658,98%1,11
8.876,22%-0,98
Bu dünyadan Serdar Gilkal geçti. Karikatür dünyamızda kendine özgü mizah diliyle tiryakilik yaratmış bir dahiydi Serdar… 29 Ağustos 2012'de yitirdiğimiz dostumuzu yakın arkadaşı Sait Oktay'ın kaleminden yeniden hatırlıyoruz.
Ben: İyi günler Serdar Bey, bu röportaj için bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Serdar: Hahahaha, benle röportaj ha, Serdar Bey ha? Hahahaha…
Ben: N'aapayım oğlum, öyle yazdım olmadı, böyle yazdım olmadı, bari senle röportaj yazısı şeklinde bir şeyler hazırlayayım dedim.
Serdar: İyi madem, n'aapalım dediğin gibi olsun. Biliyorsun, eskiden olsa böyle bir şeyi hayatta kabul etmezdim.
Ben: Evet etmezdin. Neyse bu giriş yazısını fazla uzatmadan sorularıma geçeyim. Bize kısaca öz geçmişinizi anlatır mısınız Serdar Bey?
Serdar: Oğlum çok saçma lan, içimden hep gülme geliyor. Peki peki söyleyeyim; 1963 Bursa doğumluyum. Bursa’da Setbaşı’na doğru olan yerde geçti çocukluğum. Hani sana göstermiştim; Ünlü Cadde'nin devamında eski Bursa evlerinden birindeydi evimiz, dar sokaklarda top oynardık. Sonra azcık büyüyünce okula gönderdiler. Bilirsin okulları hiç sevmezdim. Babamın memuriyeti nedeniyle birkaç farklı şehirde okul hayatım geçti. Şimdi senin aklında sadece Çumra kalmıştır. Orası da var tabii ama daha başka yerleri de dolaştık. Babam emekli olunca, Gemlik’e mi, Mudanya’ya mı yerleşsek diye düşünürken tercih Mudanya oldu. 1980’de lise ikide Mudanya lisesine kaydoldum ve başka bir hıyar yokmuş gibi gelip senin yanına oturdum.
Ben: Ayıp oluyo ama… Yok lan yok, de aklına ne gelirse. Şimdi ben de, beğendiğimiz kızlara kod adı takardık ya hani, onu diyecektim.
Serdar: Sahi ya, birine “İks”, başka birine “Dünya”, yine başka birine “Kıymalı Makarna” derdik, başkası durumu çakmasın diye.
Ben: Hahaha… Hiçbir kıza yüz vermiyorsun diye kızlar da sana “Lord” diye isim takmışlardı. Dersleri pek takmayıp, deli gibi karikatür çizme derdindeydik. Hele sen…
Serdar: Sorma, bir hafta içinde, beşer karikatürden üç-dört posta karikatür yollardım. Bak çok iyi de top oynardım. Maç yaparken bana Cruyff’un lakabı ile Sarı Fare diye seslenirlerdi. Biliyor musun, karikatüre harcadığım enerjiyi futbola harcasaydım anlı şanlı futbolcu olur, transferde voliyi vururdum.
Ben: Aman efendim, önce vole vuracan, sonra voliyi değil mi?
Serdar: Gaaaaa… Kötü espri no, beş bin sekiz yüz on üç… Sen sus ben anlatayım, kötü espri ile bölme.
Ben: Tamam tamam, sen devam et.
Serdar: Okul sırasında otururken ben hep kovboylu, kızılderili şeyler çiziyordum. Zaten çocukluktan beri çizdiğim pek çok kovboy hikayeleri vardı… Hatırlıyor musun, önceleri divit uçla çizmeye çalışırdık, sonra bir mimar, rapido kalem ile çizin diye tavsiyede bulunmuştu. İyi niyetli ama yanlış bir tavsiye olduğunu geç öğrendik. Yine aynı okulda olan ama fen sınıfında olan Levent (Elpen) de bize katılmıştı. Üçümüz birlikte okulda duvar mizah gazetesi hazırlardık. Bak unutmadan söyleyeyim, o kadar yer dolaşmıştım ama o sınıf arkadaşlığı gibi arkadaşlık hiçbir yerde görmedim. Bunu şimdi değil, o zamanlar da söylerdim. Lisede sana periyodik cetveldeki elementleri nasıl ezberletmiştim ama…
Ben: Evet, toprak alkali metaller grubu olsun, gazlar grubu olsun hala aklımda. Arada bir ortamlarda söyleyip sayende havamı atıyorum. Peki, liseden sonrasından biraz bahsetsen…
Serdar: Liseden sonra Levent ile birlikte Bursa Hakimiyet gazetesine gittik. Bize “Genç Çizerler“ başlığı ile sayfa verdiler. Bu sayfada Yılmaz Aslantürk’ün, Ufuk Uyanık’ın, Levent Gerçek’in, Erhan Atılgan’ın da çizgileri yayınlandı. Sonra Yılmaz, Levent, sen, ben aynı gazetede Çuvaldız mizah sayfasını uzun süre hazırladık. Derken efendim, Çuvaldız sayfası mizah dergisine dönüştü. 12 sayı kadar dergi olarak çıktı. Ancak dış güçler Çuvaldız’ın tekrar sayfa olarak çıkmasını istedi, öyle de oldu. Yılmaz ile ben bir taraftan da gazetede muhabirliğe başlamıştık. Levent sayfa sekreterliğini seçmişti. Daha sonra 1987’de Yılmaz ile birlikte Olay gazetesinde Gülmece Bilmece diye dergi hazırladık. Yılmaz okulu bitirip askere gidince, onun yerine sen geldin.
Ben: He biliyom… O dergi de epey bir zaman çıktı. Ben de ayrılınca, sen tek başına Bursa’da kalıp sayfalar hazırladın.
Serdar: Siz Yılmaz ile İstanbul’daydınız. Ben de vatani vazifemi kazasız belasız yapıp bitirince, arada sırada sizin yanınıza uğramaya başlamıştım.
Ben: Dur yahu, biraz askerlikten bahset. Senin gibi birinin askerlik yapması pek olacak iş değil.
Serdar: Hahahaha… Yaptık işte kazasız belasız, karıştırma. Bir kere Bulgar casusu diye ihbar edilmiştim. Malum 1988’de Bulgaristan ile aramızda gerginlik vardı. Casus olarak ihbar edilmeme sebep ise, cep radyosundan klasik müzik dinliyor olmamdı.
Ben: Hahahaha… Alem adamsın vesselam. Senin klasik müzik sevgin malum. Peki askerlik sonrası?
Serdar: Dergilere gidip çalışmalarımı gösterdim. Pişmiş Kelle’nin ilk yıllarıydı, Engin Ergönültaş’a da işlerimi gösterdim. Bursa’da hazırladığımız dergide çizdiğim, “Lanetliler”den örnekleri de kendisine göstermek üzere yanımda getirmiştim. Onları hiç kurşun kalemsiz, doğrudan mürekkep ile çizdiğim için sen, “Bunları gösterme” demiştin. Seni dinlemeyip onları gösterince Engin abi, “Hah işte böyle şeyler” yap demişti. Böylece Lanetliler Pişmiş Kelle’de tam sayfaya yakın yayınlanmaya başladı. O köşede yıllarca içimi döktüm durdum.
Ben: Ve de Pişmiş Kelle okuru senin yaptıklarını çok sevdi. Bu tarafta hala namın yürüyo oğlum.
Serdar: Yok be unutmuşlardır… Yine de unutmayan varsa sağolsunlar… Pişmiş Kelle kapandıktan sonra başka dergilerde de Lanetliler’i çizmeye devam ettim. O dergilerin içinde, Kırmızı Alarm bana Kelle’den sonra en sıcak, en samimi gelen dergi olmuştu… En son biliyorsun, Bursa’da yine Olay gazetesinde sen, ben, Zeki (Bulut), Kemal Tipioğlu ile dört yıl sürecek Lodos mizah sayfasını hazırlamıştık… Söylemeden edemeyeceğim; hiçbir zaman gazetelerde olsun dergilerde olsun, sosyal güvenceli yapmadılar beni.
Ben: Lodos sayfasının tanıtım reklamı olarak havada uçuyormuş gibi fotoğrafımız vardı. Onu burada kullanmamızı ister misin? Sen fotoğrafının yayınlanmasını istemezdin de…
Serdar: Sanki yine istemem desem fotoğrafı koymayacakmışsın gibi soruyorsun. Yayınlayın anasını satayım, hepsini yayınlayın. Gözüm karardı artık.
Ben: Peki son olarak, nasıl rahatın iyi mi orada?
Serdar: Üf, hem de nasıl… Siz derdinize yanın. Hahahaha şaka lan şaka… Pek çok sevdiğim insan zaten bu taraftaydı, devamlı da gelmeye devam ediyorlar. Yalnız değilim yani. Hala sizin o tarafta olan sevdiğim insanlar var tabii. Onlar beni merak etmesin. Kendilerine iyi baksınlar. Elbet bir gün kavuşacağız.
5N 1K
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.