34,0958$% 0.01
38,0129€% 0.1
45,2635£% 0.26
2.799,52%-0,09
2.558,68%0,01
9.774,49%0,17
Aşırı yemek yemekten gövdesi hantallaşmış, kirli beyaz tüyleri ve kalın patileriyle tıslayarak yürümekte zorlanan Köpük, köpekten ziyade bir koyuna benziyordu. Mahalledeki eski, yıkık, dökük evlerin karşısındaki kahvehanenin arkasındaki dar yolun kenarındaki kulübesinde gün boyu pinekler, vakitli vakitsiz acıktığı için ağır adımlarla önce kahvehanenin önüne, oradan da karnını doyuran birkaç mekanı dolaşıp tekrar kulübeye gelirdi. Karnı doysa da doymasa da gezintisinin yorgunluğunu çıkarabilmek için boylu boyunca uzanır, gelip geçen umurunda olmadan uykuya dalardı.
Mahallenin çokça cemaati olmayan küçük camisinden öğle ezanı okunmaktaydı. Caminin minaresindeki sonuna kadar açık hoparlörden çıkan mekanik ses kulaklarını acıtmış, kırbaç yemiş bir atın padoktan fırlaması gibi fırlayıp, binaların sesi kestiği ara sokağa kendisini zor atmıştı. Ara sokağın ortasında oturan belediye temizlik işçisi Mehmet’in kendisi gibi zayıf, bakımsız köpeği Karabaş ile karşılaştı. Kendisi ile Karabaş arasındaki farkı iyi biliyordu. Karabaş’ın zayıf ve çelimsizliğine alaycı bir uslüpla:
“Açlık sonuç, kemik (yemek) ise neticedir,” dedi. “Üstelik kemiği kimin verdiği değil, midenin boş kalmamasıdır. Benim karnımı doyuran herkese biat ederim. Sahibim olmaz benim. Bugün beni kahvehaneci Oktay doyurdu, postu hemen oraya sererim. Ertesi gün bakkal Mustafa, tamam orasıdır mekanım,” dedi.
Karabaş, şaşkınlıkla dinledi bütün sözleri ve yürürken tıslayan Köpük’e baktı. Köpük:
– Beni küçük yaşımdan itibaren doyurup büyüten sahibim Dikkuyruk Kemal’e bile eyvallahım olmaz. Kemik önemli, kemik…
Karabaş’ın Köpük gibi bembeyaz tüyleri yoktu. Sıska bedenini kaplayan siyah tüyleri öylesine cılızdı ki dışarıdan bakıldığında Karabaş’ın adeta kaburgaları sayılıyordu. Bedenine göre daha büyük duran patileri ayağına iki-üç numara büyük gelen ayakkabı gibi duruyor, kesilmiş yarım kuyruğuyla kimsenin ilgisini çekmiyordu.
Yatacak kulübesi dahi olmayan Karabaş, Mehmet’in evinin önündeki beton girişe uzanır, onun önüne koyduklarını yer, yiyecek bir şeyler olmazsa aç acına kapının önünde bekler, hiçbir yere ayrılmazdı.
Karabaş’ın midesine aylardır bir parça kemik girmemişti. Nasıl girebilirdi ki? Mehmet’in aldığı üç kuruş maaş bırakın et almayı, indirimli market reyonlarındaki tavuğu almaya bile yetmezdi.
Ezan sesi bitince Köpük, ara yoldan ağır adımlarla kahvehanenin önündeki sürekli duran tek masanın altına doğru boylu boyunca uzanıp uyuklamaya başladı. Akşamdan kalma yorgunluğun yüzündeki ifadesiyle elindeki sigarasından derin bir nefes alıp havaya doğru savuran kahvehaneci Oktay geldi. Köpük’ün masanın altında yattığını görünce yan taraftaki küçük bölmeye geçti. Herkes gittikten sonra attığı iki kadehin mezesinden artanları sardığı poşetten yavaşça çıkardı.
– Köpük gel, yemek, dedi.
Yemek sözünü duyan Köpük, başını bir tarafa kuyruğunu diğer tarafa sallayarak sevinç hareketi gösterip, avlunun kenarına dökülen onun için ayrılmış yiyecekleri yemeğe başladı. İçinde olduğu ruh halinin karmaşasıyla sevgi durumu birden öfke durumuna evrilen Oktay:
– A… koduğum, yemek deyince nasıl geliyorsun, dedi.
Köpük, Oktay’a doğru baktı. Onun kendisini sevdiğini mi, yoksa kızdığını mı anlayamadı. Yemek verdiğine göre seviyor olmalıydı. Önemli değildi. Yemek verdiği sürece istediği söyleyebilirdi. Bundan asla alınmaz, sevimli görünmeye devam ederdi.
Kahvehanenin karşısındaki binanın eşiğinde bekleyen Karabaş, aç karnına rağmen iştahla yemek yiyen Köpük’ü seyretti. “Biat etmek böyle bir şey olmalı” dedi. Biat edenler her dem bolluk içerisinde yaşarlardı. Kendisi gibi sadece sahip olduklarının kapısında olanlar ise açlığa mahkum olmalıydı.
Karabaş, neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar veremiyordu.
Köpük tekrar seslendi:
– Açlık sonuç, yemek netice, dedi.
Karabaş kendi sonucunun Mehmet’in sonucuna bağlı olduğunu çok iyi biliyordu. O bir tek Mehmet’e bağlıydı. Sustu… Mehmet ise daha fazla şeye bağlıydı. Yaşadığı ülkede faiz sebepti, o nedenle enflasyon sonuçtu. Sonuç olarak sebebini bilemediği kısır bir döngünün içinde yaşamak zorundaydı. Mehmet kendi sonucunun kimlere bağlı olduğunu düşünmeden yaşamaya alışmıştı. Bu yüzden o da köpeği Karabaş gibi çelimsiz ve suskundu.
Bahşişler şirkete aittir
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.