34,2452$% 0.28
37,6376€% -0.37
45,0841£% 0
2.921,73%0,22
2.653,23%-0,08
9.109,34%2,37
Siyah beyaz bir fotoğraf… Ortada bir kadın… Yanında dört ya da beş yaşında bir çocuk. Çocuğun başında asker, hatta belki subay şapkası… Kadının kolu, bir erkeğin koluna girer gibi, askıya asılmış boş bir asker paltosunda… Bu fotoğrafa daha önce de rastlamıştım. Savaşın geride bıraktıklarını, yarattığı boşluğu çok güzel anlatıyor. Tam da Desiderius Erasmus’un “Tatlı Gelir Yaşamayana Savaş” kitabını almışken… 1515 yılında yazmış bu denemeyi Erasmus… Henüz kitabı bitirmedim, daha girişinde Vegetius’tan yapılan “Acemi erin savaş istemesine pek itibar etmeyin; çünkü savaş, onu yaşamamış olanlara tatlı gelir” alıntısı bütün kitabı özetliyor aslında…
Ama ben bu fotoğrafı gördüğümde anneannemin babasını düşünüyorum. Yunanistan’ın Drama şehrinden Çanakkale Savaşı’na giden ve hiç dönmeyen büyük dedemi… 1915’te Çanakkale Savaşı başladığında ülkenin her yerinde eli ayağı tutan erkekler cepheye gitmiş. Büyük dedemin de Drama’dan trenle giden askerlere katılması gerekiyormuş. Memleketi için savaşması gerektiğini biliyor ancak yeni doğmuş kızını bırakması o kadar zor ki… Dramalı Nuri, henüz kundaktaki kızını bırakamıyor. “Verin onu da götüreyim” diyor, ağlayarak ve bu istediğinin imkansız olduğunu bilerek… Ama sonunda, kızını, eşini geride bırakıyor ve cepheye gidiyor. Sonra uzun süre haber alamıyorlar. Ardından da ucu yanık bir mektup geliyor eve. O zamanlarda “Oğlunuz şehit düştü” demekmiş o ucu yanık mektup. Aşkından ölüyorum değil…
Ardından Yunanistan’da Türklere yapılan mezalim artıyor. Camilere doldurup yakıyorlar Türkleri… Zaten erkeklerin çoğu savaşta, cephede… Kalanlar da eli ayağı tutmayan yaşlılar, kadınlar ve çocuklar… Öldürülme korkusuyla yaşamaya devam etmek istemeyen annesi, anneannemi de alıp oradaki tanıdıklarla birlikte bir gemiye biniyor. Sonrası Türkiye’de yeni bir hayat. İstanbul Pendik’te kendileri gibi Yunanistan’ın çeşitli kentlerinden gelmiş insanlarla bir aradalar. Yeniden evleniyor anne, kızının artık üvey de olsa bir babası var.
Yıllar geçiyor, kundaktaki kız çocuğu büyüyor, bu kez mübadeleyle Türkiye’ye gelen bir gençle kesişiyor yolu. Savaşın yaralarını birlikte sarıyorlar. Evleniyorlar. Doğan ilk çocuğu hasta olup öldüğünde karalar bağlıyor. Hocalara gidiyor, adaklar adıyor, bir daha hiç çocuğu olmayacak sanıyor. Belki de bu korkusu yüzünden yedi çocuk sahibi oluyor. İlginç bir şey var ki, on kez doğum yapıyor ama üst üste aynı cinsiyette olan hiçbir çocuk yaşamıyor. Bir erkek, bir kız şeklinde doğanlar hayatta kalmayı başarıyor. O çocuklar da büyüyor, hepsi kendi hayat yollarını çiziyor bir şekilde…
Anneannem, babasını hiç görmeden, belki elinde bir fotoğrafı bile olmadan büyüdü. Ama son nefesini verirken yanında olanların anlattığına göre, son kelimeleri babasıyla kavuşma anlarına dairmiş. İnşallah gerçekten de orada kavuşmuştur hiç tanımadığı babasıyla…
Derdimi denize bıraktım
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.