34,9739$% 0.16
36,7420€% 0.28
44,1241£% -0.32
2.974,72%-1,04
2.647,78%-1,18
10.125,46%0,66
Sendrom deyince şöyle bir duranlardan, içi ürperenlerdenim ben. Google’daki aramalarda sendrom deyince “özel bir bozukluğu gösteren ve bir arada görülen, tanıyı kolaylaştıran belirtilerin ve bulguların tümü” diye çıkıyor. TDK’ya göre “belirge” sendrom ya da “sıkıntı”… Pazartesi sendromu gibi… Özellikle tıpta çok sendrom var. Kimi fiziksel rahatsızlıkların “belirge”si kimi ruhsal rahatsızlıkların… Ama instagramda güzel bilgiler paylaşan bir sayfada gördüğüm sendrom bana çok tanıdık geldi. Üstelik pek öyle duyunca “dağlara taşlara” deyip tahtalara vurulacak cinsten de değil. Daha çok Allah herkese nasip etsin diyebileceğimiz çeşit bir sendrom: Dostoyevski Sendromu…
İnstagramdaki turkceogretmenimiz sayfasında gördüm. Şöyle anlatıyordu Dostoyevski Sendromu’nu: “Basitçe ‘aşırı yazma isteği’ olarak özetleyebileceğimiz durum esasında nörolojik bir bozukluğa dayanır. İsmini muhtemelen bu rahatsızlığa sahip olduğu düşünülen Dostoyevski’den alır. Kişi düşüncelerinin akıp gitmesini engellemek için sürekli yazmak ister.” Sait Faik’te de bu rahatsızlıktan olduğu belirtiliyor sayfada… Tabii yazdıklarından çıkarımla…
Ben de kafamda bazen hikayeler, bazen belirli bir konu hakkında söyleyeceklerim dolu olarak yaşıyorum. Gece rüyamda güzel bir cümle söylenirken duyuyorum ya da güzel bir olay görüyorum. Son zamanlarda sırf bu yüzden gece ulaşabileceğim yere kağıt kalem bırakmaya başladım. Çünkü geçen günlerde rüyamda gördüğüm ve sabaha yazarım dediğim konuyu unutmuştum. Ha belki o kadar da güzel değildi ama hatırlayamadığım için bunu da bilemiyorum. Rüyalarımda gördüğüm şeylerle iki hikaye yazmışlığım var, biri uzun novella boyutunda biri de kısa… Ve hepsi benim “bebeklerim”…
Bir de ev işi yaparken, özellikle süpürge ve ütü, öyle çok cümle uçuşuyor ki aklımda, yazmak ya da en azından not almak için işe ara veriyorum. Geçen haftalarda, süpürgeyi bırakıp sesli not aldım hikayeyi. İşim biter bitmez de oturdum ekran başına… Öyle anlarda birisi kovalıyor gibi yazıyorum finale kadar. Noktayı koyduğumda sanki başka bir alemden dünyaya yeni gelmiş gibi hissediyorum. Tabii ki Dostoyevski ya da Sait Faik gibi yazıyorum diye bir iddiam yok. Ama en azından onlar gibi aklımdakileri yazıya dökmezsem çok rahatsız hissediyorum kendimi… İyi ya da kötü içimdekiler kelimelere dönüştükçe rahatlıyorum sanki…
O zaman yazıyı güzel bir dilekle bitireyim: Kim bilir belki gün gelir içimden taşan kelimelerle yazdığım hikayeler bir kitapta toplanır. Evrene mesajı yolladım. Artık top evrende…
Temmuz 2022
Yazarlık atölyesinden ilk kitap heyecanına
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.