34,2618$% 0.31
37,6224€% -0.44
44,9742£% -0.11
2.912,01%-0,12
2.646,91%-0,33
9.109,34%2,37
Abdullah “pisikletiyle” Amsterdam’ın herhangi bir parkında salına salına ilerlerken az kalsın dikkatsizliğinin kurbanı oluyordu. Önüne aniden atlayan bir köpeği ezmemek için zar zor fren yaptı ve bir ağaca sürtünerek durabildi. Zıkkımı kullanmasını zaten binbir güçlükle öğrenmişti. O esnada parkta bulunan Hollandalı polis memuru Henk, Abdullah’ı gördü ve yanına yaklaşarak uyarma gereği duydu:
“Kele yovrum memlekette boydan boya bisiklet yolları olduğu halde, sen yayaların gezdiği alanlarda neden bisikletle geziyor ve bu nedenle bir köpeği ezme noktasına geliyorsun? Bir kez daha tekrarlarsan .ötünü keserim ulan senin!”
(Bu kısmı anlaşılabilsin diye ben ekledim, zira Hollandacada böyle bir deyim yok.)
Abdullah içinden, “N’oolacak lan alt tarafı bir köpek .na koyyim ya! Ezilse n’oolur sanki?! Bir köpek kadar değerimiz yok be!” diye geçirdi ve ekledi, “Gurbet incindiğin yerdir dostum!”
Abdullah için alışılması zor olan şey, hayatında başka canlılara yer vermek, yaşama şansı tanımaktı. Onlara zarar verememeyi, kendine yapılmış bir haksızlık, mağduriyet ve insanlık dışı bir davranış olarak görüyordu.
Örneğin kanallar ördeklerle dolu olduğu halde hâlâ kasaptan tavuk eti almayı, kendisine hakaret sayıyordu. Hollandalıları bu yüzden son derece akılsız ve iş bilmez insanlar olarak görüyordu.
Bütün bunları düşündükçe çok mutsuz oldu, ama mutsuzluğunun kaynağının kendisi olduğunu bulamadı. Gurbetin de aslında “incindiğin yer” değil, kendisinin “incitemediği yer” olduğunu çıkaramadı. Köyünü düşündü, taşladığı kedileri, değnekle dövdüğü eşekleri hatırladı.
“Yaşanmaz buralarda” diye mırıldandı!
Mizah dergilerinde bu hafta
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.