DOLAR

38,8307$% 0.06

EURO

43,7456% 0.03

STERLİN

51,9678£% 0.11

GRAM ALTIN

4.093,92%1,60

ONS

3.281,41%1,61

BİST100

9.514,01%-1,60

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul AÇIK 19°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

TERSETTİN’İN ABDÜLCANBAZ BEY’İ ZİYARETİ

ad826x90
ad826x90
ad826x90

T3R5 Mahalle’nin cevval, gözü pek ve gözü tok delikanlısı Tersettin, İstanbul’un meşhur yokuşlarından Aşiyan Yokuşu’ndan kan ter içinde çıkınca asla İstanbul’da olamayacakmış gibi görünen bir yerle karşılaştı: İki dönüm arazide ağaçların arasına gizlenmiş mütevazı bir konak. Nefes nefese kalmış Tersettin’i kapıda kâhya Abdülcanbaz karşıladı:

ad826x90

“Ah nefes nefese kalmışsınız. Buyurun, Beyefendi salonda sizi bekliyor.”

Kıştan yaza atlamış İstanbul iklimini, taş duvarlardan içeri sokmamaya yemin etmiş binaya girince doğal klima serinliği yüzüne çarptı.

“Yazları serin, kışları sıcaktır burası. Mağara gibidir,” dedi kâhya. Tersettin’i salona nazikçe yönlendirdikten sonra geniş sahanlığa açılan sıra sıra kapılardan birini açıp gözden kayboldu.

ad826x90

Abdülcanbaz Beyefendi Tersettin’i etnografya müzesi gibi bir salonda kahvesini içerken karşıladı. Tersettin söze ben başladı:

ad826x90

“A hiç yaşlanmamışsınız.”
“Şaka mı yapıyorsunuz? Çizgiyim ben elbette yaşlanmam. Yaşlanmadığım gibi ölümsüzüm de.”
“Ben de kurguyum sizin gibi. Demek ki ben de yaşlanmayacağım desenize. Ölümsüzlük iyi bir şey mi peki?”
“İyi ve kötü yanları var. İnsanlığın yokuş aşağı gidişatına tanık oluyorum ama eğer insanlık kendini yok etmezse, ileride bunları kaleme alan yazar kadının torunu da sizin gibi bu eve gelip benimle röportaj yapabilecek. Ama tüm sevdiklerimin kaybını gördüm. Bu arada, bir erkek için alışılmadık bir tercih. Sırt çantanız yani. Hem de ağır. Nefes nefese kalmıştınız az önce…”
“Sırt çantası beni yazan kadının tercihi efendim. Kendisi gibi her karakterinin de kalem, kâğıt ve kitaplarla gezmesini istiyor. Hem nereden bildiniz yokuşu çıkarken nefes nefese kaldığımı? Az önce beni karşılayan Kâhya Abdülcanbaz mı söyledi?”
“Kapıda sizi karşılayan kâhya da benim, bey de benim. Aşçı, bahçıvan, yolcu, hancı, şoför; hepsi benim. Klonlama bile yokken Turhan Selçuk çizgiyle çoğalttı beni. Öyle ki her okuyucunun gönlünde ayrı bir Abdülcanbaz yaşar. Ne güzel değil mi böyle çoğalarak var olmak?”
“Evet her kahramana nasip olmaz.”
“Ama ben o komik kostümlü ve pelerinli kahramanlardan değilim.”
“Evet değilsin abi. Size abi diyebilir miyim? Ne de olsa büyüğümsünüz.”
“Estağfurullah. Tabii ki diyebilirsin Tersettinciğim.”
“Turhan Selçuk şöyle tanımlamış sizi abi: ‘Abdülcanbaz halktan bir kişidir. Değerlerini, cevherlerini yitirmemiş bir kişi… İyiden, doğrudan, halktan, haktan yana olduğu için güçlüdür. ‘Bizim insanımız’dır o. Halkın karşısında, kendilerine halktan ayrıcalık tanıyan kişilerin tarihi süreç içinde elenmeleri, yok edilmeleri yanında, Abdülcanbaz’ın temsil ettiği prototipin sevilmesi, desteklenmesi, devamını sağlayan unsurlardan birincisidir. Sakin görünüşlüdür, fakat zamanında, ünlü ‘Osmanlı tokadı’nı en can alıcı noktaya vurmasını bilir. Halkını seven her dürüst ve namuslu kişide az çok Abdülcanbaz’lık vardır.’ Ayrıca yakışıklısınız da…”
“Ah teveccühün çocuğum. Turhan Selçuk babamdır ama Abdi İpekçi de vaftiz babamdır. Kimseyi kızdırmadan gocundurmadan böyle diyebilir miyim acaba? Abdi İpekçi zamanın Milliyet gazetesi yazı işleri müdürüyken, Turhan Selçuk’tan çizgi dizi istiyor. İlk hikâyemi Aziz Nesin yazmış. Sonra Rıfat Ilgaz yazmaya devam etmiş. Turhan Selçuk senaryoları kendi yazmaya başlayınca beni baştan tasarlamış. Çerçevedeki gazeteye bakın. ‘İstanbul’da Bir Amerikalı’ adlı ilk maceramın tefrikasına başlanacağını bildiren Milliyet gazetesinin 30 Kasım 1957 tarihli nüshası. Doğum belgem yani.”
“Uzun yıllar Milliyet, Cumhuriyet, Akşam ve Yeni İstanbul gazetelerinde yer almışsınız. Milliyet Sanat dergisi Aralık 1972 sayısında sizin için ‘Ben Abdülcanbaz’ı kahramanlık ötesi kaba kuvvetten güç alan, yozlaşmış bir çizgi roman türünden ayırıp arıtmak istedim. Bir roman ya da bir hikâye anlatımının sanat değerini katarak bunu grafik sanatın çizgi gücüyle de besleyerek kişiliğini bulması yolunda çalıştım’ demiş Turhan Selçuk.”
“Sağ olsun ay yani Allah rahmet eylesin. Beni oğlu gibi severdi. Nasıl sevmesin? Benle yatar benle kalkardı çoğu zaman. İnsan bir tipleme yarattı mı onun ağzından güzel ve akıllı sözler çıksın diye gece gündüz düşünür öyle değil mi? Yazarınız olan hanımefendi benden daha iyi bilir. Onun da kahramanları var ve hepsi kadın diye biliyorum.”
“Doğru biliyorsunuz Abdülcanbaz Abi. 20 bölüm Gölge Kız’ı yazmış. 30 bölüm Dedektif Tilda’yı yazmış. Ve şimdi de Ozan Ilgın’ın maceralarını yazıyor. Her nasılsa Ters Dergi’ye T3R5 Mahalle isimli bir evren yaratırken erkek kahraman olarak beni kurguladı. Derginin isminden dolayı herhalde! 16 maceradır da benim gibi iflah olmaz maceracı bir hıyarın veya yenilmeye doymayan bir pehlivanın trajikomik hikayelerini yazıyor. Kadın kahramanlarının da benim de başımız bir türlü beladan kurtulmuyor!”
“Bela iyidir. İnsanı zinde tutar. Bela olmasaydı ben de o meşhur Osmanlı tokadımı atarak bir halk kahramanı olamazdım değil mi? Kadın kahramanlara benden selam söyle. Aman buraya gelirken eşek anırtan yokuşuna dikkat etsinler. Yoksa senin gibi nefes nefese kalırlar. Ah, buyurun, yardımcım Abdülcanbaz da kahvenizi getirdi. Orta şekerli içersiniz diye tahmin ettim…”
“Evet, hatır için içtiğim zaman, teşekkür ederim. Normalde kahve sevmem ama bu fincanın kırk yıldan fazla hatırı var. 1957’de başlayan maceranız 1987’de sona erdi. Turhan Selçuk sizi emekli etmişti. Sonra ne oldu da sahnelere, ay yani çizgi roman karelerine döndünüz?”
“Çok ısrar ettiler Turhan Selçuk’a, 1994 yılında yeniden çizmeye başladı, ta ki 2003 yılına kadar. 1991 yılında PTT, ‘Türk Karikatür Sanatı’ başlıklı seri kapsamında beni posta pullarının üzerine bile bastı. 2006 yılında da tüm haklarım BİZ Karikatür ve Çizgi Roman Koleksiyonu’na satıldı. İsterseniz güzel kadınlarla olan maceralarımı internetten satın alabilirsiniz. Sizin kahramanlarınız da güzel kadınlar değil mi?”
“Beni tongaya düşürmeye çalışıyorsun Abdülcanbaz Abi. Güzel kadınlara olan zaafımı biliyorsun sanırım. Ama güzellik görecelidir. Oktay Akbal 18 Mart 2003 tarihli Cumhuriyet gazetesinde sizin için der ki; ‘İstanbul Beyefendisi Abdülcanbaz’ın iki önemli silahı vardır: Zekâsı ve ‘Osmanlı Tokadı’. Çok az macerasında tabanca kullanan İstanbul Beyefendisi, neredeyse her macerasında kötülere, zalimlere karşı -gerek gördüğünde- ünlü tokadını kullanır. Abdülcanbaz’ın ünlü Osmanlı tokadından nasibini alanın ayağa kalkanı görülmemiştir.’ Benim yazarımın kadın kahramanları, önlerine çıkan engelleri güzellikleriyle değil de akıllarıyla aşmaya çalışırıyorlar. Bond kızı değil Bond’un kendisi olmak gibi yani. Bana gelince, ben Kaybedenler Kulübü’nün bir numaralı üyesiyim zaten abi.”
“Evet, insanın hayatta ne olmak istediğine karar vermesi lazım. Suyun akışında sürüklenen bir saman çöpü mü yoksa neslini sürdürebilmek için akışın ters istikametinde yüzebilen inci kefali mı olmak istersiniz?”
“Sadece bu iki seçeneğim varsa kefal tabii ki. Simon & Gurfunkel’ın El Condor Pasa / If I could şarkısının sözleri gibi oldu seçenekleriniz. Çivi olmaktansa çekiç, salyangoz olmaktansa bülbül, cadde olmaktansa orman olmayı isterim diyor orada da.”
“E haklı. Aklın yolu bir. Sanırım siz de her şeye başkaldırıyorsunuz hikâyelerde.”
“Nasıl söyleyeyim biraz asi, dik başlı, azıcık da erkeklere düşman kadınlar benim yazarımın kadın kahramanları. Çünkü bu erkek egemenliğinde başka türlü hayata tutunmaları mümkün değil. Hem sizin gibi centilmen erkek kalmadı artık. Çoğu affedersiniz ama öküz.”
“Öküzler ve centilmenler her daim var olmuştur ve olacaktır. Orantısı değişir o ayrı. Pire için yorgan yakmamalısınız.”
“Ya bu pire baş pireyse ve diğer tüm pireler sorgusuz sualsiz onun peşinden gidiyorlarsa?”
“Hiç ortalama ömründen fazla yaşayan bir pire gördünüz mü? İster baş pire olsun ister kıç pire, hepsinin bir ömrü var. O yüzden yorganı yakmanıza gerek yok. Sandıktan çıkarıp silkeleyin yeter. Seçim sizin.”
“Rahmetli Turhan Selçuk 1922 doğumluydu. 2010 yılında kaybettiğimizde 88 yaşındaydı. Bize sizin gibi ölümsüz bir eser armağan etti. Şöyle demiş: ‘1950 sonrası, Saul Steinberg bir hamle yapmış, grafik mizahı Avrupa’dan Amerika’ya kadar götürmüştü. Avrupalı karikatürcüler, onun açtığı yoldan yeni mesafelere ulaşmaya çalışıyorlardı. Bu yeni yolda kişiliğimi bulma çabasına yönelik çalışmalara başladım. Önceleri yuvarlak çizgilerle çalışıyordum. Sonra çizgilerimi köşeleştirdim. Daha sonra yuvarlak ve köşeli çizgileri birlikte kullanmaya başladım. Bir ara çok sert, çok düz çizgilerle çalıştım. Ama sadelikten hiç ayrılmadım.’ Keşke yaşasaydı da yıllar sonra bile ne kadar sevildiğinizi görebilseydi.”
“Üzülürdü. Şu anda değil bir kadının memesini çizmek ‘me’ demek bile mümkün değil. Müsaade edilen tek ‘me’ koyun gibi mee’lenirken çıkarılan ses.”
“Siz de 1957 doğumlusunuz, Ters Dergi’nin internet sitesindeki ilk hikayem 9 Temmuz 2023’te çıktığına göre benden 66 yaş, yazarımdan 15 yaş büyüksünüz. O da size ağabey diyebilir mi?”
“Demesin, lazım olur.”
“Oooo çapkınsın abi.”
“Her zaman.”

Turhan Selçuk (1922-2010); Türk karikatürist. Sade çizgi ve yazısız karikatürleriyle tanınmıştır. 1953’ten itibaren baş karikatüristi olduğu Milliyet gazetesinde 1959 yılında yayınlamaya başladığı Abdülcanbaz serisinin Türk karikatür tarihinde önemli yeri vardır.Türkiye’de Semih Balcıoğlu ve Ferit Öngören ile beraber Karikatürcüler Derneği’nin kurucularındandır.

Abdülcanbaz (1957- ∞); 1957 yılında Turhan Selçuk tarafından Milliyet gazetesi için çizilmeye başlanan çizgi romanın ve çizgi romanın baş kahramanının adıdır.

ad826x90
ad826x90
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

SON KELİME BÜKÜCÜ FERHAN ŞENSOY TERSETTİN’LE TANIŞIYOR

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.