34,2452$% 0.28
37,6376€% -0.37
45,0841£% 0
2.921,73%0,22
2.653,23%-0,08
9.109,34%2,37
Kemancı Rock Bar’ın en popüler olduğu yıllar. Pişmiş Kelle dergisinde çalışıyorum. Aynı zamanda haftanın üç günü de Kemancı’da 60’lar ve 70’lerden oluşan Rock arşivimle DJ‘lik yapıyorum.
Canlı müzik olduğu geceler grupların ses mixlerini yapmak da DJ’in göreviydi. Benim çalıştığım gece sahneye çıkan grubun genç gitaristi enfes sololar atan yetenekli bir çocuktu. Soloları o kadar iyiydi ki gitar ön plana çıkıyor, bu durum da grubun lideri olan solisti rahatsız ediyordu.
Bir gece yine bu grup sahneye çıkmak için ön hazırlık yaparken grubun solisti DJ kabinine gelip “Benim mikrofonun sesini gitarın sesinden daima yüksek tut” dedi. “Tamam abi, merak etme sen” deyip ayarları istediği gibi yaptım. İlk iki şarkıda solistin dediği ayarla sahne aldılar. Fakat ben üçüncü şarkıyı bekliyordum. Gitar solosu olan şarkı…
Çocuk soloya başladığında gitarın sesini öyle bir ayarladım ki bardaki herkes gitar solosuna odaklanıp alkışlamaya başladı. Alkışları duyan gitaristin yüzündeki o memnuniyet ifadesini görmeliydiniz. Alkışlar arttıkça gitarist de çoşuyor, soloyu uzattıkça uzatıyordu. Bütün Kemancı coşmuş, gitarist kendinden geçmişti. Tam bu esnada grubun liderliğini o an için kaybetmiş olan solist DJ kabinine dönüp bana çok sert bi bakış attı. Mikrofonu iki eliyle sinirden o kadar sıkı tutuyordu ki parmaklarının eklem yerleri beyazlamıştı. Raconu bozmamak için bir ayağıyla gitar solosuna tempo tutmayı da ihmal etmiyordu.
Genelde onuncu şarkıda ara veren grup beşinci şarkıda “Bira molası” diyerek sahneden indiler. Gitarist çocuğun etrafını hayranları sararken solist bardan bir bira almış DJ kabinine doğru sinirli bir şekilde yürüyordu.
Kabine girip benimle tartışmasını bekliyordum fakat hızını hiç değiştirmeden sadece bana bakarak “bunun bedelini ödiyeceksin” manasında başını salladı ve barın arka tarafına doğru yoluna devam etti. Giriş koridorundaki küçük odaya girdi. Bu oda Kemancı’nın sahiplerinden rahmetli Galip Tekin’in odasıydı. Büyük ihtimalle beni şikayet edecek diye düşündüm.
Lynyrd Skynyrd’ın Free Bird parçasını başlatıp kabinden çıktım. Konser kaydı olan bu parça yaklaşık 14 dk sürüyor. Bu da mola için yeterliydi. Bir bira alıp gitaristin yanına gittim. “Enfes soloydu, tebrik ederim” dedim. Bas gitarist ve davulcu da geldi. “Abi naaptın öyle? Uçtun resmen… O nasıl soloydu öyle” tarzında övgüler yağdırmaya başladılar…
“Faruk abinin sayesinde oldu. Mix’i bana göre ayarlayınca gaza geldim. Sağol Faruk abi”
“Eyvallah koçum” diye cevap verip basçı ve davulcuya döndüm “İkinci yarıda sizden de birer performans bekliyorum mix’i bana bırakın” diyerek bunları da gaza getirdim.
Free Bird parçası bitmek üzereydi. Hemen kabine döndüm. Grup da sahnede yerini almış ikinci yarıya başlamak için hazırlık yapıyordu. Konser bir süre standart performansta devam ederken şimdiye kadar hiç solo attığını duymadığım basçı bir boşluk bulup solo atmaya başlayınca hemen mix masasında bası ön plana çıkaracak ayarları yaptım. Solistin şaşkın bakışları altında basçı solo atmaya devam ediyordu. Her konserde memur gibi çalan basçıda meğer ne yetenekler varmış. Seyirciler yine coşmuş, herkes müziğe odaklanmıştı. Geyik muhabbeti için köşedeki masalarda oturanlar bile muhabbeti bırakıp masadan kalkarak sahneye yaklaştılar. Ortam şahane olmuştu.
“Bir sonraki parçada da davulcu solo atarsa gece muhteşem geçecek” diye düşünmeme fırsat kalmadan basçı soloyu davulcuya devretti.
Bu “solodan soloya geçiş” seyirciyi iyice coşturdu. Ortam birden Woodstock konserine dönüşmüştü. Ben ise solistle göz göze gelmemeye çalışarak gecenin tadını çıkarıyordum.
Normalde gece birde sahneden inmeleri gerekirken seyircinin coşkusunu gören Galip abi ikiye kadar çalmalarına müsade etti.
Grup sahneden indikten sonra sabah dörde kadar eski Rock parçalarını çalmaya devam ettim.
Son müşteri de mekanı terkettikten sonra Kemancı’nın en sevdiğim anı başlıyordu benim için. Girişte sağda bir bilardo masası vardı. İlk iş gidip bilardo masasının ısıtıcılarını açtım. (Bilmeyenler için kısaca açıklayayım. Bilardo masalarında topların daha uzun yuvarlanmaları için çuhanın altındaki mermerler elektrikli bir ısıtıcıyla ısıtılır) Sonra J. J. Cale’in bir CD sini takıp bilardo masası ısınana kadar DJ kabinini temizledim. Bilardo masası yani yatağım yeterince ısındığında ayakkabılarımı çıkartıp sıcacık yatağıma uzanıp J. J. Cale’in huzur veren gitarı ve temizlik yapan elemanların sesleri eşliğinde uyudum.
Sabah dokuzda gündüz çalışan elemanlardan biri uyandırdı beni “Kalk Faruk abi; bara geç istersen, müşteriler gelmeye başlar birazdan… Sana kahve yaptım”. Gece Rock bar olarak hizmet veren Kemancı gündüzleri de Cafe gibi çalışıyordu.
Kahvemi içtikten sonra motosikletime atlayıp Ortaköy’de güzel bi kahvaltı edip eve geçmek ve dergide çizeceğim köşe için espri bulmaktı planım.
Motorumu Kemancı’nın karşısındaki ara sokağa park etmiştim. Çok işlek bir sokak olmadığı için motorcular genelde oraya park ederdi. Motosikletimi direğe zincirlemiştim her zamanki gibi. Kilidi açarken rahat edeyim diye elimdeki kaskı motosikletin koltuğuna koydum. Montumun cebinden anahtarları çıkarttığımda bi tinerci geldi yanıma. Bozuk para isteyecek diye düşünürken elinde bir çekiç olduğunu gördüm. Anladım ki bozuk parayla yetinmeyecek. Kemancı’dan aldığım yövmiyemi montun iç cebine koymuştum. Pantolon cebimdeyse bozuk paralar ve az bi miktar da kağıt para vardı. “Önce biraz bozuk veririm daha isterse cebimdeki kağıt paraları çıkartırken cebin astarıyla beraber çıkarırım ki bütün paramın bu kadar olduğunu sansın, böylece montumdaki parayı kurtarmış olurum” diye plan yaparken tinerci çekiçle motosikletin aynasına öyle bir vurdu ki ayna yerinden çıkıp karşı kaldırıma kadar yuvarlandı. “Hey dur naapıyorsun? Yapma!” derken ikinci derbeyi de benzin deposuna indirdi. Depo içeri çöktü. “Dur! Dur! Dur! Depoya vurma! Kıvılcım çıkarsa havaya uçarız!” diye bağırdım fakat kafa tinerli olduğu için beni duymuyor ya da duyuyor da siklemiyordu. Büyük bir hırsla motosikletin her yerine çekiç darbeleri indirmeye başladı. Bu sırada sokağın girişine bir motosikletli yanaşıp durdu. Benim bildiğim motorcular zor durumda kalan diğer motorculara yardım eder. Hele böyle bir durumda…. Fakat bu yanaşan motorcu kaskını çıkarmadan sadece olanları seyretti ve yoluna devam etti. Tam gözden kaybolmak üzereydi ki arka selenin yaslanma yerindeki gözlerinden kırmızı ipler sarkan metalden kurukafayı gördüm. Bu dün geceki grubun solisti olan elemanın motoruydu.
“Vay ipne… Tinerciye para ve çekiç vermiş benim motoru parçalatmak için” diye düşünürken tinerci işini bitirmiş yalpalaya yalpalaya koşarak kaçmaya başlamıştı bile. Motosiklet büyük hasar görmüştü. Neyse ki kaskım ayna kırılırken motordan düşmüştü de çekiç darbelerinden kurtulmuştu. Kaskımı yerden alıp taktım. Cebimden anahtarları çıkarıp zincirin kilidini çözdüm. Bir çizik bile almayan motosikletime atlayıp Ortaköy’e doğru yola çıktım…
Kilidi açmak için kaskımı yandaki motosikletin koltuğuna koymuşum meğer. Tinerci de kaskı koyarken görünce o motorun benim olduğunu zannetmiş ve başkasının motorunu parçalamıştı.
Alper anlatıyor: Ege’de günlük yaşam nasıl?
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.