DOLAR

33,9008$% 0.03

EURO

37,6352% -0.04

STERLİN

44,6724£% -0.16

GRAM ALTIN

2.809,88%0,81

ONS

2.577,74%0,76

BİST100

9.685,49%1,73

Öğle Vakti a 13:05
İstanbul AÇIK 27°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Okan Öcal

Okan Öcal

18 Temmuz 2023 Salı

Resmin fotoğrafı

Resmin fotoğrafı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Dâhiler dahi hata yapar, hem de dâhice hatalar. Bu yüzden sabah kalktığımdan beri hiçbir şey yememe kararı alıp bedenimi cezalandırma fikrim ve devamında bu fikri eyleme dönüştürmemden dolayı, yürürken kanımdaki glikozun düşmesi sonucu bayılmam bence de bir hataydı kabul ediyorum. Hatamı dâhi olduğum için değil onların da hata yapması gerçeğinden güç alarak kabul ediyorum. Kaldı ki onlar kadar donanımlı bir insan olmadığım için hata yapmış olmam daha da makul. 

Hastane, insanın sahip olduğu vücudun acizliği ve beynin de bazen aptalca kararlar alma seçeneğini kullanabilmesinden kaynaklı hastalıkların ve yaralanmaların kurbanı olmuş kurbanlarla dolu. Ben de o kurbanlardan biri olarak hasta yatağımda doktorların tıptan alıp üzerime saçacağı şifa parçalarının vücuduma sirayet etmesini bekliyorum. İşte serum, kolumdaki damarlardan vücuduma kapıları kırılmış bir kale kente giren askerler gibi iştahlıca giriyor. Tıbbın ve doktorların bu medikal ikramı için minnettarım. Yanımdaki yatakta yatan bir genç var, trafik kazası yapmış sanırım, şimdi uyandı. Neredeyim ben diye soruyor sürekli. Yanı başında bekleyen aile üyeleri onu güzel sözlerle teskin edip, onu fiziki acının olmasa da psikolojik acının hışmından bir parça korumaya çalışıyorlar. Psikoloji ne acayip bir olgu! Bazen tıbbın ilaçla yapamadığını psikoloji, birkaç ahenkli cümleyle, lezzetli bir yemekle, hoş bir müzikle, yakışıklı bir adamla, güzel bir kadınla ya da içinde güzellik, iyilik bulunan herhangi bir şeyle yapabiliyor. Tabii psikolojinin tüm bunların olumsuz halleriyle harika olumsuzluklar da yapabileceği gerçeğini unutmamak gerekir. Keşke benim de şu an beni teskin etmeye çalışan bunu yaparken de içlerindeki merhameti hissettiren bir ailem olsaydı. Ya da çikolatalı bir suflem olsaydı. Aynı işi o da yapabilirdi galiba. Böyle söylediğime bakma, şu an hastanede bir yatakta hasta konumunda olduğum için böyle acınası konuşuyorum. Yoksa değil ailemi hiç kimseyi istemiyorum çevremde. Bu yüzdendir yalnız yaşamam. İnsanların yapmacıklıklarından, kiminin insan değil de tanrı gibi davranmasından kiminin de insan değil bir böcek gibi davranmasından kısacası her eylemlerinden tiksiniyorum. Ya da Schopeauer’in Kirpi İkilemi metaforunu benimsiyorum diyelim. Türkçesi şu: “Schopeauer der ki: Birisi sizin için çok değerli ise bunu ondan sanki bir suçmuş gibi gizleyin. Bu hoş bir şey değildir ama doğrudur. Çünkü bırakın insanları, köpekler bile büyük dostluklara katlanamazlar.” Daha da Türkçesi şu: “Çok muhabbet tez ayrılık getirir.” Artık hangisi sana hitap ederse.

İnsanlar belli bir saatte çalmaları için ayarlanmış alarmlı saatler gibiler. Belirlenen saatleri gelince alarmları çalacak. Alarmı çalan her saatin başına gelen insanların da başına gelecek. Hadi ama yapma, ne demek istediğimi çok iyi anladın. Vakti gelince hepimiz öleceğiz işte onu diyorum. Böyle düşününce ürkütücü geldi değil mi? Acaba bir saat olarak alarmın ne zamana kuruldu? Belki son 5 dakikan, belki son 5 saatin belki de son 5 günün kaldı. “Belki de son 5 yıl”ı örneklere katmamam bile üzdü seni farkındayım ama üzülmen alarmının ne zaman çalacağını bilmediğin gerçeğini değiştirmiyor. Bu arada belki de alarmın çoktan çaldı. Ölüsün yani. Evet yaşayan ölü klişesinden bahsediyorum. Kızmak yok. Tolstoy’un “Yiyordu, içiyordu, uyuyordu, uyanıyordu; ama yaşamıyordu.” diye tarif ettiği insanlardansın belki. Hiç düşündün mü? Hayatın anlamı nedir? Bu sorunun cevabını düşünür müsün hiç? Yoksa her gün yiyip, içip, uyuyup tekrar uyanıp alarmın çalana kadar sürecek olan bu kısır döngüyü devam mı ettirirsin? Ki bu da bir seçenektir. Yaşamak başlı başına bir eylem olduğu için hiçbir şey yapmam deme şansın olmadığını da hatırlatırım. Peki aynı soruyu sen bana mı sorsan? Çok politik ancak hem de zaman kazanmak için çok akıllıca bir hamle. Pekâlâ bu soruya cevap vermemek için ben senin gibi kaçamayacağım çünkü bu sorulara cevap vermek beni rahatlatacaktır diye umuyorum. Hayatın anlamı nedir? İnsanlık dünyaya geldiğinden beri bu sorunun cevabını arar. İnsanlık sıkıcı şiirlerin okunduğu bir şiir gecesi ve hayatlarımız bu gece de okunan sıkıcı şiirler. Sıkıcı şiirim süresince ben de hep bu sorunun cevabını aradım. Şöyle izah edeyim. Beynimin içi bir tuval ve içinde üç yaşlı, şişman ressam var. Bu üç ressam gönüllerince resim yapıyorlar bu tuvale. Evet beynimi ele geçirmiş ve sadece kendisi egemen olmak için diğerleriyle mücadele eden üç adam, üç ide var orada. Bu adamları seviyorum aslında. Onların derdi her ne kadar kendi resimlerini tuvale aktarmak isteseler gibi bencilce görünse de asıl amaçları bana yardım etmek. Bana bu hayatı yaşamaya nasıl katlanacağımı, ne uğruna yaşayacağımı ve hayatımı nasıl anlamlandıracağımı anlatma çabası içindeler. Tamam tamam anlatacağım tuvallerindeki resimlerin bana anlattıklarını. Ancak şöyle bir sorun var, ben resim konusunda onlar kadar yetenekli değilim. Bu yüzden teknoloji denen ürkütücü gücü kullanarak bir hareketle hepsini sana anlatacağım. Bu adamların yaptıkları resimlerin fotoğrafını çekeceğim senin için.

Evet baylar gülümseyin, herkes buraya baksın, “fikirrr” deyin. Evet işte oldu, çektim. Al, bak bakalım. 

Fotoğrafta solda duran adamın resminde anlattığı; “Hayatın anlamı erdemli olmaktır. Erdem bilgidir. Erdemli olmak mutluluk getirir. Sürekli düşün, sorgula ve bilgiye ulaş" diyor. "Bilgiyi elde etmen seni mutlu kılacaktır ve bu mutluluk sana aynı zamanda güzel bir ahlak getirecektir" diyor. Mutlu olmak için bilgiye ulaşmanın şart olduğunu hiç düşünmezdim oysa. Yaşadığımız çağı düşünürsek bu çağdaki tüm insanların mutlu olması gerekmez mi o zaman? Yani, bilgiye ulaşmak çok kolay ancak insanlar mutsuz. Dezenformasyon da cabası. Başka şeylerden aldığım haz bilgiye, erdeme ve mutluluğa ulaşmaktan alacağım hazdan daha mı yoğun? Bilginin vereceği haz mı yoksa başka şeylerin hazzı mı bana daha gerekli? Önce doğru soruyu bulup sonra doğru cevabı aramalıyım sanırım.

Pekâlâ gelelim fotoğraftaki ortada duran adamın resmine. Bu dostumuz ise, hayatın anlamını, “insanın var olduktan sonra yaptığı eylemlerle kendisine estetik ve ahlaki açıdan iyi bir dünya kurmasıdır” şeklinde anlatıyor resminde. “İnsan ne ise o değil ne olmuşsa odur” diyor. Yani “düşünüyorum öyleyse varım” yerine “var olduğum için düşünüyorum” diyor. Böylesine acımasız egoların barındığı bir dünyada herkes kendisini nasıl geliştirebilir, nasıl iyi bir dünya kurabilir ki? İnsan olmak istediği insan mıdır? Sen mesela, olmak istediğin insan mısın? Yoksa eğitim, kültür, siyaset ve din olgularının şekillendirdiği bir kilden adam mısın? Sen var olduktan sonra seni ne kadar ve nasıl şekillendirdin? Sen daha dünyaya gelmeden adın, dinin ve odanın duvar rengi belirlendi? Böyle düşününce, “Başrolü olmamız gereken hayatlarımızın figüranı mıyız yoksa?” diye düşünmeden edemiyor insan.

Ve işte sağda duran adamın resmi. Bu resimde “Hayatın bir anlamı yoktur, anlamsızdır.” düşüncesi vurgulanıyor. Hayat anlamsızdır. “Dinler ve tanrı ölmüştür ancak öldürenler biz insanlarız” diyor. “İnsanlar artık dinin ve tanrının olmadığı bu düzende zengin ve fakir veya güçlü ve güçsüz diye ikiye ayrılır” sonucuna varıyor. “Geleneksel ahlaki sistem çökmüştür, güce sahip olan insanlar sahip olmayanları yönetecektir, güçsüz olanlar bu durumu kader olarak algılayıp buna boyun eğmelidir” çıkarımlarını da yapıyor. Ancak insanın aklına şu soru takılıyor; “Birer kurallar sistemi olan dinler ve tapınılacak tanrı öldüyse insanoğlu bunların yerini dine benzer sistemlerle ve tapınılacak başka şeylerle doldurmaz mı?”. İslam öncesi Türklere baktığımızda din yoktu ancak yine de hukuk, yönetim ve savaş gibi konularla ilgili töre gibi toplumsal kurallar vardı. Tanrı olarak da Gök Tanrı vardı. Hayat bu kadar da anlamsız olamaz sanki. İstediğin her şeye bir anlam yükleyip onu bilişsel şemana o anlamda alabilirsin. Bir de günümüz kapitalist sisteminde paraya sahip olan değil de paranın onlara sahip olduğu insanları düşünürsek, zaten o insanların tanrısı para değil midir? Ve iş bu kapitalist sistem zaten insanları paralı ve parasız dolayısıyla zengin ve fakir olarak ayrıştırmamış mıdır? Böyle düşününce de hayat çok anlamsız geldi. Acaba hayat mı anlamsız yoksa ona verdiğimiz anlam mı hayatsız? 

İşte kafamın içi böyle. Bu arada neden kendimi aç bıraktım bilmek ister misin? Çünkü sabah uyandığımda hayatımı çok anlamsız buldum, hayatı yaşamaya değer görmedim, yemek yemesem de olur dedim. Öğlene doğru acıktıkça hayatı değerli bulmaya başladım. Erdemli olursam yaşamak güzel olabilirdi. Bunun için mutlu olmaya, onun için de açlığımı gidermeye ihtiyacım olduğu bilgisine ulaştım. Bilgi beni erdeme benle beraber koşarak götürüyordu. Sonrasını hatırlamıyorum. Uyandığımda ise artık hayatımı daha sağlıklı idame ettirmek için daha mantıklı davranmam gerektiğini düşünüyorum. Bu davranışlar sonucunda daha yaşanılabilir bir hayatım olabilir.

Aslında bakarsan, realist olmam gerekirse de bu konuştuklarımızın hiçbir önemi yok gibi geldi şu an. Beni boş verelim artık. Sana gelelim. Sen anlat bakalım. Hayatın anlamı nedir?

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.